hayat ve hüzün..
yazdığım ve okuduğum her öyküde dikkat ettiğim tek şey içindeki tema idi.sadece hüzün vardı ve sonunda mutsuz olan kahramanlar..
hayat da tıpkı öyleydi,bilmediğimiz bir bilmece,bilmediğimiz belirsiz bir senaryoydu.nerede sekip düşeceğimiz,hangi noktada mutsuz olacağımız belli değildi..bu belirsizlik bizi nereye götürecekti ,bu yolculuk nerede son bulacaktı bilmiyorduk.ama bildiğimiz tek şey vardı.sonu tıpkı okuduğumuz kitaplar gibi hüzün ile sonlanacaktı..
hep öyle olmuyor muydu?yani parçalardan oluşan öykülerimiz hep hüzünlü değil miydi?
parçalı bulutlardan yağmur boşalıyordu gözlerimizden her gün..nereye dokunsak ve nereye baksak hep aynı birbirine benzeyen öyküler ve karakterler karşımıza çıkıyordu..sanki hepsinin acısı aynıydı...ve sanki hüzün üzerine kurulmuş bir yaşam vardı.bunu değiştirmeye elbette gücümüz yoktu..önümüze gelen ve kurulan bu sofra ile yaşamak zorunluluğu vardı sadece..
tabi ki bütün bunlar bizde sıkıntı oluşturmuyor değildi..her seferinde yorgun düşüyordu bedenlerimiz, her yaşanan öykünün sonunda.ve henüz bu yorgunluk bitmeden başka bir öykü başlıyordu hayatımızda..sonu ona benzemez diye sarılırdık tırnaklarımızla.yüzümüze tebessümü yerleştirirdik.bizde inanılmaz bir heves olurdu bu parlayan yaldız..geçen her şeyi bütün olumsuzluğuyla unuttururdu.
unuttuğumuz ve bir benzerine dadandığımız bu hayatın yeni oyunu bizde çok farklı taktikler geliştirebiliyordu..sırf diğerine benzemesin diye sıradan olmayan bir çaba veriyorduk.her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüyorduk..bir yerde küçük bir yanlışlık yapmayalım diye kılı kırk yarıyorduk..yine de ne hikmetse yetmiyordu öykünün sonunu bozmaya..
yani ne yapsak hep aynı neticeye çıkıyorduk..çünkü hayatın kendisi hüzündü. nereye baksak bu resmi hep görüyorduk.bundan kaçış yoktu.oynadığımız her yeni oyun ve serüven bu acıları içinde barındırıyordu....
bu konu ile ilgili çok da uzağa gitmeye gerek yok...hemen yanı başımızda her gün midemizi kemiren barut kokusuna bakmamız ve orada neler olup bittiğini görmemiz yeterliydi...
çünkü savaş da bu oyunlardan biriydi.her gün kendi öyküsünde öldürdüğü binlerce hayat vardı.
düşünüyorum da ölümün olduğu bir yerde hangi hikaye mutlu bir son ile bitebilirdi.zaten ölümün kendisi insanın içinde soğuk bir düşün tesiri uyandırıyordu.kaldı ki bu kısa hikayeler nasıl mutlu bitebilsin ki..
diyarbakır/2014