- 1442 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
hacim sözleri
otobüs bekliyorum. bazen geliyor, bazen gelmiyor.
gazete alıyorum her sabah,
içinde belki sana dair bir haber
hayret bugün de hiç kimse senden bahsetmiyor.
oysa tembihlemiştim her birini
yazın olup biten her şeyi
a’dan başlayıp, z’ye kadar tüm ilişki çeşitlerini düşünürken, B.’ın aşksız ilişkileri ahlaksız ilişkiler diye ağzıma dolandı. sonra bu şiir. sonra bir kitap. savaş, gaz, kitap. dua, sevgi, hüzün ve ölüm. şiirin üzerine tükürdüler, sonra da metni cımbızla ayırdılar. her ölümlü gibi, üstünü başını soydular.
...
içini bilseydim, içinde kalmaz mıydım? bu ruh, acayip ışıklarıyla renklerini seçemediği dünyanın girdabında kurşuni matemi iliklerine kadar yaşıyor. rengimi var ediyor elime aldığım taraklar. akşamın rengi mi? hasretin rengi mi? bilmemenin rengi mi? gözlerinin bir kıyısında düşünüyor olmalısın, görüyorsun, duyuyorsun da elbet ama gözlerin daha güzel.
yoksa gözlerinden mi?
gözlerinin rengi mi rengim?
yağmur gözlü ruhunun bilinmeyen taraflarında gazete sayfalarını kaplamışlar. kaçıncı sayfadayım? her zaman sondan başlarım okumaya ve zor olanı seçerim. zor olan ellerimde firavun bilgeliği gibi duruyorken, içimde tanrı olma hevesini kedilere vermişim. kedilerin ise böyle saçma hevesleri dahi yok. ne de güzel sıçıyorlar toprağa!
ah yağmur gözlü ruh! uygarlığın deminde ilk namazını kılıyorlar şu yaşlı çocuğun: adı cenaze! ne acı, ne hazin bir son. arkasında gıybet edip, yargılayacak bir dil varsa kesilmeli, beyin varsa suyu çıkmalı, kalp varsa kanı kurumalı. tüm bunlar içime dokunacak cinsten. hastane köşesinde elini açıp dilenen bulut renkli adamım ben. ne melek ne de sizce insan! düş kuruyor oluşum dahi batıyor. düşlerimi kinden var edilmiş sapanlarınızla nişan alıp, en şedit küfürlerinizi savuruyorsunuz. ama önce inkar ediyorsunuz var olanı, sonra bilmeyecek ne var?
her şey...
her şey yaşayabilir insan.
etten, kemikten can; çeliğin, demirin dayanamadığı şeylere karşı nasıl da güçlü!
uzağım. oltamın misina ipine dolanmış durgun bir delilik süzüyor. sevdiğim kitapları ezberlemeden bitiriyorum. sevdiğim her şey bana ayrılık korkusuyla geliyor. ayrıca şeytani bir baskı. baskıların despotlaştığı yer, sözlerimi metan gazı gibi yığıp, kurtulma ümidi taşıdığım sayfalarla sınırlı. düşlerimin içi, adları kadar değersiz ve çok. eski olana rağbet bile fayda etmiyor. sesimin ahlaksızlığa evrildiği meydanlarda can çekişen mahrumiyetler var.
bu nasıl küfür şimdi? bir kuşun kanadından azat olunmuş tüyü dahi kıpırdatmakta güçlük çeken sözlerin üfürükten başka bir tanımı mı var? gereğinden fazla içiyorum. gereğinden fazla taşıyorum ve gereğinden fazla geriliyorum. hepsi yan yana birilerini arıyor.
ama bu ben. ya ben? özüm? kendim?
bulunmayandan bulmaya çalıştığım şey nasıl da basit!
söylüyorum, kendim duymuyorum. onca tahrif edilmiş mektubum var benim. sırf yazılmak, okunmak ve anlaşılmak için değil, yaşatmak için yazılmış. ama her biri ben diyor. her biri kâh çığlığım kâh NEFESİM. kokuyorum. okunmak için yazılmış kaç ayet vardı. lüzumsuz muyum?
karıncalara benziyor düşüncelerim. duygularım tüm bacakları kopmuş kedi kadar çaresiz. çırpılan kanatların sesi tutuşturmuyor yüreğimdeki ateşi. gelenler var, geçenler; gitmek için var edilmişler. gidiyorlar. sefil albenilik emanet ediliyor aşıklara. oysa hürriyet, var olmak, tüm bunların sesi kısılmış ağustos böceği feryadını andırıyor.
ellerimde varlığıma dair aşkın susuzluğu var. ellerimdeki toprak, su görmemiş, yağmurun rengine bulanmamış nicedir. hürriyetim, dar sokaklarda, asla ana caddeye çıkmamayı uman, sıcak iklim sarhoşuna benziyor. asla güneş tutulmuyor penceremde. kimseye emanet edemiyorum bu kadar ağır, yamalı sevgimi. sevgi nötr, çekirdeğin nabzına ortak oluyor. bağımlısıyım kendi sevgimin.
gayret ediyorum. yine de şüpheler dimağımın en ön sırasında parmak kaldırıyorlar:’ neredesin?’
ölmek için dahi sıra bekliyorum yaşamak adına.
ruhum kaygıların merkezi. genişim, küçücük bir delik büyüyor. kendi içimde yittiğim için bu kadar korkunç ve çaresiz öteleniyorum. ne anlatsam? kızsam? hangisiyim kendimin? yabancılar arasında, kendimi kendiliğinden yitirip, irfan basamaklarının kaygan aralıklarından düşüp, senden uzak durma endişesiyle sevgimi ifade edemiyorum.
felaketlerin habercisi küçük kavgalara benziyor nefesim. yıprandığım yerde usulca kıvranıyorum. sancılar ulvi bir doğuşu andırıyor. ancak korkuyorum. kendi içinde yitip kaybolmaktan. bu kadar büyük bir devletten sonra, tekrardan dağlarda, mağaralarda yaşamaktan...
kendimden ne kadar da çok korkuyorum.
biraz da sen de korkmalıyım.
nasıl olsa asla bir sevgi saymayacaksın sıkılan yumruklarımı! ne acı...
hacim sözleri Yazısına Yorum Yap
" hacim sözleri" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.