- 610 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
TEK GEREKEN...
Sessiz kalmak… Bazen öylesine yakıcı ve yıkıcı olabilmekte ki. Bağırmak isterken tükenmek ve tüketmek kelimeleri tükenmeyecekmişçesine.
Kırılmak, tuz buz olmak ve dağılan o kırık parçalar, asla bir ara gelme ihtimali olmayan.
Kırmamak adına kırılmak, göze almak ve istikrarsızlığın vardığı daha doğrusu varamadığı nokta.
Kim, hangi gerekçeyle kimi yargılama hakkına sahip olabilir ki, yargılanmak istemezken.
Kolay olan ne ya da zor olan: Başını kuma sokmak mı yoksa dur durak bilmeden sorgulamak mı, sebepsiz ve haksız yere.
Mücadeleci bir savaşçının ruhuyla, gereken her cephede, vakur bir edayla savunmak karşı ataklara karşı ve menzilini korumak.
Sevgiyse sevgi, inançsa inanç, çabaysa çaba: İşte bize düşen ama zarar vermeden, incitmeden ve yargılamadan.
Yalnız geldik bu mekâna belki yalnız yaşamıyoruz ama giderken de bir o kadar yalnız olacağız. Ağlayarak adım attık ve hüzün bırakacağız geride terk ederken.
Hırpalanmak hırpalamazken… Genel kabul görmüş onca değer arasında acımasızca uzanıp, dokunan ve boğan kollar. Ve değişkenlik gösteren dengeler. Aslında denge bile yokken dengeyi sağlamaya çalışan bir düzenek. Düzenekte hüküm sürenler ezici bir çoğunlukla ve çoğalan, eksiltirken bazı değerleri.
Zaman ve sabır: Hiç de uzak değil hem de hiç. Bir yerlerden hatırladığım iki mefhum; ömür boyu sarıldığım.
Acı ve hüzün: Sonu gelmek bilmez, her an mümkün olabilmekte de üstelik.
Belirsiz bir gidişat kısaca kimsenin kimse üzerinde bir hakkı olmazken ve hükmü, hüküm verenler bilmeden üstelik.
Ya güç: Sahip olması arzulanan ve çok farklı göründüğünden.
Ya yenilgiler: Gücü tetiklerken bir yanda gardını sağlamlaştıran. Olası mı her seferinde kazanmak ya da kaybetmek. Peki, mümkün mü güçsüz görünürken dağlar kadar dimdik durabilmek.
Aslolan, doğru seçim yapmak; zor ya da kolay ama tek gereken doğruyu yanlıştan ayırmak. Zor ama bir o kadar da mümkün hatta insan olabilmenin tek gerekçesi. Başarma güdüsünü kamçılarken sizi hayata bağlayan ve yaşanabilir kılmak hayatı.
Akıl, irade, sezgi ve vicdan: her birimizde yoğunluğu değişen ve değişken zaman içinde ve koşullara bağlı olarak.
Ne cennet ne de cehennem yaşadığımız dünya tam anlamıyla bir seçim yaptığımız ve gidişatı belirleyen. Ve İlahi adalet er ya da geç yargılayacak olan, ne uzak ne de yakın ama tek gerçek bizi bekleyen.
Ya zulüm ya kurban: Hepsi teferruat aslında. Zira içimizde saklanan sayısız gerçekten sadece ikisi. Bilmediğimiz o kadar çok gerçek var ki. Kim kime ne hakla zulmedebilir ya da yargılayabilir ya da hükmedebilir. Ve aynalar bizi bekleyen ve bakmaktan kaçındığımız her seferinde.
Ne varsa biriken adeta için için kaynayan bir yanardağı. Ne varsa gerekli, gereksiz, tepkiler ve gerçekler bildiğimiz ve bazen uzak durduğumuz karşılaşmaktan korkarken. Oysa tek korkumuz kendimizle yüzleşmek. Nereye kadar kaçabilir ki insan, nereye kadar gidebilir bilincini yitirmişken.
Hele ki o öfke… Tek gerçek dile getirmekten kaçındığımız ve bizi zora sokan. Kim neye nereye kadar vakıf olabilir ki? Ve sakındığımız her ne ise, uzak durmak istediğimiz kendimizden korkarken ama tek gerçek ve olmazsa olmazımız: Korkunun üzerine gitmek.
Ya hayattan alacaklarımız ya borçlarımız. Hayır, hiç de kolay değil dengeyi tutturmak hatta mümkün bile değil. Basit bir gelir gider dengesi değil zira. Tamamen hayatın getirisi ve götürüsü.
Anlamlar, anlam taşımayanlar, sezgilerimiz, sezemediklerimiz ve tüm çıplaklığı ile gözlerimizin önüne serilen gerçekler bakmaktan, dile getirmekten korktuğumuz.
Hedefler, beklentiler, gerekçelerimiz ve mecburiyetler insan olmaya dair ama bir türlü gerçekleşmeyen.
Suyun akışı her an yön değiştirebilir hem de beklenmedik şekilde. Önüne çekilen set, imkânsızlıklar ve bizden kaynaklanan her ne ise.
Sarsıntı bir yıkıma yol açmasa bile sayısız çatlak gözlemlenebilir. Kaynağı ve şiddeti bilinmese de bariz olan tek gerçek yıkıma sebebiyet verecek hasardır.
Tek gereken: Yeknesak bir mefhum olmayan güç denen birim; olabildiği kadar, olması gereken ve hayatımızı idame ettirirken içimizden yükselen farkındalık düzeyimizin algıladığı kadar ama mecbur bulunduğumuz: Yaşamak adına, sevmek adına, mutlu olmak adına ve her şeye rağmen…
YORUMLAR
Sizin yazılarınız,
derin düşüncelere sevk ediyor insanı.
Basit gözüken hayat ve programlandığımız yaşama şekli,
basitlikten çıkıyor,
çok karmaşık ve zor bir görünüme bürünüyor sizin yazılarınızı okuduktan sonra.
Şüphesiz her biri çok doğru şeyler, anlamlı şeyler, öğrenilmesi, tatbik edilmesi gereken şeyler.
Zaten,
hayatı basitçe yaşarken,
bilinçsiz olarak,
bir çok yazılanı yerine getiriyor,
çok hücumları savuşturuyor,
çok muhtemel saldırılara rağmen de tedbirler alıyoruz.
Ve,
şunu anlıyoruz ki sizin yazılarınızı okuyunca,
insan kendini hayatın zorluklarından, tehlikelerinden korumak için,
bir çok müdafa taktiği geliştirmiş.
İşin ilginç yanı,
kendini kendinden korumak içinde geliştirmiş bu özelliğini.
Bu sayfadaki yazılar,
hayata bakış açısını değiştiriyor insanın.
Sorgulamadığı, sorgulamaya gerek duymadığı çok şeyi sorgulatıyor.
Önemli bir çalışma...
Değerli de.
Gülüm Çamlısoy
Özellikle son yıllarda çok sorgular oldum; hem kendimi, hem hayatı, hem de haricimdekileri.
Mantığım ara sıra devre dışı kalsa da realist bir yapım var tabii ki azıcık da Polynna'cı tarafım ile.
Çok değerli bir yorum ve çok da teşekkür ediyorum tüm içtenliğimle.
Zor ya da kolay ya da kime göre zor ve kim neye göre neyin uğraşını veriyor. Anlayacağınız benimki tam bir kafa karışıklığı ve bu yüzden de dile getirmek istediklerimin haddi hesabı yok.
Eksik olmayın. Bende konu bitmez. Ve okunmak adına mutluyum. Gıyabınızda herkese sonsuz teşekkür ederim. Burada, bu değerli platformda bulunmak adına mutluyum. Sanırım bu güne değin verdiğim en doğru ve en mutluluk verici kararların başında gelmekte.
Gülüm Çamlısoy
Sonsuz selamlarımla ve en iyi dileklerimle...
Gülüm Çamlısoy
Bir tek kelimeden gelen bir çağrışımla yazdım.
Sağ olun.