- 2408 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Doğmamış Çocuğa Mektup
04.03.2014
Kemaliye / Erzincan
Şuan bulunduğun yere iyi bak. Işığı hisset. Onu avuçla ve olabildiğince doyur kendini. Biliyorum, dünya denen bu garip yere sürgün edildiğinde aç olacaksın, “Her şeyi… Her şeyi istiyorum!” dercesine sıkacaksın minik yumruklarını ve avazı çıktığına bağırıp ağlayacaksın. Hipokrat yeminli bir doktorun organ aşığı elleri poponda olabilir hatta canın yanmış da olabilir ama ağlayışın bundan değil oğul. Biliyorum… Biliyorum çünkü farklı olan bir şey yok burada. Doğarsın, büyürsün, ölürsün. Üç kelime, üç eyleme dönüştüğünde aralarını sen dolduracaksın. Herkes böyle yaptı.
Şuan bulunduğun yere iyi bak. Işığı hisset karanlığa inat ve ona yaklaş. Olabildiğince aşık et kendine. İnan bu senin elinde. Fazlasıyla kimyasal sonrası fiziksel temasla mümkün, geldiğinde göreceğin uyduruk aşklardan bahsetmiyorum sana. Aşık ol… Sev O’nu, korkmadan… Korkarak seversen, sevmiş olmazsın. Buraya geldiğinde, seni kucağıma aldığımda, bütün bir ömür en nefis kokulardan, tarafımdan mahrum bırakılmış burnumun direklerine ilan-ı aşk eylesin cennet kokun. Ve ben sende Yaradan’ı görebileyim. O vakte kadar belki adam bile olamamış ben o an adamlığın timsali ve dahi hakiki bir baba olabileyim. Bana Cennet’i sun oğul… Cebrail’in kıldığı iki rekat namazdan daha hayırlı daha kıymetli namazı kılacak Ümmet-i Muhammed’den bir kul sen ol.
Göreceksin. Gözlerin alışamayacak buraya. Canını yakacak uzun zaman. Ama alışacaksın sonunda. Sakın alışma oğul. Hiçlik menzilin olursa burayı da görüp geçirdiğin sonunda kaybettiğin cennet eylersin. İzni olursa Yaradan’ın, on sekiz yaşına girdiğinde kütüphane odamıza bir uğra. Üçüncü kitaplıkta sana miras bıraktığım bir kitap bulacaksın. Emsalini göreceksin uğradığın yerlerde. Genelde duvara asarlar yeşil bir bez içinde. İdam ettikleri o kitap Kur’an’dır oğul. Adına imzalı olarak yadigarımdır sana. Bilhassa o yaşını beklememin yegane sebebini o yaşında sen daha iyi anlayacaksın. Akıl ile nefsin durmadan kavga ettiği on sekiz sene sonunda tek bir taraf kazanır oğul. Buna sen karar vereceksin. Ola ki nefsini galip eylersen diyerek sunduğum o kitabın her sayfasında bir ömrü huzura erdirecek, binlerce ömrü imrendirecek nice sırra ereceksin. Bil ki baban, baban olacak adam, adamlığa baba olunca erişmeyi uman ben… Ben yani, hiçbir şeyi olmayan ama herşeye sahip ben… O sırlara zaman zaman vakıf oldum. Oldukça öldüm. Öldükçe yeniden doğdum. Bu yüzden hep yalnızdım. Yani yalnız sayılırım. Ama unutma oğul. Yalnızlar sayılmaz… O yüzden, dostlarını iyi seç.
Köşe yazarlığı yaptığım bir dönemde tanıdığım Derviş isimli bir gazeteciden aynen naklediyorum oğul. “Bebek, cennetten gelen bir melektir önce. Öyle kokar öyle bakar.. Sonra zamanla insan olur, alışır dünyaya. Nefes alışı bile farklıdır bebeğin. Ama zamanla onu bile unutur. İnsan, bebek gibi nefes alabilse on sene daha fazla dünyada durur.” Aynen katılıyorum ve nasihatimdir oğul. Alışma. Bağlanma. Her ne kadar aklın galip gelse de, nefsin hep vardır. İsterim ki onu öldürebil genç yaşında. Baban için çok zor oldu bu. Ölmedi ama gömdü, inan bir nefes hissetse şurasında hortlacak nice şeytan suratlı var. Onlara kanma sakın.
İnsan bedeninin 204 kemikten meydana geldiğini, senin zamanında hala aynı kalabilirse herşey, Biyoloji öğretmenin ziyadesi ile anlatacaktır. Arka sıralarda, devletin sırasını işgal eden emsallerine uyup dinlememezlik etme. 204 kemikten ibaret bil bedenleri. Etleri, derileri görme. Görürsen nefsin uyanır, kimyasal bir formül içerisinde etkileşen uzuvların fiziksel olarak yanar tutuşur. Bilesin ki imtihandır. Öyle adını yazıp çıkamayacağın bir imtihan hemde. Adın demişken, adına sahip çık oğul. Ben ezan-ı Muhammed’le kulağına üç kez fısıldarken, göğsüm sıkışacak emin ol. O kadar ağır bir ismi sana vermek… Kaldırır mısın, Allah bilir, ama yolumdan gelirsen sana yardım ederim oğul. Ali diyebilmek sana… Ali gibi sevebilmek seni… Ve Ali kadar mert olman… Onun gibi adil… Onun gibi dürüst ve sevilen… Ve Onun gibi Allah aşkı ile dolu.
On sene sonrasını göremeyen bir baban var şimdi. Olur ya, herhangi bir renkte bu satırlarda gezinirken gözlerin, benim göz bebeklerim ağlıyor oğul. İnan, istemezdim seni böylesi bir dünyaya davet etmeyi. O kadar uğraştım ki, değişsin diye. İstedim ki, sen geldiğinde hep hayal ettiğim gibi iyi ve güzel olsun herşey… Ama olmadı oğul. Bir kişinin becereceği bir iş değildi zaten. Dünyayı değiştiremesem de dünyam sıkça değişmiş ve sen geldiğinde herşey dayalı döşeli olmuş olacak. Tesellim o.
İdeolojik terimlerin canını cehenneme göndermiş garip bir evde büyüyeceksin. Muhtemelen daha böyle bir ev göremeyeceksin. Makine çağının ortasında doğmuş olacaksın, ama o ev seni sana sıkça bahsetmiş olacağım Peygamberimizin zamanına götürecek. Ölümümden sonra da orada yaşamanı ve senden olanları orada yaşatmanı dilerim. O kütüphaneyi koru, kitaplar bana babamdan sana babandan ve dedenden yadigar. Öyle bir zaman gelecek ki oğul, o kitaplar kıymetlenecek almak isteyecekler senden. Sakın ola verme… Kütüphane odamıza yine bir uğra ve çalışma masamın en alt çekmecesinde bir kutu bulacaksın. Şifresini uğraşarak kendin bul. Bakalım babanı ne kadar tanıyorsun? Kutuyu açabildiğin takdirde bir kaleme ulaşmış olacaksın. Kılıçtan keskindir, silahın o olsun. Sakın ola, satma! Çok para eder ama asla paha biçilemez. Onunla yıllar sonrasına postalanacak bu mektuba bir cevap yazarsın. Muhtemelen kendi Hıra’ma çekilmiş olurum. Adresimi biliyorsun.
Dünya garip bir yer oğul. Çalışma masamın karşısında ki duvarda ki çerçeveye dikkatli bak. O çerçevenin altına bir gazete küpürü bıraktım. Hürriyet diye bir gazete vardı, hala var olur mu bilemiyorum senin zamanında. 60. Yılında özel bir yazı paylaşmışlardı, hoşuma gitmiş saklamıştım çocuk yaşımda. O küpürde şöyle yazıyor.
Hoşgeldin bebek!
Başındasın herşeyin.
Bebeksin işte!
Dünya’nın bütün bebekleri aynı şekilde doyar.
Tadını çıkar.
Belki Muhammed olur adın.
Belki Musa.
Belki İsa.
Boyun 2 metre olabilir.
Belki de esmer olursun.
Belki kısa.
O zaman bebek demez kimse sana.
Başını aç derler ya da kapa!
Sen çalış! Sen doğur! Sen savaş! Sen sus!
İstedikleri gibi olmazsan öldürebilirler seni!
Töreler daha değerliymiş gibi hayattan!
Herkes eşittir!
Ama göreceksin, bazıları daha eşittir hayatta!
Şaşırma, burası tuhaf bir dünya!
Gülümse yine de.
Büyüdüğünde eşit yaşaman için çalışan insanlar var burada!
Gülümse bebek.
Gün gelecek, herkes sana sadece insan diyecek…
Fazlasıyla düşünceli bir baban olduğunu bil oğul. Öyle ki kendi ailesini, kendi bedenini bile sahiplenmemiş, sadece başkaları için yaşamış, kendisi için yaşadığı günlerde sürekli rahatsızlık duymuş bir baba… Babanı anlamadılar, belki de anlayamacaklar. Yalnızlığımda ondan… “Deli” dediler diye “deli” deme babana, olur ya. Bil ki, senin adına bütün kötülükleri yaşamış, tüm acıları çekmiş ve nice pişmanlıklar yaşamışım. Ne olmuş yani, biraz da senin için yaşayayım. Yaşamanı istemiyorum yaşadıklarımı. Bu yüzden dediğim gibi geldiğinde herşey dayalı döşeli olacak. Kütüphane odamız senindir oğul. Kardeşin olursa sizin… İzlemeni istediğim filmleri arşivledim ve temiz bir şekilde bıraktım. Çocukluğunda izlemeni istediğim çizgi filmler sınırlı sayıda. Gerisi sana yararsız. O yüzden çizgi filmler yapıyorum sana. Onlarla büyü.
Annen… O nerede, bilmiyorum. Hoş aradığım da söylenemez. Ama olur ya, yol bu, belki birgün kesişir yolu yolumla. Ona asla kötü davranmadığımı bil, asla kırmadığımı… Nasıl olsa akşam aynı yastığa baş koyuyoruz, alırım gönlünü diyerek kıran, inciten, sadakatini bozan nice erkek kılıklı var bulunacağın toplumda. Onlara uyma, onlardan olma. Varsın kılıbık desinler, sen kulak asma. Belli değil ne olacağı, o yaşına gelmeden gidersem senden, anana sahip çık oğul. Hiçbir kadını ondan fazla sevme. Ölçülü sev. Gününüzde sevgi sadece bir kız ismi olmazsa eğer…
Ali’m… Oğlum…
Bu mektup, bir postacı eli ile sana iletildiği vakit göreceksin ki geçmişten gelmiş bir mektup. Yine göreceksin ki senden az biraz daha yaşlı bir gencin kaleminden dökülmüş. Bil ki senden daha fazla şey görmüş, geçirmiş ve geçmişine gömmüş.
Bu satırlar, yoluna ışık olsun. İnandığın şeyler uğruna savaşmaktan kaçınma. Rehberin Kur’an’dır, üçüncü kitaplıkta. Çok sıkılırsan, gel yanıma. Büyük ihtimalle, son hayalimi gerçekleştirmiş; bir dağ başında kendi Hıra’ma inzivaya çekilmişimdir.
Huzurla kal oğlum…
Not 1: Çocukluk döneminde, “Baban gelsin söyleyeceğim!” diyerek yaptığın yaramazlıkları, seni benle korkutarak örtbas edecek olan annenin sadece bu sözünü dinleme… Cennet onun ayakları altında olabilir elbette, ama oraya giriş şifresi babanda.
Not 2: Hayat kelimesi üzerinde fazla düşünme, fazla da anlam yükleme. Utanıyorum arkanı dön diyerek soyunan bir adamı düşün ve gör karşında. Hayat o işte, ancak sen istediklerinden vazgeçip arkanı döndüğünde verir istediklerini…
Not 3: Siyasetten bahsetmedim, gerek duymadım. Atı arpayla kandıran bir adamın adına seyis dediler, oradan gelir kelime. Kandırmasınlar yalan sözlerle seni siyasetçi dedikleri. Sen yegâne kanunun Allah’tan olduğunu bil. Sünnetullah’ı yani Allah’ın yasasını bil. Ve Bakara Süresi’ni oku, kafi!
Baban olacak adam…
Abdüssamed GEDİK