Müdür Müdür Müdür???
Evvel zaman içinde ne Çin’de ne Maçin’de, samanın özgür, kalburun antika olduğu devirlerde aklı evvellerin; aklı sanilerden yoğun yaşadığı bir ülke varmış. Bu ülkede en hassas konular deneme yanılma yoluyla çözülmeye çalışılır, kaynaklar ve değerler telef edilirmiş.
Sözde bu ülkede saltanat kaldırılmış ve dahi cumhurun sözü hakim kılınmak için meclisin duvarına, “Hakimiyet bila kaydı şart milletindir.”sözü nakşedilmiş. Ancak, bu yazı orada hep asılı kalmış; anlamı ve muhtevası hayata geçirilememiş… Tek parti dönemi yaşanmış, çok partili hayata geçiş denemeleri akamete uğramış. Sonra tekrar tek parti devri millî şef, millî Piyango derken Maarif vekaletinin adı da Millî Eğitim Bakanlığına tebdil olmuş. Şimdi beğenilmese de ilk yıllarda ülkenin onca yoksulluğuna rağmen, oldukça da hatırı sayılır eğitim öğretim veren okullarda kimi Leyl-i maccani, kimi gündüzlü ülke gençleri çok güzel eğitim öğretim görmüş. Kıt kanaat , zor şartlarda tahsil hayatlarını sürdürmüşler. O okullardan güzide insanlar yetişmiş. Ülkesine ve milletine hizmet etmeyi onur bilen gençler vatan sathı mailine yayılmışlar. Bu idealist gençler koşullar elverdiği ölçüde fedakârca çalışıp çabalamışlar millete olan borçlarını ödeme gayreti içinde yaşamışlar.
Gel zaman git zaman bu ülkede anlayışlar değişmiş. Okumuş taifesinde millete ve milletin değerlerine saygı pörsümüş. Milletin değerleri küçük görülür olmuş. Aydın kesim halkına tepeden bakma hastalığına yakalanmışlar. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Paşa, “Köylü milletin efendisidir.”dediği hâlde ondan sonra gelenlerin devr-i saltanatında,köylü resmi kurumlara şapkası koltuğunun altında süklüm püklüm girer olmuş. Merhum şair Abdurrahim Karakoç’un,
“Gitmişti makama arzuhal için
Beyy dedi yutkundu eğdi başını
Bir azar yedi ki oldu o biçim
Şeyy dedi yutkundu eğdi başını. dizelerinde betimlediği hâle getirilmiş.
Yani anlayacağanız, eskiden padişah bir tane imiş ve zatı devletleri ne buyursa o olurmuş. O devirden sonra padişahlar çoğalmış. Zatı devletlerinin çevresinde milletin dışında hakimiyet sahipleri türemiş. Hangi parti iktidara gelirse o partinin avaneleri türemiş. Miri malı helal sayılmış. Her şeyin yandaşı çoğalmış. Vatandaşın bir değeri kalmamış. Yapılan işler gösteriş için, desinler diye yapılırmış. Siyasetten en uzak olması gereken eğitim siyasetin malzemesi haline gelmiş. Öğretmen okulları kapatılmış, Eğitim enstitüsü denilen okullarda kırk beş günde öğretmen unvanında kişiler mezun edilip maarifin okullarında görevlendirilmişler. Bu eğitim enstitüleri sağ iktidarlar zamanı sağcı, sol iktidarlar zamanı solcu gençleri fedakâr(!) eğitim ordusuna dahil etmişler. – Darbeler dönemi 60 ve 80 yazıya özellikle dahil edilmemiştir-
12 Eylül sonrasında meşhur eğitim enstitülerinde yetişen mümtaz eğitimcilerin safına, baytar okulundan, ziraat mektebinden, motor mühendisliğinden mezun sınıf öğretmenleri katılmışlar. Böylece eğitimin kalitesi daha da artırılmış. Okullara önce videolu Tv’li Eğitim sonra Bilgisayarlı eğitim kazandırılmış. Gençlerin kendi kültür değerlerini bilen, ruh sağlığı yerinde ,sağlam karakterli, idealist düşünen gençler olarak yetiştirilmesi göz ardı edilmiş. Okullar ve resmi kurumlar bir çeşit atari salonu mahiyeti kazanmış.Bu bilgisayarlar için dışarıya milyonlarca dolar döviz ödenmiş.(kimin umurunda) o da yetmemiş. Bir devirde her öğrenciye tablet dağıtma furyası başlamış. Oysa bu topraklarda yetişen Tanpınarların, Arif Nihatların, Necip Fazılların, Cemil Meriçlerin* ilh. Ne bilgisayarı ne tableti varmış. Çoğu zaman silgileri, kurşun kalemleri ve saman kâğıdından defterleri bile yokmuş. Ama her biri alanlarında birer yıldız olmuş, ışıklarını günümüze eritirmişler.
Eğitimin temel ögesinin kalem ve defter olduğunu söyledikten sonra, bu yazdıklarımıza bakılarak bizim yeniliğe karşı olduğumuz sanılmasın. Bizim karşı olduğumuz durum memleket kaynaklarının doğru yerlerde değerlendirilmemesi popülist politikalara alet edilmesi. Yoksa, istisnalar hariç tablet dağıttığımız her çocuğun cebinde akıllı telefon var internetten tweitter, facebook sayfalarına giriyorlar. Bana sorarsanız bu tablet modası zaten kitap okuma özürlü olan gençliği okumadan biaz daha uzaklaştıracak. Haydi hayırlısı... Ve biz daha çok bekleyeceğiz yeni Tanpınarlar, Yahya Kemaller, Necip Fazıllar, Cemil Meriçler, Nazımlar, İlhan Berkler, Sezai Karakoçlar vb. yetişsin diye.
Son olarak, bir de Yeni MEB yasası ile 13Haziran 2014’te müdürlükleri sona erecek müdür olmayan okul müdürlerinin de bu eğitim sistemin yetiştirdiği öğretmenlerden olduğunu söylemeliyiz. Deve kuşu gibi deve mi kuş mu oldukları belli değil. Başka hiçbir kurumda olmayan bir uygulamanın mağdurları onlar. Millî Eğitim Bakanlığının dışındaki cümle nazırlıklarda müdürlük görevi yapan personelin unvanı müdür olduğu hâlde Millî Eğitimde Unvanı öğretmen, görevi müdür denilmektedir.
Şimdi soruyorum size, Sizce müdür müdür müdür???
Ankara, 18.03.2014 İ.K
*ilanihaye
YORUMLAR
Doğru söze ne demeli.Ahh bilgi ahh..elde edilişin ne kadar basitse sende o kadar basitleşiyorsun. Ah merak ah ! Ya sana ne demeli?Geçti mi acı hisleri kalmadı hiç bir ezberi.
Bir toplum kendi kültüründen,geçmişinden ne kadar uzaklaşırsa ortaya koyacağı,yazacağı kültürde o kadar basit ve afaki olacak.Asıl olan şey teknoloji bireyin asıl üretkenliğini yok ettiği.Kaç kitap okunur,kaç kitap yazılır beyaz kirlilikte?
Okunması Gereken Bir Yazı.
Saygılar.