- 2154 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DOSTLUK ÜZERİNE
DOSTLUK ÜZERİNE
Bugün kendimde, dostumun bana yaklaşımının resmini gördüm. Demek ki ona dostluğum yetmemişti!
Nereli olduğumu, ne işle iştigal ettiğimi, kişiliğimi, karakterimi bilmesine rağmen, dostum birden soruverdi;
- Nerelisin?
Ben şaşkınlık içinde cevap verdim.
- “Marslı”
Şöyle düşünmüş olacaktım ki, “sadece meraktandır” pek önemsemedim. Meğer bu sorunun altında yatan başka nedenler varmış.
Ne mi?
Ayrıştırma, ya da bana ne kadar yakındır! (Düşünce yapıma, ideolojime, yaşam felsefeme vs. vs.) Dost bildiğim, can dediğim, canım kadar özümsediğim, hatta ve hatta dostumun dostluğu uğruna inancımdan vazgeçebileceğim bir dostum.
Demek ki dostluklar yeterli olabilirmiş. Demek ki dostluğum, kişiliğim, dik duruşum, omurgalı oluşum, ahde vefalı oluşum dostuma yeterli değilmiş! Bu yüzden de beni sorguya çekme yargılama gereği duymuş!
Doğal olarak dostumun kişisel düşünceleridir diye saygı duymaktan başka yapabileceğim bir şey de yoktu.
Üstelik dostumun beni sorgulaması yeni başlamışta değildi. Daha öncesinde çaktırmadan birtakım sorular sormuş ve birtakım şeyleri öğrenmeye çalışmıştı!
Nerelisin’le başlayan soruların, ardı arkası kesilmeyen ve de masumca sorularmış gibi sorulan sorular bunca zaman içerisinde devam ede gelmişti.
İdeolojik düşüncem, dini inancım, milliyetim, ırkım, yaşam felsefem, mesleğim ve şu an ne iş yaptığıma varıncaya kadar Sorulmuştu.
Yine bunları soran kişi nihayetinde benim dostumdur düşüncesiyle her sorduğu soruya dürüstçe ve net cevaplar vermiştim.
Demek ki dostuma benim dostluğum, benim birey oluşum, benim erdemli oluşum ve daha da önemlisi dürüst ahde vefalı bir dost oluşum yetmemişti! Demek ki dostlukta yetersiz kalmıştım.
Ve böylece ilk defa dostluğun erkeği dişisi olduğunu öğrenmiş olacaktım.
Bu da bir kazanımdır düşüncesiyle, dostuma karşı alınganlık göstermemiş, dostluklarda olması gerekendir diye düşünmüştüm. Çünkü ben bu dünyanın insanı değildim ve bu dünyada dostlukların, zenginliğe, etnik kökene, dine, dile, ideolojiye ve ırka göre sınıflandırıldığını bilmiyordum.
Tecrübe edinmek, öğrenmek aslında güzel bir şeydir. Ben de yaşamın gerekliliği olan birtakım şeyleri yarım asırlık ömürden sonra öğreniyordum. Bu öğrenme beni mutlu etmekle birlikte, yüreğimde inanılmaz bir burukluk hissi de yaşatıyordu.
Hatırlıyorum bir konuşmamız önemli bir sebep vesilesiyle yarıda kalmıştı. Bu vesileyi öğreninceye kadar sanki ömrümden ömür çalındı. Neyse ki bir müddet sonra gerçeği öğrenmiş artık rahata kavuşmuştum.
Bir sonraki rendavumuzu kararlaştırmış ve dostumun beni sorgulanma düşüncesinden vazgeçmeyeceği düşüncesi bir sonraki buluşma vaktine kadar dostumu kaybetme kaygısıyla bir kez daha yenik düşmüştüm.
O gece sabaha kadar uyumamış dualar etmiştim. “Rabbim dostum, beni bir dost olarak kabul edecekse, sadece ben oluşumdan dolayı kabul etsin. Rabbim dostum, beni kabul edecekse karakterimden kişiliğimden dolayı dost olarak kabul etsin."
Rabbim dostum, beni ırkımdan, dinimden, dilimden, cinsiyetimden, servetimden dolayı reddetmek isterse de onun önüne her daim güzel dostlar çıkar ve mutsuzluğuna yol açacak hiçbir sebeple, hiçbir nedenle karşılaştırma.” diye de dualar etmiştim.
Nihayet buluşma vakti yaklaşıyordu ve ben, yaşamımdaki her şeyi, nasıl soluk aldığımdan tutun da nasıl yaşama veda etmek istediğime varıncaya kadar dürüstçe anlatmaya yemin ettim. Çünkü, ben o dostumu çok seviyorum…
Efkan ÖTGÜN