- 678 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yazları Fırında Bir Günüm
Akşamdan kurduğum alarm çalıyor. O güzelim uykumdan beni uyandıraveriyor. Hiçte kalkasım yok o sıcacık yatağımdan. Ama kalmak zorundayım. Yatağımdan binbir zorlukla kalkıyorum “ Bismillah”. Yeni bir güne başlıyoruz bakalım. Saat çoktan sekiz olmuş. Alarmı yediye kurmuştum demekki kalkasıya yataktan bir saat geçmiş, hayy Allah. Hemen apar topar banyoya giriyorum. Sıcacık su öyle iyi geliyor ki. Banyodan çıkıyorum sonra saçlarımı kurutuyorum. Giyiniyorum, yallah dükkana. Saat olmuş mu dokuz? Geç kaldık her zamanki gibi. Ama Allah’tan patron babam. Yoksa çoktan popoma tekmeyi yemiştim. Fırından ustaların çıkardığı ekmekleri dolaba yerleştiriyorum. Bir yandanda tavada pişen ekmeleri tavalarından çıkartıyorum. Bu işleri yaparken tabikide ekmek kırıkları dökülüyor yerlere. Süpürgeyle süpürüyor kürekle alıp çöp kovasına atıyorum. Bakkala gidecek ekmekleride kasalıyorum, yazıyorum, not ediyorum dükkanın günlük defterine. Dükkanın önüne araba parketmesinler diye ekmek kasası koyuyorum bizim servis arabası gidince. Bazen ekmek kasasını alıp birisi arabasını parketmeye çalışıyor. İşte o zaman dışarı çıkıp “ Bizim servis arabası gelecek” diyorum. “ İki dakka noterde bi imza atıp çıkıcaz.” diyor bana. Sanki çocuk kandırıyor. Noterde imza atmak iki dakika sürer elbet. Ama sıraya gireceksin be adam. Neyse uzunca bir münakaşadan sonra arabasını alıp çekip gidiyor. Bir keresinde festival günü polisin biri bizim sokakta ne kadar park edilmiş araba varsa hepsine okkalı bi ceza yazdı. Hatta polislerden biri yanıma gelip: “ Birkaç tane daha kasa koy şuraya. Söylede kimse araba parketmesin.” demişti. Bunlarla uğraşırken birde dükkana gelen müşterilere makineyle ekmek kesip poşetliyorum. Paralarını alıp kasadan para üstünü veriyorum. Eğer gündüzse “iyi günler” akşamsa yani hava kararmaya başlamışsa “iyi akşamlar” diyorum.
“ Yiğenim çay seslen.”
“ Tamam usta. Serhat abi dört çay!”
Sonra çaylar geliyor çaylarımızı içiyoruz. Saat olmuş on iki. Ustalar gidiyorlar. Bende ortalığı toparlıyorum. Tezgaha ekmek diziyorum ekmekler soğusun diye. Akşamüzeri teker teker kesip poşetleyeceğim. Yarına sipariş. “Sıcak sıcak kesilmez, kesersen hamur olur!” der her zaman babam. Dededen fırıncı adam nede olsa bu işin piri. O öyle diyorsa öyledir. Güneş vuruyor dükkanın içine. Fırın zaten sıcak birde güneşin sıcaklığı mahvediyor adamı. Dışarı çıkıyorum kapının önüne. Taburemi alarak tabikide. Gelen geçene bakıyorum belki bir tanıdık görürüm diye. Sonra komşumuz kuyumcu Hüseyin abiyle muhabbet ediyoruz. Havadan sudan konuşuyoruz. Bir keresinde ona “Acaba yağmur yağar mı? Keşke yağsa.” demiştim. O da bana: “ Allah’ın işine karışılmaz.” demişti. Sonra başlamıştı bana bi hikaye anlatmaya.
Adamın biri varmış. Ormanda dolaşıyormuş. Etrafındaki ağaçlara, hayvanlara bakıyormuş. Kendi kendine “Allah ne güzel yaratmış.” demiş. Böyle derken yerde -Afedersiniz- Bok Böceği görmüş. Sonrada adam “Allah’ım şu upuzun güzelim ağaçları şu rengarek güzelim çiçekleri ne güzelde yaratmışsın. Bunları yaratırkende niçin bu iğrenç yaratığıda yaratmışsın ki?” diye sormuş. Sora sora evine doğru gitmiş. Ertesi gün adamın karnı ağrımaya başlamış. Öyle ağrıyormuş ki neredeyse çocuk gibi ağlayacakmış. O zamanlar şimdiki gibi her yerde doktor, hastane yokmuş. Kocakarı ilaçları yapan yaşlı nineler, dedeler hekimlik yaparmış. Dedelerden biri “ Bunun ilacı Bok Böceği yutmaktır.” demiş. Sonra ormandan Bok Böceğini bulup getirmişler. Adam ağzını açmış. Yutmadan evvel “ Allah’ım demek bunun için yarattın.” demiş. Sonrada adam böceği yutmuş. Anında karnının ağrısı geçivermiş.”
Hüseyin abiye “ Sence yağmur yağacak mı?” diye sorarım hikaye aklıma geldikce. O da gülerek bana her seferinde “ Allah’ın işine karışılmaz!” der. Bizim oralarda yazın havalar çok sıcak olur. Hatta bizim dükkanın kapısının önünün dükkanın içinden daha sıcak olduğu günlere şahit oldum. Dükkanın içine geçince yıllardır dükkanın demirbaşı olmuş, kullanıla kullanıla artık eskimiş, rengi solmuş, kenarları parçalanmış küçük sehpayı açarım. Tabureme oturup bir yandan gazeteyle yellenip kitabımı okurum. Sonra bir bakarım ki vakit geçivermiş. Hoca Akşam Ezanı’nı okumaya başlamış ve bir gün daha yavaş yavaş sona ermeye başlamış.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.