- 479 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
SİNEMACI fikret - 44
Dört kişilik bir odaya verdiler. İki tane orta yaşlı öğretmen ve bir de Urfa’lı lise öğrencisiydi diğerleri. Yataklar, çarşaflar, her yer, her şey tertemizdi. Sabah akşam kalçadan iğneler, üçer üçer yutulan kireç topuna benzer haplar, akşamları üç çeşit yemek ve meyvenin yanına ek gıda olarak verilen pirzola, biftek ya da köfte. O kadar iştahlı değildi, hepsini bitiremiyordu aslında. Her gün kahvaltıdan sonra - hava nasıl olursa olsun - mutlaka balkon kürü yapılıyordu. Battaniyeye sarılarak, çam ormanına karşı yatarak dinlenme. Tertemiz çam havası, akciğer hastaları için en etkili ilâçtı . Doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar ; hepsi de çok iyi davranıyor ve en iyi şekilde bakıyorlardı.
Hiç yıkanmadan geçen - sıcak su, banyo imkânları çok iyi olduğu halde, tedaviyi olumsuz etkileyeceği için - tam onüç günün sonunda, yeniden çekilen akciğer filmi ve muayene sonunda ciğerlerdeki tüm dumanlar silinmişti. Tedavinin etkili olabilmesi için toplam iki ay yatmasına karar verilmişti.
Günümüzde başı ağrıyan, stresten bile yatağa düştüğü duyulan insanların evlerine, eğer yatıyorsa hastahane köşelerine kadar nasıl da koşarak gidiyor yakınları, akrabaları, komşuları. Bu çocuk gökten zembille inmemişti. Anası, babası, ablası , dedesi ve bir sürü de akrabaları vardı. Sadece bir defasında babası gelmişti ziyaretine. Diğerleri duymamışlar mıydı acaba ? Ya da hiç mi sevmiyorlardı bu çocuğu ? Ne kötülük etmişti ki onlara ? Yoksa büyüdüğünde Komunist olacağını mı tahmin etmişlerdi ?
Ziyarete gelen babası çocuğun iyileşmekte olduğu haberi ile sevindi, mutlu oldu. Sonra da, henüz taburcu olamayacağını , toplamda iki ay yatması gerektiğini öğrenince sinema makinesinin taksitleri heldi aklına. Bir tanesini ertelemeişlerdi ama ya ikincisi ? Aslında fazla borçları kalmamıştı ama ya geri alırlarsa makineyi ? Ödedikleri onca paranın boşa gitmesi bir yana, tüm köye, hatta köylere rezil olmak ve yeniden sefalete devam etmek, kurtuluş umutlarını ertelemek vardı.
Babası gittikten sonra çok düşündü çocuk. Babası haklıydı. O paşa çocuğu muydu ki, orada aylarca yatsın ? Makinenin taksitleri dururken orada hiç bir şey yapmadan yatılır mıydı ? Hem iyileştiğini söylememiş miydi doktorlar ? Sonunda yıkanmasına bile izin vermemişler miydi ? Kararlıydı ; önce hemşireyle konuşacaktı. Olmazsa doktora da iletirdi derdini. Burada kalamayacağını, köyüne gidip sinemacılık yapması gerektiğini, borçları ödenmezse, bin bir umutla aldıkları sinema makinesinin geri alınabileceğini mutlaka anlatacak ve buradan bir an önce çıkacaktı.
’’ Delirdin mi oğlum sen ? Böyle bir hastahanede yatmak, tedavi olmak fırsatını bulmuşsun, günün gelmeden çıkmaya kalkıyorsun ? Sakın doktora falan da söyleyeyim deme ! Mümkün değil. Vallahi, bağlarlar seni yatağa da yine çıkarmazlar günün gelmeden ! ’’ Böyle cevap verdi Fevziye hemşire. Fakat Fikret kararlıydı. Sinema makinesinin bir daha geri alınma ihtimalini düşünmek bile istemiyordu. Hem Müzeyyen teyzeye hem de babasına söz vermemiş miydi borçlarını mutlaka ödeyeceğine ? Kararlıydı ; mutlaka çıkacaktı.
Pijamaları üzerinde, kıyafetleri çantasında, bahçeyi yürüyerek çıkış kapısına kadar vardığında güvenlikçi adam yoluna çıktı. Yaşlı, beyaz bıyıklı, sert bakışlıydı.
’’ Nereye gidiyorsun bakalım öyle ? ’’ Daha önce düşündüğü şekilde, rahat olmaya çalışarak, heyecanını belli etmeden vevap verdi, çantasını göstererek.
’’ Elbiselerim kirlenmiş te, temizliğe vereceğim amca . ’’ İçeriden kapıya telefon edilip kaçmak istediği çoktan haber verilmişti. Kolundan tutarak geri çevirdi adam.
’’ Hadi bakaılım, doğruca odana. İyice iyileşmeden buradan çıkış yok. ’’
Umudu biraz kırılmış olsa da kararından vaz geçmeye hiç de niyetli değildi. Kırk dönümlük arazi üzerine kurulu hastahanenin bahçesinde , elma ağçları, üzüm bağları arasında uzun süre yürüyerek arka duvara kadar ulaştığında, ne yapıp edip duvarı aşmayı ve oradan kaçmayı başardı.
Kaybedecek zamanı yoktu. Bir an önce işine, sinemacılığa dönmeliydi. Borçlar beklemezdi. O makinenin geri alınmasına , ’’ Yazıklar olsun şu çocuğa, bir işi beceremedi ! ’’ denmesine asla razı olmayacaktı. Cebindeki bir miktar yol parası ile doğruca Beyoğlu’nun yolunu tuttu. Borçla film almayı denemeyi aklına koymuştu. İstiklâl Caddesi’nde hastahane pijamaları ile yol alıp, doğruca darfilm’e gitti. Oldukça şaşırdı oradakiler. Hastahanede olduğunu haber almışlardı. Kaçtığını değil de taburcu olduğunu söyledi onlara. Bir kaç geçmiş olsun muhabbetinden sonra, film almak istediğini ama köye gitmeden oraya geldiği için yanında parası olmadığını, bir dahaki gelişte mutlaka borcunu ödeyeceğini anlattı.
Sonunda amacına ulaşıp filmini aldı ve doğruca Kurtköy’ün yolunu tuttu. Babası onun hastahaneden kaçtığını öğrendiğinde, sevinmek ile üzülmek , kızmak arasında kalmıştı. Ne diyeceğini bilemedi.
Akşam olmuştu bile. Afişini astı, makineyi kurdu, mikrofonu eline alıp başladı anonsa.
’’ Dikkat ! Dikkat ! Bu akşam sinemamızda son yılların en muhteşem filmlerinden biri : Boş Beşik.. Boş Beşik. Baş rollerde , Fatma Girik, Tugay Toksöz. Sinemamız saat dokuzda başlayacaktır.’’ Sonra da pikaba Orhan Gencebay’dan bir plâk takıp çalmaya başladı : Sevenler Mesut Olmaz..
Devam edecek.
Fikret TEZAL