BİR KUŞTU ASLINDA YÜREĞİM
Bir kuşu özgür bırakmalıydım az önce. Yıllar var ki zavallıcık esir gönlün sırça evinde. Unutmuş mavinin sükûnetini, unutmuş meğer rüzgârla sevişmeyi…
Darılmış, ötmez olmuş nazlı gülün titreten güzelliğine. Sus pus öylece duruyor, kanat dahi çırpmıyordu biricik yuvasına, mavi göklerine
Kafam karıştı, karıştı yüreğim bu vakarlı sessizliğine. Anlamak için bu kez ve ilk kez ben kanat açtım onun maviden mora dönen göklerine ve bakın neler geldi dile:
Bir çocuktum çok, çok evvelde. Kanaryam, o da henüz çocukmuş bu düşten, pembeli hikâyede. Kömürden çalınma gözlerim varmış benim ve toprak kokuluymuş saçlarım henüz. Yüzümde çiçekler çoğalır, dudaklarım kırmızı, pembe elmalar düşürürmüş her kelimede. Balık dilinde denizlere şarkı söyleyen düşlerim varmış o avucumun içinde başlayıp, gülüşümün kenarında dinlenen günlerde…
Ben değil günlerin kendisiydi düşün beşiğinde sallanırken şımaran…Ta ki bir kuşun ,o minik kanaryanın, küçücük kanatlarıyla masmavi göğümde bir şarkı ezgisinde uçuşuna sevdalandığım güne gelinceye değin….
Kanaryam insanmış güya. Elleri kelebek, gözleri güneş, dilinden akan sözler berrak dağ pınarlarını bile kıskandıran… ....Döndüğüm köşe başının dikmeninde durmuştu tüm masumluğuyla. Rastgele savuruyordu bakışlarını. Ve ben 15 yaşın tüm sersemliğiyle takılıp savruk bakışlarından birine, sendelemiştim gözlerinde... Yanıyordu yüzüm, yanıyordu bedenim. Subaşında durup ta suya dokunamamak gibiydim, kurumak gibiydim. Benim olmayacak kadar tuhaftı yüzüstü düşerken atığım küçük çığlıktaki sesim.
İlk o zamanlara denk gelir içime giden uzun yolculuklarım, ilk o günlere denk gelir anneme küsmelerim ve sarı solgun duvarlarla koyu ve derin sohbetlerim... O gün tanışmıştım yüreğimdeki rengârenk kanaryayla. Ah ne şarkılar söylüyordu. Her dilden, her renkten ve yorulmuyordu mevsimlerce… Alıp alıp gezdiriyordu yüreğimi ülke ülke. Ne açlık geliyordu aklıma, ne ayakkabısızlık. Ne savaş naralarını duyuyordum, ne şehirleri yerle bir eden bombaları. Anneler ağlamıyordu, bıyığından gül sarkan amcalar bahtiyardı, serinlerken alın terinin gölgesinde. Ve çocuklar ellerinde elma şekerleri, akıllarında pamuk helva düşleri, uçurtmaların peşinde kanat açmış uçuyorlardı uzakça bir yerlerde. Öyle olmalıydı. Mutlaka öyleydi. Çünkü onlar çocuktu en fazla
Ve ben büyükçe bir çocuk,küçük bir kadın..Dolanıyordum tam o ara sınırların gizeminde .Bir o yana ,bir bu yana...
Mutluluk buydu. Eminim buydu. Yoktu dünya. Ben vardım. Sonra o rengârenk kanarya. Bi de düşler... Ne de güzel şakıyordu. Güller coşuyor, kelebekler yarışıyordu yeşil çayırların üstünde. Ölüyü diriltiyordu sözler. İyi ki vardım, iyi ki vardı bulut, iyi ki vardı kanatları yüreğimin… Uçuyorduk düş ülkesinin enginlerinde..."
Hızlı akar ya en istenmediğinde zaman. Akıyordu yüreğimizi getirip dize…
Günler ,nasılda hain !En çok geçmesini dilediğim sayısız gece titreyişlerimde geçmezken, şimdi tutunup saçlarına bırakmamak için direnirken ,nasıl da acımasız koşar adım, arkasına bakmadan gidiyorlarmış meğer ..Ve hiç acımadan ardında kalanın yakarışına,sağır ,dilsiz ve kör!
Sesleniyorum sana ey ömrüm, hadi bu kez de sen dinle ve kanasın yaram kanattığın yerden. Ben ve ben gibiler acıda biter ve yine doğar acısının görkeminden…
Sen! Ömür denen deli nehir, ne zaman içtim o duru, o derin, o doygun suyunu? Ne zaman uyudum serin salkım söğütlerinin adamı aşka gark eden efsunlu gölgelerinde ?O kırmızı ufuklarının çıldırtan büyüsünde eriyen rüyadan bulutlarının uykuya dalışını ,ne vakit seyrettim?Kanatları alacalı o bahar kelebeğinin kırılganlığı ile okşayıp minik ellerimizin ürkekliğinden,ne zaman sevinçlerime,”ce “der gibi bakıp ta geçtin…Nerdeydim ben,nerdeydi kuş yüreğim?Ne ayna sevdi bizi,ne biz aynadan vuran aksimizi….Bilir misin ey kanarya gözlü,bülbül dilli ömür; yağmur öncesi hasretle titreyen gül tomurcuğu damla damla erirken yağmurun her tokadıyla ,ellerinde hem ölür hem de dirilir ölümünden…Çünkü aşıktır tomurcuk yağmura,sevdalıdır o canın teninden akıp gidişine ...Bu nasıl ironi ,bu nasıl denge şairin dediği gibi?
Bu yazı belki hatta bir denemeydi.Oysa yaşam deneme değildi .Ve ben erguvanın bir ağaç olduğunu,kırkımda öğreniyordum onca okuduğum kitaba rağmen.Aşksa öğrenilmiyordu..Sadece yaşanıyor ,acıtıyordu sadece ….
Kuşlar havalandığı göklerden, erkenci vedaların matemiyle dönüyordu. Hep ama hep böyleydi.Oysa cenazeleri hiç kimse sevmedi...
Kuş benmişim aslında,ben mişim yüreğimdeki esir!
.Sen ey aşk yüreğimi neden,niye bilmedin ?