Paramparça
-Nasılsın?
Bunu bütün samimiyetsizliğiyle sorduğunu biliyorum adamın. Ciddi anlamda bir cevap beklemediğini ve kötüyüm desem neden diye sorma gereği bile duymayacağını da biliyorum. Aynı samimiyetsizlikle cevap veriyorum.
-İyi, sen?
İyiyim diyor, ama değil. Biliyorum. Bütün dünya meşgaleleri birden yüklenmiş omzuna. Başa çıkması gereken zorluklar huzurunu kaçırıyor.
Ben ise artık düşündüğü en son ayrıntıyım. Evet, artık onun için sadece küçük bir ayrıntıyım. Ve biliyorum ki o ayrıntıları pek önemsemez. Bunu bile bile kırdığı kalbi bir gün hatırlayacak diye bekliyorum. Sessiz, huzursuz ama acı içinde.
İçime kıvrılmış yatıyor bir kedi misali, acı veren sözleri. Oysa söz uçuyordu. Oysa söz geçip gidiyordu, kalmıyordu. Bize öyle öğretmişlerdi hani?
Anlatmayı deniyorum adama, acı çektiğimi, uykularımın kaçtığını, ağlamaktan yorulduğumu. Anlamsızca bakıyor gözlerime ve tüm bunlara sebep olan o değilmiş gibi bakıyor. Bana ne bunlardan der gibi bakıyor. Bu daha çok acıtıyor, bu daha çok kırıyor içimi. Bir aslanpençesi oluyor o kedinin minik ayakları. İçime batıyor, içimi yırtıyor, içimi dayanılmaz bir sızı kaplıyor. Nefes alamadığımı zannediyorum. Sanki o an ölecekmişim gibi geliyor. O an bitecekmiş gibi geliyor bu sızı, bu zavallılık hissi. Bu bir an sevindiriyor beni.
Ama ölmüyorum.
Ama devam ediyorum nefes almaya.
Devam ediyor adamın anlamsız bakışları.
Devam ediyor kendimi karşısında küçülmüş hissedişim.
Bazen ölemiyor olmak gerçekten zor bir imtihan oluyor. Hiçbir renk yaşandığı anda olduğu kadar net değil. Biz birlikte siyahı bile huzur kabul etmiştik. Beyaz kadar saf, kırmızı kadar tutku ve hırs dolu, yeşil kadar huzurduk.
Şimdi bütün renkler griye döndü.
Şimdi her şey belirsiz.
Şimdi bütün duygular tek bir yere çıkıyor
Şimdi her şey paramparça…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.