- 851 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Üçüncü Sınıf Çocuk Oyunları
Mahallenin en sessiz çocuğuydum ben, oyunlara alınıp, kalbi kırılıp, saklambacın tam orta yerinde karanlıkta bırakılan, kalbi kırıldıktan sonra bırakılan, her oyuna hevesle yeniden inanan bir çocukluğum vardı ve diğer tüm çocuklarla aramda uçurum vardı. Onları sevindiren şeyler, beni üzüyordu, yine de oynamaktan vazgeçmemiştim, hayata tutunduğum gibi oyunlara da tutunuyordum, ihtiyacım vardı.
Kendimi korumak adına alabileceğim, önlemlerim yoktu, önleyemediğim şeyler vardı onun yerine, bu yüzden çocukluğumun her saldırısına karşı savunmasız ve sakindim, diğer çocuklarla aramda bir de bu fark vardı, ben savaşmayı sevmiyordum, onlar savaşmayı çok iyi biliyorlardı…
Neyin peşinden koşarken
Neleri erteliyorduk?
Karanlık gecelerde kaybolurdum, uykumda bile, sonra ağlamaya başlar, ağlarken, ağladığımı unutup, uyuya kalırdım. Her şey daha geçiciydi, oyunlardan kovulmak da kolayca unutulabilirdi, mahallenin en güzel düşlerinden sınır dışı edilmiştim ama bu bir yürekten sınır dışı edildiğim anlamına gelmiyordu, çocukken yaralar da daha kolay iyileşiyordu. Ama büyüdükten sonra bir gerçekten kovulursak, işte o hiç geçmiyordu, bir ömür izi kalıyordu içimizde. Görünmeyen iz ama görünen yaralardan daha fazla incitici…
Geceleri yorganı en çok korktuğum için çekiyorum kafamın sonuna kadar, kafamı saklarsam, düşüncelerimi de saklayabilirim gibi geliyor, üşümekten korkmuyorum, karanlıktan korktuğum kadar. İleride çocukluğumu özlemekten korkuyorum; “ben çocukken” diye başlayacağım cümleler kurmak korkutuyor beni, büyümekten çok, çocukluğun yok olması ürkütüyor beni. Kendi içimle oyun oynuyorum, ruhumla saklambaç. Saklanıyorum en çok da kendimden, aynalardan, büyüdüğümü görmek istemiyorum, çünkü biliyorum büyüklüğü, büyümeden biliyorum.
Karanlıktan korktuğu halde, karanlığa saklanır mı hiç insan?
Saklanıyorum, korktuğum her şeyden saklanacağım derken daha büyük bir karanlığa düşüyorum ve bu düştüğüm karanlıktan da daha büyük bir karanlık vardır diye korkup, saklanıyorum.
Yetişkin bir yetişemeyenim ben!
Büyüklerin içine gizlenen bir bireyim ben, hiç büyüyemeyen, büyümeyi kabul etmeyen. Kirli yağmurlar yağıyor üzerime, dokunulmamış yağmurlarda yıkanabilmek için gidiyorum başka oyunlara, giden bırakabilir mi ardındakileri? Önüne katıp da götürür, en çok da götürmek istemediklerini… Çantalar hep götürmememiz gerekenlerle dolup taşıyor, asıl götürmemiz gerekenlere yer kalmıyor. Her gidiş, kendimizden götürüyor, içimiz eksiliyor. Daha güzel bir oyun için, daha uzaklara gitmek gerek.
Hastalıklı bir çocukluğum vardı
Bu yüzden onu hiç yalnız bırakmak istemiyordum.
Yeterince hırpalanmıştık ve bir yanım bu yüzden büyüyememişti, bir yanım da fazlasıyla büyüyüp, olgunlaşmış, miadını doldurmaya bile başlamıştı.
Bu yüzden bir yanım ölmek isterken, bir yanım direniyor yaşamak için ve hareketli oldukça. Geç kalmışlarıma, erkenden bitirdiklerimi eklersem düzenleyebilir miyim bu hayatı, bilmiyorum… İkisi hiçbir zaman denk olmadı yaşamımda, ya çok fazla oldu ya da çok az. Azı da abartı oldu, fazlası da… Bu da kendimle oynadığım bir tür oyundu belki de, zaten her şey oyun değil mi?
Beni oyunlardan atıyorlar, oyunlarına almıyorlar, oysa çocukluğum her gün gerilerde kalan en güzel gizli bahçede oyunlarına devam ediyor. Hayali olan her şey daha sadık, arkadaşlar da. O yüzden hayaletten arkadaşlarım var benim, oyunlarımı ve sevinçlerimi paylaştığım. Çünkü gerçekler ayağımın altındaki buz parçası gibi kaygan, düşman gibi, düşürücü ama hayaller sadece düşündürücü.
***
Bir yemin gibi sessizce bekliyorum gerçeğime ulaşmayı, yeminler aynı yerde duruyor ama halim yok, gülmüyor yüzüm, yüzüm yok, burada söylenecek sözlerim yok, kelimelerim çalındı. Kendime ait olan şeyleri bana sormadan elimden aldıklarından beri o kadar eksiğim ki, bu eksiklikle hiçbir yere sığamıyorum, gidemiyorum da, hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden, yaşamak bile gelmiyor. Dünyadaki adaletsiz hiç değişmezken, sürekli eksilmek, nereleri dolduruyor bilmiyorum.
Günlerdir oyunlardan atılan çocukları düşünüyorum, çocuklar hayattan atılıyorlar, alınıyor yaşamları, hayat olan yerde yaşam diye bir şey kalmıyor. Çocukların erken öldüğü sokaklarda, ne canlı kalabilir ki? Onlar ölürken, büyükler ne kadar yaşayabilir?
Gülümsemelerimi bırakıyorum giderken gökyüzündeki en eğreti duran yıldıza, en çok tutunmaya onun ihtiyacı var biliyorum, o yüzden gülüp gidiyorum. Ölmüyorum, ölümsüzleşiyorum. Çocukluğumla ölüm yer değiştiriyor, hayalle gerçek, çocukluğum sokakta saklanmaya devam ediyor, ben saklanamadığım için gidiyorum daha iyi saklanabileceğim bir yere, canımın daha az acıdığı, daha az yandığım bir yere, kısacası çocuk olabileceğim bir yere…
En kısa zamanda çocukluğumu da yanıma alacağım, unutulduğu zaman çocukluk, koşar adımlarla gelecek yanıma. Şimdilik bir yanım öksüz, bir yanım eksik ve çok yanım yalnız, kemiklerim küçük, kırılgan, kırılgan ama sessiz.
Ne de olsa en büyük cinayet zanlısı benim, ölüme ve ölüye en yakın tanık, ilk derece şahit, çocukluğum öldü yanımda. Kaderiyle üşüyen bir çocukluğum var şimdi, biraz donuk, biraz beyaz, gözleri alan güzellikte, gidiyorum çocukluğumun ardından, tüm kapılar kapanıyor üzerime, burnumda hala sıcak kan kokusu, donuyorum oysa ama sıcaklık hissediyorum donarken bile... Kendi çocukluğumu uğurluyorum kendi ellerimle, gökteki yıldıza bıraktım gülümsememi, gözlerim hala uzaklarda…
Bir birleştirebilsem tüm parçalarımı, sanki tüm ömrüm tamamlanmış gibi olacak. Yaşayacaklarım sırasını şaşırmadan görevlerini tamamlayacak ama eksiğiz işte, ellerimin soğukluğu kadar bu uzaklık…
Gidiyorum işte, belki de atılmadığım tek oyun buydu ve sonuna kadar oynayabildiğim ama bu sefer tek kişilik bir oyun bu, diğer çocukların olmadığı…
On Bir Mart İki Bin On Üç 14 40
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Simetriyi kurmuş Yazar.
Kafiye kaçmış cümlelere.
Çocuk olmuş ta yeniden; O mu koşuyor birilerinin ardından, yoksa Onu mu kovalar durur bir şeyler...
Ta baştan oyuncu olamayışı, Onu içerde ve dışarda yalnız bıraktığında...
Belki bir ayrılmak, bir başka kalmak içindir; kimbilir...
Çok saygımla.
En kısa zamanda çocukluğumu da yanıma alacağım, unutulduğu zaman çocukluk, koşar adımlarla gelecek yanıma. Şimdilik bir yanım öksüz, bir yanım eksik ve çok yanım yalnız, kemiklerim küçük, kırılgan, kırılgan ama sessiz.
En can alıcı noktalardan bir kısım ellerinize sağlık böyle bir güne denk gelmesi ise şaşırtıcı ve bir o kadar da duygulu bu denli güzel anlatım muhteşem doğrusu ellerinize yüreğinize sağlık kaleminizden akan cümleler hiç susmasın saygı ve sevgi ile..