İngmar Bergman’a Dair-1
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
‘’Nihayet, saçları dökülmüş, korkunç derecede zayıf, uzun boylu adam üstünde bir kazakla içeriye girdi… Hiç kuşkusuz her şeyin rahatlıkla konuşulup tartışabileceği, bir anlamda her türden ilişkinin kurulabileceği rahat bir insan ( izlenimi veriyordu) ; inançlı bir Protestan’ın sahip olduğu, başkalarıyla araya ciddi bir mesafeler koyma şeklinde bir özellik vardı onda. Bana çocukluğumun siyah vaizlerinin kuruntularını hatırlatan, tuhaf ve çılgın Kuzey Protestanlığı’nın nasıl bir şey olduğunu geçirdim içimden.’’ (James Baldwin, 1960)
Bergman hakkında kaleme alınan eser sayısı o kadar da az değildir. O kadar esere ve bilgiye rağmen sürekli çelişkili bilgiler elimize geçmekte nedense?.. Farklı zamanlarda, farklı röportajlarda, birbirinden farklı, hatta çelişkili açıklamalar yapmıştır. Tıpkı evlilik ve kadınlar hakkında düşünceleri gibi… ‘’Renkli dünyaları’’ yansıtan renkler kullanmayacağını söylemesine rağmen ‘’Çığlıklar ve Fısıltılar’’da bir renk cümbüşü ile karşılaşıyoruz. Diğer taraftan çok insancıl bir havaya sahip olan yönetmen çevresindeki insanları fazlasıyla üzmüştür. Erkek kardeşi kendisine küs ölmüştür, kız kardeşi ile arası düzelmemiştir. Kadınlarla sorun üstüne sorun yaşamış bir kişilik.
Böyle sorunlu bir insanın görüşlerinde, hayata bakış açısında çelişkili noktaların olması gayet doğaldır. Ama derinlere indiğimizde hakikatte hepsinin bir noktada çelişkisiz durduğunu fark edeceğiz belki de. Tüm bu çelişkili duruşlarının ve ailevi sorunlarının bir sonucu olarak filmlerinde ikili ilişkiler ön plana çıkmıştır. Hayata ve insanlara karşı duyarsız bir insan ve yönetmen olsaydı bu sorunları eserlerine yansımayacaktı.
Yüzler… İnsan ilişkilerinde temel ilişki biçimi yüz ifadeleri olduğundan Bergman yüzlere ayrı bir önem vermiş, kamerasını insanın yüzüne ve içine çevirmiştir. İnsanın kalbini parçalayıp veriler elde edemeyeceğine göre yüzlere yönelmiştir. En ufak değişimleri görmek için kamerası devamlı yüzlere yönelmiş, o yüzlerde kendini bulmaya çalışmıştır bana göre. Nefret, korku, yaşama sevinci, acı, mutluluk, mutsuzluk…
İngmar Bergman sineması bir yana diğer tüm sinema bir yana, tarzında bir görüş ortaya atmak çok mu havalı bir söylem olur bilmiyorum!.. O modern sinemanın has adamıdır. "Yaşlanmak bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler." sözünü söyleyen insan… Sinema filan okuyan insanların, kutsal ruh olarak kabul etmesi gereken yönetmenimizdir. Evet, yönetmenimizdir.
Bir dönem Nazicilik oynamış olsa da dağa tırmanırken görüş açısı genişlemiştir. Bergman’ı sevmemize vesile olan filmlerinden bazısı bunaltıcıdır, bunaltıcı olması iyi olduğu anlamına gelir. Bu, sadece birkaç yönetmen için geçerlidir. Diğer yönetmenlerin filmleri bunaltıcı olsa da işe yaramamıştır. Filmi ve yönetmeni daha çok bunaltıcı yapmaktan başka işe yaramamaktadır. ‘’Genç Kız Pınarı’’ filminde Tanrı ile insanoğlu arasındaki yıpratıcı hava, çaresizlik Bergman’ın tüm hayatını sarmıştı belki de. Bunu kendisine sormak isterdim.
Sineması organiktir. Modern dönem sonrası insanlık, eserler ve yaşamlar inorganik ötesi. Ürünleri topraktandır ama ölümsüzdür bir manada. Sürekli öldürür bizi ve kendini. Tekrar yeşerir, ölen… Çok alanda az verim alırsınız ama vitamin ve mineral bakımından zengindir yetişen ürünler. Kalbe iyi gelip gelmeyeceği konusunda şüpheliyim. Bazı kalplere bu ürünlerin iyi geleceği kesindir.
(Bugün bu kadar yeterli… )
Fotoğraf: Çığlıklar ve Fısıltılar
YORUMLAR
Ne demeli, ne söylemeli insan kendine...Yukarılara çıktıkça görüş alani artar.Fakat ters orantiyla karşılaşır insan yasadigi toplumla. Ne kadar iyi görür, anlatir, insanin onune koyarsan ,kacar insanoğlu. Belkide kactigi doğrular. Belkide istemediği duygular.Kim bilir belkide yasakladığı arzulardir inanmadiği.
Belkide bunalti iyi gelir bize, o duyguyu, o doğrunun farkina varmamiza yardim eder.
Guzel ve hos bir yazı. Tebrikler.
sanat insan yanımızı geliştiren estetik besin...:)
ve sinema... tam merkezinde olmadan mutfağı görebilmek farklı lezzet sunumlarını amatör bir sanat gurmesi olarak değerlendirmek paylaşmak daha çok izleyiciye ulaşmasını sağlamak takdire şayan emek dolu performans teşekkürler değerli Cumali dost..:)
tebriklerim günün yazısına hayata kattığınız cümle güzelliklere..
sevgi saygı selamlarımla..
"Birçok filminde karakterleri, sanat çevreleri içine yerleştirmiştir. Filmlerinde tavrını daima kadınlardan yana koyar. Mizahi ve eğlenceli filmler de yapmıştır.
Papazlar, bir 'sorunsal' olarak dahil edilir filme. Aşkımızın Üstüne Yağmur Yağıyordu, Yedinci Mühür ve Cehennemi Karanlıkta Müzik filmlerinde açıkça iticidirler. Bir Aşk Dersi ile Bir Yaz Gecesi Gülümsemeleri'nde mizahi bir dille hicvedilirler."
Bergman, filmlerinden "Yedinci Mühür" Film, on yıl süren bir Haçlı seferinden vebanın kol gezdiği ülkesine dönerken yolu Ölüm tarafından kesilen bir şövalyenin öyküsüdür. Ölüm’ü bir satranç oyununa davet eden şövalye eğer onu yenebilirse yaşamına kaldığı yerden devam edecektir. Yedinci Mühür, kıyamet tehdidi altında yaşamın anlamını çözmeye çalışan yalnız bir adamın çarpıcı bir portresidir. Film, inanç sistemlerinin erozyona uğradığı, nükleer bir kıyametin gündelik tehdit olduğu 1950’lerin dünyasında insanlığın hangi değerlere sarılması gerektiğini sorgular. Bu özelliğiyle yeni bir tür varoluşçu sinemanın da ikonu olmuştur.
Yönetmenin, en çok inanç, politik ve kadın kimliği, özelikle felsefi boyutlu filmler yapmıştır; her filmi ses getirmiş, en çok ödül alan yönetmen olmuştur.
"Persona" özellikle kadınların kendilerinden beklenen kimlik ve içlerindeki gerçek kimlik arasındaki bölünmüşlükleri) üzerine bir başyapıt. 1966 yılından sonraki sinemayı en çok etkilemiş ve hatta onu bizzat yaratmış olan filmlerden biri Persona. Ama burada örneğin bir Potempkin Zırhlısı ya da bir Metropolis gibi ancak miras kağıtlarındaki yazı olabilecek, yapacağını yapmış sonra da hükmünü uzun zaman önce kaybetmiş bir anlatı göremezsiniz. Bergman'ın Persona'sı, bugün bile tüm yönetmenlerin hayalini süsleyebilecek ve yapıldığı anda tüm dünyanın önünde eğileceği gerçek sinema anlatısıdır. Yapıldığı yıl bir kesimin takdirini toplamakla birlikte çok büyük bir kesim tarafından da acımasızca eleştirilmişti. Ne var ki sonrasında kuralları koyan filmlerden biri oldu.
Bergman,:
August Strindberg
Victor Sjöström
Akira Kurosawa
Federico Fellin
Marcel Carné
Yönetmenlerden de etkilendiğini düşünürsek başarısı ve dehası ortaya çıkacaktır.
Güne gelen analizi yazan yüreği selamlıyorum, kutluyorum
Deman Ronahi tarafından 3/13/2014 10:58:41 AM zamanında düzenlenmiştir.
ccelayir
Kadınlara hasta olan yönetmen :) O kadınların yönetmenidir.
Yazıyı okuduktan sonra kısa bir sinematogrofik biyografisine göz attım, tek filmini izlememiş olmak kendi adıma üzücü sanırım bir kaç tane seçerek izlemek gerek.Sinemasıyla merkeze kadınları alan bir insanın kadınların dünyasını anlamaya çalışma, sorunları belirleme belki çözümlere gitme gibi bir çok kaygısı olduğunu düşünüyor insan ve bu kesinlikle iyi bir şey.Güne gelen, sinemasına dair pekde bilgimin olmadığı bir yönetmeni ( 2005 yılında time dergisince dünyanın yaşayan en iyi yönetmeni gibi bir ödüle layık görülmesi sinemasının derinliğine dair tekrar bir düşündürüyor bizi) tanıtan bu güzel yazı için kutlarım.
ccelayir
Fazla ön planda olmayan bir adam, ama bilinen bir yönetmen.