HAYAT
Hayatta her şey ders değildir. Sosyal bilinci oturmuş bir kişi hayatı bir profesörden veya bir dekandan daha iyi analiz edebilir ve bu doğrultuda kendini geliştirebilir. Önem verilen her konu önem veren için dünyanın en vazgeçilmez unsurları arasına girer. Burada vazgeçemediğimiz unsur bizim işin irade boyutunu bırakmamız ve arzularımızın kuramını yapmak için maharetimizi konuşturmamızdır. Ben vazgeçilmezlik silsilesi ile lise öğretmenim Mahmut Pekpak sayesinde lise 2. sınıfta tanıştım. Bu tanışma sonucu patlamayı bekleyen bir lav gibi notlarımda bir patlama gözlemledim. Bu belki dürtülerimin harekete geçerek güdü haline gelmesine vesile oldu. Hiç şüphesiz bu başarı bulmaca çözmek amaçlı geometri sorularını çözmeye başlamamla ön plana çıktı. Tek kelimeyle uyuyan yılanı uyandıran ders, derslerimin arasında kendisini liste başı konumunda bulan geometridir.
Artık tüm semboller benim için bir anlam kazanmış hayatıma uyarlanan bir kısa yol olmaya başlamıştı. Çember dünyayı, üçgen evimi, dikdörtgen kitaplarımı anımsatıyordu bana. Geometri formüllerini görmeye başlamıştım rüyalarımda. Adeta Pisagor bana sesleniyor ve veliahdının ben olduğumu tüm dünyaya haykırıyordu. Kenar açı bağıntıları artık problem çıkarmaktan vazgeçmiş tüm benliğiyle teslim olmuşlardı. Okulda hocalar çözemedikleri soruları bana getirmeye başlamışlardı. Gözlerim hiçbir şeyi görmüyor bir sonraki çözeceğim geometri sorularını düşünmekten uykularım kaçıyordu. Artık beden eğitimi derslerinde de soru çözmeye başlamıştım. Attığım her basketin çembere girmesi için topu atacağım yerin metrekaresini hesaplıyor, basket atmaktan vazgeçiyor soru çözmeye devam ediyordum. Sınıftaki arkadaşlarım artık beni sevmiyordu Mahmut hoca derste benim sorduğum soruları çözmeye çalışıyor çocuklar dersten hiçbir şey anlamıyorlardı. Edebiyat derslerinde şiirlerin anlamlarından semboller buluyor bulduğum semboller doğrultusunda kafamda örnek uzay sorusu oluşturuyordum. Artık semboller yetersiz olmaya başladı. Cosinüs sinüs kalbime hitap edemiyordu. Teoremler kesmiyordu beni. Her gördüğüm nesne için bir formül oluşturuyor ve teoremini yapıyordum.
İçimdeki tatminsizlik duygusu yüzünden çevremdeki insanları kırmaya başlamıştım. Toplumun gözünde değerim düşmeye başlamıştı. İnsanların gözünde kötü bir intiba uyandırmaktan bıkmış kendimi baskı altında hissetmeye başlamıştım. Aynı doğrultuda kendimi geometriye vermiştim, tek avuntum geometrinin beni yalnız bırakmamış olmasıydı..Tarihe ismimi yazdırabilmek için çevremdekilerin dost listesinden ismimi sildirmiştim. Odaklandığım tek bir konu vardı ve o konunun sonunda ne olacağını bende bilmiyordum, zaten bunu düşünecek ne zamanım nede iradem kalmıştı.
Başımdan kaynar sular boşalıyor gibi oluyordu. Arkadan uğultulu bir ses yükseliyordu;
“korkma yavrum korkma! Bekir kâbus görmüş olmalısın al şu suyu iç kendine gel. On iki saattir uyuyorsun, iyi misin?” başımda bekleyen annemdi. Tarihe ismimi yazdırmama izin vermemişti ama annemin kalbine ismimi yazdırmıştım ya o bana yeter ve artar bile!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.