- 1875 Okunma
- 15 Yorum
- 5 Beğeni
MAKTA (öykü)
MAKTA
Kayalar Köyü ,Alaçam dağlarının içindedir . Keltepe derler,suyu bol ve de içimli bir yöre vardır,
işte oraya kurulmuştur Kayalar.
Evlerin sırtı Keltepe’ye dayanır. Keltepe’de sarı çamlar büyür yaz,kış. Köyün suyu da oradan gelir. Çam
oluklarla beşe bölünmüştür su.
Lafcıgilin, Omarların,Bostancıların,Hacıların ve Alagözlerin ...
Beş mahallenin beşi de kapılarını harmana açar. Evlerin üzeri kavlarla örtülüdür.
Hacılar: "Bu köye pencereyi biz getirdik." derler.Önceleri pencere yerine damın üstünde bir delik bırakılır-
mış sadece. Şimdiki evler birkaç pencereli.
Kibrit kutusu gibidir evler. Kayın kullanılır çoğu kez yapıda. Yamaçtan yuvarlasanız yine de bir şey olmaz
o evlere.
Kayalar’ın geçimi : Ceviz,kestane, elma, fındık ve ıhlamura bağlıdır. Topraktan tahıl alamazlar.
Bu yüzden ovaya değişe giderler. Bir de "maktada" çalışır Kayalar Köyü’nün erkekleri.
Makta , iyi para bırakır onlara.
Maktacılık öyle kolay bir iş değildir ha! Önce üçer beşer bir araya gelerek çalışma ekipleri kurulur.
Sonra makta bölgeleri tesbit edilir. Sınırlar çizilir. Ama bu işler öyle kolaylıkla yapılamaz. Ara yerde
çekişmeler,tartışmalar hatta kavgalar bile olur.
Ormanda çalışmak ,her neyse de ,şu gruplaşma,paylaşma bir zor gelir ki Kayalar’ın maktacılarına.
Hem de ne zor...
Maktaya çıkınca insan insanlığını unutur olur. Çoğunlukla bir sinir harbi sarar maktacıları. Konuşmalar,
davranışlar hep ama hep değişiverir. Bir kabalıktır alır gider makta bitenece. Ya da Durali’nin ölümüne kadar...
-Aman!Çekilin çam düşüyor ! Çekilin bre uşaklar ,çekilin! Çekil çekil,çam başına düşecek!
-Deme yav!
-Demesi var mı! çekil be ! Bre çekil! Kaç ! Kaç! Kaç oğlum kaç!
Bağırışla birlikte ormanda bir gümbürtü koptu. Dallar,yapraklar sanki çığlık çığlığa idi...
Durali, kıl payı kurtulmuştu ölümden! Koca çam, ormanda sanki göğü çatlatmıştı! Arsız ve hırçın gürültü
ormanın içlerine kadar yayıldı.
Durali,korkudan titriyordu hâlâ. Benzi limona dönmüştü adeta. Zor soluyordu. Nefes nefese :
-Vayy! Aman Allah’ım! Sana şükürler olsun! Sana binlerce şükürler olsun!
Hasan ve ötekiler koşup geldiler Durali’nin yanına. Birisi :
-Su,dedi. "Su verin! Su iyi gelir korkuya! Verin verin, su içirin!"
Su verdiler Durali’ye. Durali ,bir yudum içti sudan. Kendinde değildi daha. Hasan’ı aradı gözleri.
Buldu onu silik milik. Söylenmeye başladı :
-Bre Hasan! Bu neydi be! Öldürüyordun az daha beni!
-N’apayım ben! Düşecek,diye bağırdım ya!
-Yahu bilmiyon mu burada insan var! ne diye ...
Hasan ,kesti sözünü Durali’nin.
-Ne diyesi me diyesi yok bu işin! Oldu bi’ kere!De söylenme gayri!
Durali, sinirlendi Hasan’ın sözlerine. Zaten canı burnuna gelmişti.
-Ne! Sen ne diyon bre teres! Bi’ de efelik mi ha! Efelik mi! Söylesene !
Daha lafını bitirmeden sıçradı yerinden Durali. Hasan, geri attı kendini. Ötekiler ne edeceklerini
şaşırdılar. Ortalık birden renk değiştirdi sanki. Her şey aniden gelişti. Hasan :
-Efelik be! dedi. Efelik n’olacaksa!
-Demek öyle ! Şimdi sana gösteririm efeliği! Deyyus ,pezevenk!
Hasan, şakaklarına kadar kızardı. Kızdı.Rengi attı. Kızardı bozardı.Yürüdü üstüne Durali’nin.
Savurdu elindeki baltayı. Durali de bir balta kaptı. Ötekiler araya giremediler şaşkınlıktan.
Halka oluverdiler kavgacıların etrafında. İki hasım, birbirine ok gibi bakıyordu. Köylülerden bazıları :
-Vur! Vur ha vur! diye tempo tutmaya başladı. Hasan, baltayı sağlı sollu savurdukça Durali geriliyordu.
Her savruluşla oluşan balta ıslığı çamların tepesine doğru uzuyordu. Durali, hâlâ toparlayamamıştı kendini.
Hasan ,sıkıştırıyordu. Balta, bir sağda bir solda parlıyordu. Sağda solda,sağda solda derken Durali’nin ayağı kaydı.Düştü sırt üstü. Köylülerden birkaçı, onları ayırmak için hamle yaptı .Bir iki adım ilerlediler.
Fakat Hasan vurmuştu bile baltayı Durali’ye. Tüm hıncıyla,tüm hırsıyla...
Durali, "ah" bile diyemedi. Sadece bir sıçrama oldu bedeninde. Sadece bir sıçrama.
Öteki köylüler :
-Öldü,dediler. Öldü Durali! Bazıları :
-Cenderme,diye bağırdı! Cenderme cenderme!
Bazıları da :
-Kaç Hasan! diye .
-Kaç Hasan kaç ! Biz ele vermek seni!
-Kaç! Kaç! Kaç!
Hasan, korkmuştu. Sendelendi. Zorlukla bir iki adım yürüdü. Ayakta duramıyordu. Çöktü diz üstü.
Başını elleri arasına aldı,öylece kıpırdamadan durdu. Bitkindi.
Uzatmalı çavuş, kelepçeyi sıkıca vurdu Hasan’ın bileklerine hem de arkadan.
-Yürü,dedi. İt oğlu it yürü !
İki jandarma eri süngü takıp iki yanına geçti Hasan’ın. Uzatmalı çavuş bi’ daha çıkıştı :
-Yürü be eşkiya! Yürü bakalım. Neymiş adam öldürmek görelim hele !
Alıp gittiler Hasan’ı . Öteki köylüler üçer beşer olmuşlardı bile. Söyleşiyorlardı :
-Nizalı tarla için yaptı bunu Hasan.
-Yok yok karısından ötürü yaptı .İçimizde bilmeyen yoktu Senem’le Durali’nin hallerini.
-He canım he. Ne o ne de şu. Asıl sebep Durali’nin sözleriydi. Epey dokunaklı söyledi .
Öteki köylüler çoğu kez inanırlardı Gücük Kâmil’e. Onun makta başılığından ötürü.
-He ya ,dediler. Belli ki senin dediğin gibidir ,belli ki senin dediğin gibi.
YORUMLAR
Tebrik ediyorum Kıymetli Üstadım
Kalemimiz susmasın çok güzel bir çalışma
Selâm ve dua ile
Şükrü Beşiktaş
Buradaki olay gerçek. Ben sadece öyküleştirdim ! Saygılar,hoşça kal !
Şükrü Beşiktaş
Çok teşekkür ediyorum,selamlar saygılar !
Şükrü Beşiktaş
Bu olay gerçek ! Ben öküsünü paylaştım ! Teşekkür ederim selamlar !
Şükrü Beşiktaş
Olay gerçek ! Ben sadece yazdım ! Teşekkür ederim
selamlar !
Ortaokul Türkçe kitabımızda Hikmet Birand'ın "Keltepe Ormanlarında Bir Gün" Adlı eserinden alınma bir okuma parçası geldi hatırıma
Orman ve yöreyle bütünleşen güzel bir hikâye yazdığınızı fark ettim
Şiirleriniz kadar etkileyici
Boşuna mı işte benim hocam diyorum ben?
Tabi latife yapıyorum da üstadım
Tadım tuzum yerine geldi
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla...
Şükrü Beşiktaş
Beş yıl kadar köy öğretmenliği yaptım ! Bir dağ köyündeki bu olay gerçektir ! Bulunduğumuz yer ormalıktı.Ormanı hırçınca bitirmeye çalışan köylü bu yöreye Kelpete derdi ! Orman delik deşik ya
bu o yüzden verilmiş !
Teşekkür ederim selamlar !
Şükrü Beşiktaş
Merhaba,
Öykü gerçek bir olaydan yola çıkılarak
kurgulandı! Yazmak,okumak ne güzel !
Teşekkür ederim selamlar !
Zevkle OKUdum adaşım Hasan ve Durali yi.Öykü çok güzeldi gerçek gibiydi..Teşekkür ederim paylaşım için..Selam ile..
Şükrü Beşiktaş
Merhaba,
Paylaşmak ne güzel !
Çok teşekkür ediyorum selamlar saygılar.
Şükrü Beşiktaş
Merhaba,
Bu güzel yurdumuzun saygın insanların öyküleri
o kadar çok ki ...Edebiyat öğretmenliğimden önce
beş yıl kadar köy öğretmenliği de yaptım. Yazmaya
çalıştığım öykü bir gerçekten alınmadır .
Teşekkür ederim selamlar.
Şükrü Hocam bu öykü beni aldı 1978 yılına götürdü. Ben Ölçme kesim Memuruyum. Silifke'nin Balandız Köyünde makta dağıtmak için toplandık. Ben ,iki Orman Muh. ,köylüler... Balndızın Yaz Koyağında toplanmışız. Hatırlı köylüler yol yakınını ister. Ben kurra çekmekte direnirim. Muhtar ve köylüler ve de memurlar söze karışır. Anlaşamadık. Tartışma çıktı. O günleri yeniden yaşadım. Öyküde köy gerçeğini, emek kavgasını çok güzel işlemişsiniz. Fakir Baykurt'un öyküleri tadında. Anlaşılan o ki, sizinle işimiz bitmeyecek. Şimdilik bu kadar. İyi ki varsınız. Mustafa GÖL
Şükrü Beşiktaş
Merhaba Mustafa Kardeş,
Öyküyle ilgili bilgiler çok hoşoma gitti doğrusu.
Bu öyküye konu olan olay gerçek. Kurgusu benden.
Beş yıl kadar ilkokul öğretmenliği de yaptım. Bu öy-
kü o yılaara uzanır.
Nice yazı ve şiirlerde buluşmak dileğiyle.
Teşekkür ederim selamlar saygılar.
Şükrü Beşiktaş
Merhaba Fikret Kardeş,
Gözlerine sağlık,zaman ayırıp okuman beni onurlandırdı
doğrusu. Bu öykünün konusu gerçek bir olaya dayanıyor.
Ben sadece kurguladım.
Nice şiir ve yazılarda görüşmek dileğiyle...
Teşekkür ederim selamlar saygılar.