- 1005 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TARİHİN TEKERRÜRÜ VE TÜRKİYE’NİN KADERİ
Osman Aytekin
Türkiye jeopolitik ve jeostratejik bir konumda bulunuyor. Anadolu yarımadası ve boğazlar üç kıtanın; Asya, Avrupa ve Afrika’ya komşu bu kıtalardaki ülkelere açılan en önemli bir bölgedir.
Güçlü ülkeler sıcak denizlere açılmak yeni sömürgeler elde edebilmek için veya sömürgelerindeki ülkeleri kontrol için İstanbul ve Çanakkale boğazlarının önemi büyüktür. Bu sebeple de düşmanlarımızın gözleri hep bizim üzerimizde olmuştur. 1990 yılında Sovyet Rusya parçalanınca Amerika nezdinde Türkiye’nin önemi kalmayacağı görüşünü ileri sürenler olmuştu. Ancak ABD ve AB ülkeleri için Ortadoğu’nun petrol üretimi açısından Türkiye’nin boğazlarının jeopolitik önemini kaybetmeyeceği de ileri sürülmüştü.
Doğu bloku ülkeler parçalandı bazı ülkeler AB’ye ve hatta NATO’ya bile girdiler. Türkiye ise müzmin hastalığı AB üyeliği yıllardır sürüncemede kaldı. Bütün bu değişim ve oluşumlarda tarihte cereyan eden harplerin, güçlü ülkelerin zayıf ülkeleri kendi nüfuzlarına geçirme arzularının yatmakta olduğunu anlamak güç değildir.
Türkiye zayıf olduğu dönemlerde de tarih içinde bazı güçlü devletlerin ya himayesine girmiş ya da ülkenin güneyden ve kuzeyden gelen tehlikeler karşısında kendini buna mecbur hissetmiştir.
Osmanlının zayıflayıp çökmeye başladığı dönemlerden bu yana Türkiye topraklarda gözü olan devletler emellerinden vazgeçmemişlerdir. Bir yandan küresel değişim diğer yandan dünyadaki nüfus artışı emperyalist devletlerin iştahlarını daha da kabartmaktadır. Tabi güçlü ülkelerin zayıf ülkeleri nüfuzlarına almaları tarihi tekerrürden ibarettir. Tarihin tekerrür etmemesi için öncelikli olarak ekonomik bakımdan güçlenmek gerekiyor.
Tarihi tekerrür be bağımlılık ne çare ki Kurtuluş Harbinden çıkan ülkemiz için de içinden çıkamadığımız acı bir durumdur.
Bütün bu durumlara bakıp da ne yapmalıyız sorusunu ülkeyi idare edenler kendilerine soruyorlar mı bundan pek emin olmayanlarınız vardır. İşte tam da burada elimin altında bir kitap duruyor. “Mustafa Reşit Paşa’dan Mustafa İsmet Paşa’ya Tarihin Tekerrürü ve Türkiye’nin Kaderi” Kitabın (yayın yılı, 2013) yazarı Süleyman Kocabaş. Kitap tanıtım yazısında, “Siyasi literatürümüzde sık sık kullanılan iki beylik söz şunlardır:’’Tarih kendisinden ders alınmazsa tekerür eder’’ , ’’Roller aynı figüranlar değişik.’’ ’’Gelişmişlik’’ ve ’’Jeopolitik’’ sebepler açıcından, ’’Türkiye’nin kaderi’’ni çizme özelliği taşıyan kitabımızın, bu vatan topraklarında ilelebet yaşayabilmemizin şartlarını ortaya koyması açısından okuyucularımıza faydalı olacağına inanıyoruz” diyor. Kitabı Nevşehir Üniversitesine gittiğimde yazarıyla karşılaştığımda kendisinden aldım. Öğrencilerin okuması için kitaplarını imzalıyordu. Bu benim içinde bir tesadüf oldu.
Süleyman Kocabaş Osmanlının ve Türkiye’nin nüfuzuna girdiği ülkeleri yakın tarihi de ancak bir bakıma özetleyerek ele almış.
Kitapta bazı tekrar var. Bu tekrarları da ikinci bir konuya geçişte o konuyu anlatmak için kullanmış olduğu görülüyor. Konu başlıkları genelde kitabın başlığı gibi uzundur. Bu başlıklar daha da kısaltılabilirdi. Kitap yazımında kaynaklar ihmal edilmemiş; belgelere dayandırılmış. Eserin konuları özetler niteliğinde olmadan yazılsaydı belki daha da iyi olurdu diye de düşünmeden edemedim. Ayrıca bir konuyla ilgili akla gelen bazı sorulara da açıklık getirilmiş olabilirdi. Mesela II. Abdulhamid’in hal edilmesini yazar Almanların eliyle olduğunu belirtiyor. Buna bir diyeceğimiz yok ancak Sultanın tahtan düşürülmesini tarihçiler İsrail’e toprak vermemesini öne çıkarırlar. Söz II. Abdulhamid’ten açılmışken yazarın su önemli düşüncesini de burada paylaşalım; “Anadolu ve boğazların büyük jeopolitik önemini belirtmek için Sultan II. Abdulhamid’in sarf ettiği şu sözler boşuna değildir: “Atalarımız çadırlarını Avrupa sırtlarının geçit alanlarına kurmuşlardır. Bu sebepten bize rahat yüzü görmek yoktur.” Kısaca “Türkiye’nin Kaderi” diyebileceğimiz bu eser sıkıcı değil bize göre de akıcı; yakın tarihe dair kısa da olsa bazı düşüncelerini belirtmesi açısından da olumlu görüyoruz.
TÜRKİYE’NİN BAĞIMLILIĞI VE TÜRK BAYRAĞININ DEĞİŞTİRİLMESİ DÜŞÜNCESİ
Kitapta pek çok konu bulunuyor. Kitabın bahse konusuna gelirsek geçmişten bugüne değin ülkemiz topraklarını başka ülkelerin nüfuzlarına sokan (kitaba göre) devlet adamlarını şöyle sıralayabiliriz.
-Mustafa Reşit Paşa’nın Osmanlı Devletini güneyden ve kuzeyden gelen tehditler sebebiyle İngiltere’nin ve ilaveten Avrupa’nın nüfusuna sokması. (2 kez)
- Sultan II. Abdulhamid’in Almanya’nın nüfuzuna girmesi.
-Mustafa İsmet Paşa’nın Türkiye’yi Amerika’nın nüfuzuna sokması.
Kitapta artarak devam eden Amerikan nüfuzu ve Türkiye’yi “Küçük Amerika” yapma hayalinden de söz edilmektedir. Yazarın kitapta başından beri bağımlılığımızın müsebbibi ‘Gelişmememiş’liğimizdir. Bu sebebe bağlı olarak yakın dönemde Mustafa İsmet Paşa bizi Amerika’nın nüfuzuna soktu. Bazıları ülkeyi Amerika nüfuzuna Menderes soktu demeleri ne kadar doğru ise İsmet Paşa’nın da bu bağımlılıkta öncü rolü üstlendiği belgelere yer verilerek anlatılmış.
Kocabaş’a göre yakın dönem Amerika bağımlılığı listesi: Menderes dönemi (Başbakan Adnan Menderes-Cuhurbaşkanı Celal Bayar 1950 - 1960), Süleyman Demirel (1965-1971), Bülent Ecevit (1973-1980), Turgut Özal (1983-1992) ve Recep Tayyip Erdoğan için ise, onun sarf ettiği, “Amerika’nın Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanıyım” demesi, onun siyasal gözlemciler tarafından “Amerikan yanlısı” olarak yorumlandı.
“Görülüyor ki, liderlerin gelişi yönünden tarihin tekerrürü olarak Mustafa Reşit Paşa, Mithat Paşa, Enver Paşa,Said Paşa ve Kamil Paşaların yerini günümüzde İnönü, Bayar-Menderes ikilisi, Demirel, Ecevit, Özal ve Erdoğan almıştır. Roller aynı figüranlar değişik olmuştur. (sh.125-126
Kocabaş gelişmemişlikten yani bağımlılıktan kurtulmayı da “Ne yapmalıyız” diyerek çözüm yolları sunuyor. Bu çözüm yollarının en önemlisi de tabi ki kimi lidere göre 2023’ü kimi lidere göre de 2071’i beklemeden çalışmak, çok çalışmaktır.
Kısacası “Türkiye’nin Kaderi” isimli kitapta ülkeye ihanet eden devlet adamları bu isimlerle de sınırlı değil.
Kitaptan bir bölüm alarak eseri okumanızı tavsiye ediyoruz: “Lozan antlaşması ile bağımsızlığımız bütün Avrupa Devletleri ve Sovyet Rusya tarafından kabul edildi.
Lozan antlaşmasından sonra Türkiye’de 29 Ekim 1923’de “Batı Tipi” Cumhuriyet ilan edildi. Ardından Mustafa Kemal’in tarihi misyonuna uygun olarak, Türkiye’yi “Batılılaştırmak” için denilerek Batı tipi örneklerle Devrimler başladı. Saltanat ve Hilafet kaldırıldı. İsviçre Medeni Hukuku alındı, İtalyan ve Fransız Kanunları tercüme edilerek kanunlarımız oldu, laiklik getirildi, Latin harfleri alındı vb. (sh.88)
Celal Bayar İnönü’den daha çok Atatürkçü idi. Bunun en büyük göstergesi, “Atatürk seni sevmek milli ibadettir.” Demesi olmuştu. Daha da önemlisi Bayar, Atatürk ve İnönü’den daha hızlı bir CHP’li idi. Cumhuriyet Gazetesi sahibi ve başyazarı Nadir Nadi’nin yazdıkları doğru ise, Bayar, bayrağımızdaki ay ve yıldızı “Şarklılığın ve geriliğin dış belirtisi” olarak nitelendirip, CHP’nin altı oklu bayrağının Türk Bayrağı yapılmasını istemiş, bu kabul görmemişti. (sh.115)
Kitap temini için: 0537 564 30 55
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.