Kur'an da Mirasın Dağıtılması Nasıl Anlatılır
Bu yazımda Kur’ an da geçen, MİRAS konusunu konuşmak ve sizleri bu konuda düşünmeye davet etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi bu konu, çok farklı şekillerde anlatılır. Konuyu Kur’an dan detaylı bilmeyen toplumumuz, erkeğin kadından bir pay daha fazla alması gerektiği, Kur’an ın asıl emri olarak gösterilir.
Gerçektende mirasın dağıtımında Kur’an birinci öncelikle, erkek kadından bir pay fazla almalımıdır diyor, yoksa bu bahsedilen dağıtım şeklinin çok özel bir durumda, vasiyet bırakılmadığında, KADININ ÇOK DAHA AZ BİR PAY ALMASINI MI ÖZELLİKLE ENGELLİYOR. Gelin bu konuyu, Kur’an bütünlüğünde birlikte düşünelim. Genelde bizler Kur’an dan, kendi nefsimize göre kelimeleri, cümleleri cımbızlayarak ayetleri anlamaya çalışırız. Kur’an ı bir bütün olarak hiç düşünmeyiz. Bizler Kur’an a uymak yerine, Kur’an ı kendimize uydurmaya çalışırız. Nefsimiz her zaman bu konuda ağır basar.
Allah Bakara suresinde, kendisine ölüm yaklaşmış olan birisinin mal varlıklarını, ne şekilde miras olarak dağıtmasını öneriyor ona bakalım önce.
Bakara 180: Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara, uygun bir tarzda VASİYET ETMESİ, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir borç olarak SİZE FARZ KILINDI.
Demek ki mallarımızı, yakınlarımıza ölmeden önce VASİYET ederek bırakmamız, Allah ın öncelikli emri. Bizler için bu görev FARZ, yani öncelikle yapmamız gerenken bir emir. Ne yazık ki bu gerçek, göz ardı edilmektedir. Hatta vasiyet şahitler karşısında yapılması gerektiğini de söyleyerek, şahitleri de bağlayıcı ayetlerle sağlama alıyor.
Maide 106: Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca, vasiyet esnasında içinizden iki adalet sahibi kişi aranızda şahitlik etsin……
Bakara 181: Kim işittikten sonra VASİYETİ değiştirirse, hiç kuşkusuz bunun günahı onu değiştirenler üzerinedir. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.
Demek ki vasiyet, miras için ilk ve en önemli şartı. Buradan da anlaşılıyor ki, mirasın dağıtımında kadına bir pay, erkeğe iki pay, miras dağıtımında özellikle istenen bir dağıtım şekli değil. Hatta nisa suresi 7. ayetinde de bu konuya dikkat çekiyor ve bakın ne diyor.
Nisa 7: Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından ERKEKLERE BİR PAY VARDIR. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından -ONUN AZINDAN DA ÇOĞUNDAN DA- farz kılınmış bir nasip olarak KADINLARA DA BİR PAY VARDIR.
Buradan da açıkça anlıyoruz ki, mirasın dağıtımında ilk öncelik vasiyette bulunmak. Hatta ayetin sonunda, erkek ya da kadın mirasçıdan bahsederken, ayırt etmeden azından, çoğundan bir hissenin olduğu söyleniyor. Çünkü mirasın dağıtımındaki asıl yöntem, vasiyetle mirasın dağıtımıdır.
Yine bu konu ile ilgili Maide suresi 106. ayette Allah ne diyordu, bakın nasıl bizleri uyarıyor tekrar hatırlayalım.
( Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca, vasiyet esnasında içinizden iki adalet sahibi kişi aranızda şahitlik etsin. )
Bu ayetten de anlaşılıyor ki, mirasın dağıtımında ilk yapılması gereken, VASİYET etmekmiş. Yine Nisa suresi 12. ayetinde de vasiyet etmekten bahsedilir. Ahzab suresi 6. ayette de yakınlarımıza uygun bir vasiyet yapılması önerilmektedir.
Şimdide işin farklı bir boyutunu düşünelim. Diyelim ki vasiyet bırakmadık. Sorarım sizlere, hangimiz ne zaman ölüme yaklaştığımızı düşünürde, vasiyet bırakırız? Elbette büyük çoğunluğumuz, ölümü kendimize yakıştıramadığımız için, vasiyeti de düşünmeyiz bile. Çünkü sanki garanti almış gibi, ileriye dönüp büyük hesaplar, planlar yaparız.
İşte Rabbimizde bunu bildiği için, bu konuyla ilgili ilk emrini vasiyet edin diye indirmiş ama daha sonra, vasiyet etmeden ölenlerinde büyük bir gerçek olduğunu bildiğinden, YİNE KADINI GÖZETEREK, kadının hiçbir pay almamasını engellemek adına, bu durumda erkeğin yarısını alabilmesi garanti altına alınmıştır. Ayeti hatırlayalım.
Nisa 11: Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder.
Bazı Kur’an meallerinde, bu ayetle ilgili açıklama yapılır ve denir ki, daha önce mirasın dağıtılması vasiyetle olacağı hükmedilmiş olup, bu ayetle gereken açıklama yapılarak, mirasın erkeğe iki pay, kadına bir pay olarak dağıtılması detayı ile açıklanmıştır denmektedir. Bu sözleri söyleyenler, ne yazık ki konu ile ilgili diğer ayetlerin üstünü örtmekte, hükmünün kalktığını söylemektedirler. Böylece Allah ın bizlere konuyla ilgili önerileri, tavsiyeleri hiç anlaşılmamış ve gerçeklerin üstü örtülmüştür. Hâlbuki Allah ayetinde, vasiyeti farz kıldığını açıkça bizlere bildirmişti.
Bu farz emir, kaldırılmış olsaydı, buda açıkça Kur’an da bildirilirdi. Zaten bu yanlış her konuda yapılarak, Kur’an ın yüzlerce ayeti nesih edilmiş, yani hükmü kalktığı söylenerek, Kur’an ı anlaşılmaktan uzaklaştırmışlardır.
Allah geleceği bilir ve ayetlerini ona göre gönderir. Toplumun genelini ilgilendiren Kur’ an da hükmü kaldırılmış, asla hiçbir ayet yoktur. Örneğin peygamberimizle ilgili bir konuda Allah, elçimi ziyaret ederken, önce bir hayır yapınız diye emretmiş, fakat topluma bu güzel örnek zor geldiğinden, Yaradan bu size zor geldi değil mi diyerek, bu emri kaldırdığını açıklamıştır ayetinde. Dikkat ederseniz kaldırdığını açıkça söyler. Bunu yapmasının nedeni de, peygamberimizi olur olmaz, zamansız şekilde ziyaret ediyorlar ve uzun oturmalarla peygamberimizi rahatsız ediyorlardı. Peygamberimizde buna ses çıkaramıyordu. Rabbimiz de bunu düzene sokmak adına önlem almıştı. Aslında bu örnek hakkında söylenecek çok şeyler var.
Hükmü nesih edilen ayetler, Kur’an içinde değil, daha önce gönderilen kitaplar arasında olduğunun örnekleri de, Kur’an da izah edilmiştir. Hatta bir ayetinde, siz Kur’an ın bazı ayetleri kabul edip, bir kısmına inanmıyor musunuz diyerek, Kur’an ın tamamının geçerli ve hiçbir ayetinin hükmünün kalkmadığını, açıkça anlatır bizlere.
Allah ın Nisa suresi 11. ayetinde yaptığı öneri, tavsiyedir. Asıl emredilen vasiyettir. Vasiyet edilmemiş bir ailede, kadının hakkını, en az erkeğin yarısını alacak kadar garantiye almıştır Allah bu ayetle.
Lütfen cahiliye devrini düşünün. Kadının adı bile yok, miras ise hiç verilmiyor. Kız çocuğu doğdu diye, toprağa diri diri gömen bir toplum var karşımızda. Gerçi çok fazla uzağa gittim galiba, eğer bugünkü kanunlarımız olmasaydı, kadınlarımız mirastan sizce hak alabilirler miydi? Demek ki Kur’an, medeni kanunların özünü teşkil ediyormuş. Bugün bazı yörelerimizde, Müslüman oldukları, Kur’an ayetlerini açıkça gördükleri halde, kadına hala miras vermezler, lütfen bu gerçeği unutmayalım.
Allah ın ayetlerinin bir kısmını göz ardı edince, böyle yanlış nefsi anlamlar çıkartıyoruz Kur’an dan. Sanırım bu düşünce, erkek egemenliğinin nefislere bir baskısı olsa gerek.
Allah Nisa 11. ayette, kadınların erkeğin en az yarısı kadar payını almasını garanti altına alıyor. O devir de vasiyet etmemiş bir ailenin, kız çocuklarını lütfen düşününüz. Hiçbir hak iddia edemez, tek bir pay bile alamazdı. Allah da bu haksızlığın yapılmasını Nisa suresi 11. ayetle önlemiştir.
Kadınlar böyle bir durumda erkeğin yarısı kadar alıyor ama bu işin birde farklı bir yönü var. Kadınlar evlenirken alacağı MEHİRLE, bu açığı kapatıyor. Belki mirastan en az erkeğin yarısı kadarını alıyor, ama evlenirken erkekten istediği MEHİR ile de, erkeğin alacağı payı bile belki de geçiyor.
İşte Kur’an aklı olana, onu rehber edinene böyle güzel yol gösteriyor. Onu nefislerine kanıt olsun diye okuyan, onun ayetlerinin bir kısmına inanıp, bir kısmının hükmü kalkmıştır diyerek, ayetler arasında bağı koparana, elbette ne rehber olacak, nede Allah ın nuruyla aydınlanacaktır.
Bizler ne yazık ki Kur’an ı, bir bütün olarak düşünerek okumuyoruz. Düşünmeyi bırakın anlamını bile bilmeden okumamızı önerenlerin öğütleri ve tavsiyeleri ile İslam ı yaşadığımız içinde, Kur’an ı yanlış anlıyoruz, onun aydınlık yolundan istifade edemiyoruz.
Bizlere düşen Kur’an ı emin olamadığımız, rivayet ve sanı bilgilerle anlamak yerine, yine Kur’an ın bizzat kendisinden anlamanın yolunu seçmeliyiz. Çünkü Kur’an kimseye muhtaç değil, her beşer Kur’an a muhtaçtır. Kur’an kendisini açıklayan, anlatan, eşsiz bir nurdur. Allah boşuna, hadi bir benzerini getirsinler bakalım demiyor.
Eğer Kur’an ı yanlış kaynaklardan anlamaya çalışırsak, bizleri Allah ile aldatmalarına da mani olamayız. Allah ile aldatılan, asla gerçeklerin farkına varamaz. Allah ın güneşi ile aydınlanmayan, beşerin karanlığında, BATILI HAK ZANNEDER, gerçekleri göremez. Böylece şeytanın oyuncağı olur ve batılı savunmaya devam eder.
Hakkı ve batılı ayıramayan toplumlar, kendisini yönetecek, EHİL insanları da doğru seçemez. Bakın bu konuda Rabbimiz nasıl uyarıyor bizleri.
Nisa 58: Allah, size, EMANETLERİ MUTLAKA EHLİNE VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN, ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDİYOR. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
Ne yazık ki Kur’an ı gereği gibi rehber alamayan toplumlar, kendi yöneticilerini EHİL insanlardan seçemeyeceği gibi, o seçtikleri yöneticilerde, yönettiği toplumları ADALETLE ASLA YÖNETEMEZ. Böyle toplumlarda ADALETSİZLİK, RÜŞVET kol gezer. Ama Allah ile aldatılanlar, yapılan bu zulmü asla fark edemezler. Buda Allah ın bizlere bir cezasıdır.
Rabbimiz bizleri böyle bir zulümden, adaletsizlikten uzak tutsun inşallah. Toplum olarak Kur’an gerçeklerini fark edebilen, onun açtığı aydınlık yoldan yürüyen, Allah ın halis kullarından olmamız dileklerimle.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.