- 1108 Okunma
- 14 Yorum
- 1 Beğeni
Bana Oğlumu Ver...8
Koskoca bir dünya savaşını göğüslemeyi, eşinin yok olup gidişinin verdiği acıya katlanmayı başarabilen Gülnare hanım; beklenmedik, umulmadık bir anda, başka coğrafyalardan çıkıp gelen bir yabancının, uzaklardan alıp getirdiği bir tutam ümit kıvılcımı ile, yüreğinde küllenmeye yüz tutmuş ateşi tekrar alevlendirmesinin sarsıcı etkisine dayanma gücünü kendinde bulamadı. Zaten iyice güçten düşen cılız vücudu, rüzgara kapılmış bir kuru yaprak misali titremeye ve bir sağa, bir sola yalpalamaya başladı.
Ayakta durmakta güçlük çektiğini görünce, bir kenara oturttular onu. Boş gözlerle, şaşkın şaşkın etrafına bakındı bir süre. Komşular yardımına koştu, elini yüzünü yıkadılar, yakasını bağrını açtılar, rahat soluk almasını sağladılar. Saide de şaşırmıştı. Hayatın tüm güçlüklerine, normalin dışında bir cesaret ve inanılmaz bir dirençle karşı duran annesini, ilk defa bu kadar güçsüz, bu kadar çaresiz görüyor; bu da korku duygusunun, yaşadığı ana egemen olmasına sebep oluyordu. Dizi dibine çöktü annesinin, ürkek bir kedi yavrusu gibi eteğine sokuldu.
Biraz kendini toparlayınca;
-Ola bilemez!...Dedi kadın. Mənim erim döyüşde öldü. Aradan 25 il keçdi. Sağ olsaydı şübhesiz dönerdi. Böyük bir benzerlik bu, böyük bir tesadüf bu yalnız.
Sanatçı kadın ısrarını sürdürdü.
-Biraz fazla değil mi bu tesadüfler? Hem kızına tıpa tıp benziyor, hem ismi de nerede ise senin erininki ile aynı, hem de Azeri kuruluşları ile yakın ilişkili.
--Beli amma, sebeb 25 il sonra, sebeb İstanbul?
-Bunu ben de sizin kadar merak ediyorum. Belki de yanılıyorum ama, bence bir kez kontrol etmeye, araştırmaya değer bir konu bu. Bu kontrolün bir sakıncası olacağını da zannetmiyorum. Ya, mahzun bir hikayenin final sahnesini tamamlarız, ya da sizlerden ve dostumdan özür dilerim, böylece olayı kapatırız.
-Haqlısınız.Dedi kadın, ilk şoku atlattıktan sonra. Kiçik bir idarenin kimseye zereri olmaz. Merakımızı da gedermiş olarıq.
Uzun yıllar sonra, kaderin kendilerine çizdiği yolu kabullenmiş, acısı ile, tatlısı ile bu zahmetli yoldu kat etme çabasına girişmişlerken; beklenmeyen bir zaman diliminde, umulmayan bir ümit yolcusu kapılarını çalmış, inanılması zor bir hayali, büyük puntolarla akıllarına çakıvermişti. Üzülsünler mi, sevinsinler mi, ümitlensinler mi bilemiyorlardı.
Onlar bu karmaşayı yaşarken, sanatçı kadın avuçlarına bir telefon numarası sıkıştırdı.
-Arkadaşımın ev telefonu budur. Lütfen bir arayın ve konuşun. Bir şey kaybetmezsiniz.
-Axtaracağam. Bir ümidim yox amma, sizin xatiriniz üçün axtaracağam.
-Sonucu lütfen yarın bana da iletin, olur mu?
-Olur! dedi Gülnare hanım ve ardından da kızı ile birlikte şaşkın, bitkin, kafaları allak bullak evin yolunu tuttular.
O akşam bu konu evde enine boyuna tartışıldı. Şamil bey, bu işten pek bir şey anlamamıştı. Olayları annesinden ve ablasından defalarca dinledi. Kendince yorumlar yaptı, tahminlerde bulundu. Babalarının yaşıyor olması ve 25 yıldır arayıp sormamış olması saçma geldi önce biraz. Sonra, ’ya doğruysa’ diye bir merak kemirmeye başladı onun da aklını.
-Bu gece bir axtaraq bence.Dedi Şamil bey ...
-Zor olmaz mı? Üstelik dövletle başımız derde girmez mi? Arayacağımız iştirak Türkiye! ...
-Gece keç saatlarda axtaraq. Hem salması asan olar, hem riski azalar! ...
O gece geç vakitte aramaya karar verdiler İstanbul’u. Yıllar kadar uzun gelen,bir türlü geçmek bilmeyen saatlerin ardından, gecenin ilerleyen diliminde; sokaklardan el ayağın çekildiği, insanların uykunun en derin nüanslarını yaşamaya başladığı 02.00 sularında, beraberce postanenin yolunu tuttular.
1960 lı yılların sonları yaklaşmakta, teknoloji gelişmemiş, iletişim o devirde zorluklarla yapılıyor. Değil Azerbaycan, Türkiye’de dahi evlerde telefon lüks sayılmaktadır. Öyle otomatik flan henüz yok piyasalarda. Görüşmeler santrallerden santrallere bağlantı kurularak yapılmakta. Bir şehirden başka bir şehri aramak için, saatlerce sabretmek, aradaki şehir santrallerinde görevli memurlarının, kablo bağlantısını tamamlamasını beklemek zorundaydınız.
Uzun uğraşlar sonucunda aradıkları numarayı buldular. Annesi heyecanını yenmeye çalışarak ‘’alo’’ diye ses verdi ahizeye. Hattın öteki ucundan uykulu bir erkek sesi ‘’alo, buyurun’’ diye cevap verdi. Gülnare hanım, heyecandan bayılmak üzere, çocukları destek oluyorlar iki kolundan tutarak.
-Üzr isteyirem. Dedi titreyen sesiyle. Gece gec vaxtda sizi narahat edirem. Mən, Azerbaycan’dan axtarıram.
Azerbaycan sözcüğü, en doğru tanımla yıldırıp çarpmışa çevirdi telefonun diğer ucundaki uykulu sesi. Ani bir refleks ve büyük bir telaşla ahizeyi kapayıverdi İsmail Bey. Nereden, nasıl çıkıp geldiğini bilemediği bir meçhul bayan sesi, son yıllarda unutmaya başladığı öldürülme korkusunu, en canlı, en sevimsiz, en ürkütücü çehresi ile yeniden hayatına taşımıştı. Nefes alışları sıklaştı, soğuk soğuk terlemeye başladı. ’KGB, sonunda izimi buldu, artık beni yaşatmazlar’ diye düşündü, tüyleri diken diken oldu. Savaş yıllarında çektiği çileler, hayatta kalma mücadelesi, yaşadığı her ana düşen ölümün soğuk gölgesi, velhasılı kaderin kendine çizdiği sevimsiz çizgi, olanca gerçekçiliği ile aktı geçti gözlerinin önünden.
Telefon sesine uyanan eşi, İsmail Beydeki tuhaflığı fark etmekte gecikmedi. Onun bu telaşlı haline bir anlam veremedi. Oysa İsmail Bay, sakin, sessiz, soğuk kanlı bir insandı; kolaya kolay telaşlara kapılmaz, her soluğunu ölçer biçer, öyle alırdı. Onun bu dengesiz haline ilk kez şahit oluyordu.
-Ne telefonuydu o? Diye sordu. Önemli bir şey mi var?
-Hayır!...Diye karşılık verdi. Yanlış numara imiş. Uyu sen; hararet bastı, ben bir su içeceğim.
Bitkin bir durumda, ayaklarını adeta ardından sürüyerek mutfağa gitti. Bir bardak su içti, birazcık ta olsa kendine gelebildi. Kafası karmakarışık olmuştu. O bayan sesi kulaklarından çınlıyor, içindeki korku büyüdükçe büyüyordu.
-Mən, Azerbaycan’dan axtarıram... Mən, Azerbaycan’dan axtarıram... Mən, Azerbaycan’dan axtarıram...
İkinci kez hayatımı mahvedecekler diye düşündü. Sevimli, sevimsiz hatıraları arasında, serseri mayın misali dolanıp durdu bir süre. Azerbaycan’da bırakmak zorunda kaldığı ailesi geldi aklına, bir garip sızı gelip yerleşti yüreğine, mahzun ve yorgun tebessümler gezindi dudaklarında. Gözlerinden doğup, soğuk mutfak zemininde nihayetlenen bir göz yaşı ırmağının akışındaki hüzün atmosferinin kucağına teslim etti kendini. Öylece sessiz sessiz ağladı bir süre.Neden sonra, eşini ve yatağını hatırladı. Onun da meraklanmasını, telaşlara kapılmasını, dolayısı ile de üzülmesini istemiyordu. Fark edilmesin diye gözlerini sildi, usulca eşinin yanına kıvrıldı.O gece sabaha kadar gözüne uyku girmedi.
Eve dönüş yolunda Şamil Bey sinirliydi. Bu işe kafası hiç yatmamıştı ama, yine de annesini kıramamıştı işte. Hızlı hızlı yürürken, bir taraftan da kendi kendine ‘’işte rezil olduk!’’ diye söylenmekteydi. Annesinin ağzını bıçak açmıyordu. Uzun yıllar sonra, yüreğinde beliren küçücük ümit kıvılcımı çoktan sönmeye yüz tutmuş, yerini ümitsizliğin tahammülü zor yıkımı almıştı.
Sabahleyin bayan sanatçının kaldığı eve gittiler ana kız yeniden. Merakla bekleniyorlardı. Olanları özetlediler ve artık bu işin bittiğini söylediler. Misafir kadın, bu olaya çok şaşırmış, bir o kadar da üzülmüştü.
-Lütfen bir kez daha deneyin. Diye ısrar eti. Benim hatırım için bir kez daha...
Annesi misafiri, İsmail Bey de annesini kıramadı, isteksiz de olsa tekrar denemeye karar verdiler. Aynı saatte tekrar gittiler o gece postaneye ve önceki geceki olaylar birebir tekrar yaşadılar. Hattın öteki ucundaki kişi, bu kez telefonu kapamadı ama, yine de hiç konuşmadı, sadece bir müddet dinledi. Gülnare Hanım, dilinin döndüğünce bir şeyler anlattı. Savaşta kaybettiği eşinden bahsetti. Ama, bir müddet sonra telefon tekrar yüzlerine kapandı.O gece de, yine üzüntülü bir durumda evlerine döndüler; yine sabah misafirin evine gidip anlattılar olanları. Misafir olanlara bir anlam veremiyordu. O da mahcup olmuştu bu insanlara, boşuna ümitlenmelerine sebep olmuştu. Neden cevap vermiyordu ki arkadaşı İsmail bey? Neydi problem acaba?
-Son bir kez daha deneyin!...Dedi ısrarla. Bir şey çıkmazsa ben de vazgeçeceğim!..
Şamil Bey’in şiddetli itirazlarına rağmen, üçüncü gece de tekrar postanedeydiler. Yine telefonlar çevrildi, yine Türkiye’den cevap beklendi. Annesi bu kez hem ümitsiz, hem de sinirliydi. Telefon yine açıldı ve alo sesi yine duyuldu. Üç gecedir sadece tek kelimelik konuşmasından dahi muhataplarını sesini tanır olmuşlardı. Sanki o da, telefonun bir an önce çalmasını bekliyor, varılacak muhtemel bir vuslatın hazzına bir an önce kavuşabilmenin sabırsızlığını yaşıyordu.
Gülnare hanım, bu kez kararlı ve sert konuştu;
-Lütfən meni dinleyin bağlamadan. Dedi öfkeli bir ses tonu ile. Bu sizi son defa haberdarlığımızdır. Bu deqiqadan sonra asla sizi narahat etmayeceyik. Amma xahiş edirem, söyleyeceklerimi bağlamadan sonuna qadar dinleyin.
Biraz durakladı, yutkundu ve titreyen bir ses tonu ile devam etti...
-Eger siz menim sevimli hayat yoldaşım sinizse; meni civan yaşımda tek buraxıb geden sinizse, lütfən bu sözlərimə qulaq asın. Buradan, bizlərdən ayrılarken, qatar qapısına adımınızı atdığınızda geri dönmüş və mene fısıldamıştınız. ’ Eger! ...’ Dediniz,’ eger oğlum olsa, adını Şamil qoy! ...’
Kadın, kararan gözleri, sıkışan kalbi, yükselen tansiyonuna rağmen, son gücünü toparlayıp, cümlesini şöylece bitirdi;
-Egər sen mənim yoldaşım sense; egər menim canim sense sən; bunu bil ki, sen getdikdən sonra bir oğlun oldu və men sana verdiğim sözü tutdum, onun adını Şamil qoydum. Egər sən menim hasretim sense, bil ki; o indi 25 yaşında ve yanımda dayanır.
Gülnare Hanımın sözlerini bitirişinden sonra, kısa bir süre hiç konuşma olmadı. Telefon hattının her iki ucandaki insanlar, zamanı durdurdular, soluklanmayı durdurdular, düşünmeyi, hissetmeyi durdurdular, kendilerini hayattan, hayatın realitesinden soyutladılar bir süre.
Daha sonra hayat, kaldığı yerden yeniden başladı, yeniden yürüdü kadere zaman . Asırlar kadar uzun gelen o kısacık suskunluğun ardından, ahizenin kulaklığından süzülüp gelen titrek ve kalın bir erkek sesi, Gülnare Hanımın kulağına şöyle fısıldadı.
-Mene oğlumu ver Gülnare! ... Oğlumun sesini duyayim! ...
(Devam edecek)
Dövüş.........Savaş
İl.................Yıl
Beli.............Evet
Axtarmak....Aramak
x..................h
Asan............Kolay
Narahat.......Rahatsız
Bağlamak....Kapamak, durdurmak.
Xahis...........Rica
Sinsize.........İseniz
Dayanmak...Durmak
Bir tutam hayat-09.03.2014-Sumqayıt-Azerbaycan
YORUMLAR
sonunu merakla bekliyorum...
bir kitap kurdu olarak söyleyebileceğim tek şey muhteşem bir yazım diliniz var.
artı teması, olayların örgüsü, karakterlerin katılımı, giriş, gelişme, düğüm (finalini bekliyoruz ) zaman arası geçişler, mekan tasvirleriniz, diyaloglar her şeyiyle tam kıvamında ...
konuya hakimiyet, gerçeklik ve yaşanmışlıklar, yakın tarihimizin gözler önüne serilmesi üstelik her hangi bir kopukluk söz konusu olmadan(çünkü uzun soluklu yazılarda bu çok önemlidir) içine çekiyor okuyanı...
300-400 sayfalık bir roman olarak sunsanız bu öykü serisini emin olun elimden düşürmeden bi solukta okuyabilirim...
sabırsızlıkla bekliyorum devamını...
tebrik ediyorum saygımla...
Bir tutam hayat
Bir kızım var, kendisi edebiyat öğretmeni.
Bu hikayeyi gönderdim, bir incelesin diye.
Vallahi hiç cevap çıkmadı, ben de utandım sormaya.
Sizlerin güzel yorumlarınızı okuyunca,
inanın yazma isteği uyanıyor insanda.
Son bölümünü, birkaç güne kadar asacağım.
Umarım tamamlandığında gözünüze daha hoş gözükür.
Benim içimde ne varsa dilimde de o olur..Yazmadan edemeyeceğim.. Bu nasıl bir yaşama tutkusudur ki onu bu kadar seven bir ailesi varken yıllarca uzak durup merak etmeyip yeni bir hayata başlayabiliyor..Siz de ailenizi çok seven birisiniz..Siz böyle bir şeyi yapar mıydınız? Aklım almıyor..Belki de erkeklerin canı daha tatlı:) Çünkü kadın olsaydı ölümü pahasına yuvasına dönerdi..
Hadi bundan geçtim..Kadın arıyor ve adam hala ölüm korkusunda.. Sanki dünyaya kazık çakacak.. Ve en ilginci onu o kadar seven onu bir ömür bekleyen o kadının sesini duyunca tanımıyor..Hadi tanımadın sonra anlayınca bir nasılsın demeden oğlunu istiyor..
Ne diyim..Herkes hayata farklı bakıyor sanırım.
Bir tutam hayat
Onun korkusu, birileri mi telefon ettiriyor düşüncesi.
Sonuçta KGB bu.
Stalin'in türevleri.
O devirde yapılan kıyımları, gaz odalarına kadar gözleri ile gören İsmail Bey'in,
ölümden bu kadar korkması normal değil mi?
O savaşta,
binlerce Türk katledildi.
Hem Almanlar, hem de Ruslar tarafından.
Tüm bu olaylara canlı şahit olan bir insandan, normal davranış beklemek doğru olmaz kanısındayım.
Yorumunuza ve irdelemenize teşekkür ederim.
Can alıcı bir hikaye ve mükemmel bir anlatım. Yorum yazsan duygularını ifade edecek kelime bulmak zor, yazmasan olmaz. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı an bu değilse ne? Şu an sanki Azerbaycan'dayım ve Şamil bey olarak hiç tanımadığım babamla konuşacağım. Acaba ne diyecek? Fazla bekletmeyin lütfen.
Bir tutam hayat
İyi ki varsınız.
İyi ki yorumlarınızı bırakıyorsunuz.
İnsana yazma zevki aşılıyorsunuz.
Çok sağ olun efendim.
Dostlara yürekten katılıyorum. Anlatım ve içerik ve kalemin marifeti.
Kutluyorum. Sonsuz selamlarımla...
Bir tutam hayat
Hem sayfanda,
hem de bizlerin yorum köşelerinde,
gerçekten hep aradığımız önemli bir renk oldun.
hayatımızı rengarenk kılmaya devam et güzelliklerinle lütfen.
Çok sağ ol.
Bu bölümde Gökhan bey, kelimelerin peşpeşe, duygu yüklü vuruşlarıyla, tıpkı dalgalı kıyıda denizin, yalnız, gözünü uzaklara dikmiş dalgın yabancıyı sersemlettiği gibi okuyucuyu sersemletmekte, güzel öyküsü bir yana, giriş cümlesindeki ustalığıyla, uzman ve bir o kadar da kibar bir gönül hırsızı kıvamındaki naifliğiyle yazarlığını hilafsız ilan etmekte...BRAVO...
Bir tutam hayat
Çok güzel cümleler.
Çok teşekkür ediyorum efendim ziyaretiniz için.
Kıymetli dostum Gökhan Bey
Çok duygulandım çok etkilendim her bölümünü ve her satırını soluksuz okudum
Kaleminize yüreğinize sağlık
Saygı sevgi selamlarımla.
Bir tutam hayat
İyi ki varsın,
iyi ki bu küçük yorum köşesinden eksik olmayan güzel cümlelerin var.
Yoksa,
bu hikayeyi zor bitirirdim ben.(Bir bölüm daha var)
Desteğine, yüreklendirmene çok teşekkür ediyorum.
zaten yufkadır yüreğimiz
yalan yok ağladım be şairim
ve bire bir yaşadım olanları.....
var olsun kalemin
var olsun yüreğin şairim
bitimsiz teşekkür ve saygılar
Bir tutam hayat
gözünün sululuğunu.
Duygu ırmakları hep sana, senden akar bilirim.
Şuradaki küçücük yorumun bile duygu yüklü şair dostum.
Sağ ol.
muhakkak paralel yapının işidir
C.H.P. nin yaptığı hiledir demek isterdim ama
yazar o kadar güzel ve içten yazıyor ki ne paralel yapı ne de C.H.P. bu içselliği, duysallığı veremez dedim.
çok güzeldi
özellikle bu bölüm
hele final
sürükleyiciydi yazarın kaleminin zirveye çıktığı an'dı
tebriklerimle dostum
Bir tutam hayat
Yine siyaseti damlattınız yazıya,
yine tebessüm rüzgarları estirmeyi becerdiniz.
Kırmızı noktalar dağıtmanı da bekliyordum ama,
bu kez renksizliği tercih etmişsin.
Güzel, yüreklendiren yorumuna teşekkür ediyorum.
Hikayemi sürükleyen,
devam etmesini sağlayan güzel yüreklerden biri oldun.
Çok sağ ol.
ersinbaşeğmez
bu gün üzgünüm
Berkin'i kaybettik....
14 yaşında günahsızdı...
Çok güzel yahu.. Resmen duygulandım ben. Fazla mı yaşlandım nedir ? Azerice de ne kadar yakın geliyor bize. Sanki asıl dilimiz gibi..
Bir tutam hayat
sizin roman da güzel gidiyor.
Son bölüm çok etkileyici idi.
Teşekkür ederim yorumunuza.
Sevgili Gökhan.
Bu yazının en başından beri ''Bana oğlumu ver '' sözünün senin ağzından çıkmış bir söz olduğunu düşünmüş ve ve yazıyı kendine nasıl bağlayacağını beklemiştim. Yani bana göre sen gurbet eldeyken ülkede bıraktığın oğlunun başına bir şey geliyor, sen de Allah'a yalvarıyorsun '' Bana oğlumu ver '' Diye filan. İşin doğrusu böyle bir final beklemiyordum. Hikaye senin hikayen olmaktan çıktı tamamen Şamil Bey'in hikayesi oldu.
Anlatım yine her zamanki gibi mükemmel, insanı heyecandan heyecana sürüklüyor ama benim için sürpriz oldu doğrusu.
Selam ve sevgilerimle.
Bir tutam hayat
Sen, öyle ters köşeye yatmaz,
yaş tahtaya basmazsın ya;
hadi neyse bakalım.
Sevindim vallahi hikayenin akışını beğenmenize.
Zor bir çalışma oldu benim için.
Bu işler, zamanı bol insanlar için.
Umarım, bizlerin de öyle anları olur ilerde.
git gide dahada sarılıyoruz....süprizler peşpeşe seviyorum bu kalemi....saygılar
Bir tutam hayat
Özelden, şu kitap yayınlatma işini nasıl hallettiğinizi ve yayın sonrası gelişmeleri bir anlatsanız diyorum.
Teşekkür ederim alakanıza, desteğinize.
of be ismail amca gavur damarın mı tuttu :))...öldüm öldüm dirildim gülnarenin yerine...ama garibin nutku tutulmuş ne yapsın..yıllarca çekilen acı ve utanç ki rus hükümetinin ayıbıdır bu... nasıl desin ki esir kamplarında kaldım..ölmedim yaşıyoum kader istanbula attı meni..men evlendim gülnare...
ah be hayat kelekliğin sonu bari güzel kavun olsun:)) ama insanın sevdiğini başkasıyla paylaşmak çok zor..rabbim yar ve yardımcısı olsun sevenlerin ne diyeyim..hayat yazmış romanını sen sadece rollerinde bir aktör veya aktristsin
saygılarımla
Bir tutam hayat
sizin de okuyacağınızı düşündükçe,
şu Azeri lehçesini yazmakta gerçekten çok zorlanıyorum.
Bir yanlış yakalayacaksınız diye korkulardayız vallahi.
Teşekkür ederim güzel yorumlarınızın tümüne.
Bir tutam hayat
Hikayeyi siz sürüklediniz vallahi.