- 1149 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
Yıl Eski Zaman Dilimde
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sessiz Gemi’si kadar gerçekti bu boşluk dolu sessizlik;
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden...
Diyordu şair, Yahya Kemal. Ki; ne kadar da derindi manası, söylendikçe yürekte demlenen elem… Demlendikçe çaresizliğin ininde kıvranıyor, yokluk sancısı çeken kalem… Ne gelen var gidenden, ne haber gönderen. Sorgulamak ve gün saymakla, anıları bir bir çıkarıp çekmeceden bakmaya kıyamayıp kaldırmakla geçti günler. Bir pınardan, bir damla akan yaş görsek, başka bir yerde nehirler coşuyor, başka bir denizde fırtınalar kopuyordu. Ne yaşlar, ne nehirler, ne denizlerdi; gidenler kurusa da pınarların asla dönmeyecekler. O davûdî sesi ile ne de güzel mini konserler verirdi; *Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç. Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.* ve daha yüzlercesi musikiden en seçkin güzel örneklerle videoya çeker, kaydederdim. Şimdilerde açıp dinlemeye yüreğimin dayanmadığı görüntü ve sesler…
Dünde kalıyor ya her şey, siz kalanı uğurlayıp dönüyorsunuz; yolun devamı için yarınları salmaya düne… İşte öyle bir zaman diliminde, beklentilerin hiç beklenmemişçesine yaşanıldığı ve akla zarar kâbusların üzerine gri tüller örtüp, örtbas etmeye idi tüm bilinçaltı eylemlerimiz. Nafile idi tüm çırpınışları yüreklerin, ne yapsak da yaşanacaklar yazılmıştı çok önceden.
Eski zamanlarda kalmadı hiçbir şey… Eski zamanların hatırına dilimde çoğalmakla birlikte, mirası idi, gidenin aziz hatırası idi. Öyle ya, sessizce uğurlanırken dualara sarılan ağıtlar eşliğinde, el bile sallayamadan öylesine bakakalmıştık. Omuzlarımız düştükçe yerle yeksan oluyordu bedenimiz, birbirimize yaslanmaya, bitap düşen ruhlarımızla canlarımıza tutunmaya çalışıyorduk. Var mıydı artık; bir dal, kol, toz duman kaplayan yerle gök arasındaki boşlukları kül ve ateşle dolduruyordu yüreklerimiz. Sevilendi, dünya hayatının tanıdığımız, şımarıklık yaptığımız ve sürekli aynı şeyleri bile olsa binlerce kez dinlemekten, söyletmekten bıkmadığımız çınarımızdı; evet en sevgilisi idi, dünya hayatının… Hiç görmeden sevdiğimiz yüce Allah’tan ve sevgili peygamberimizden sonra, fani hayatımızın en sevgilisi idi, cânım babam…
Soğuktu, yalnız ve korku dolu idi, düşünmesi bu anın oluş ve gelişmelerini. İnsanoğlunun ana rahminden dünyaya gelişi ve kulağına o vuslat anından sonra ilk ezanın okunması. Kanlı, canlı sevdiğini geldiği yere, toprağına vuslat ezanı ile göndermek sonra. Ruhunu gök kubbeden inen meleklerin, sessizce alması ile gözyaşların çıldırmış akarken, yıkılmış; viraneye dönmüş dünyanın, gözlerine doğru bakmaktı birazda çaresizlikle…
Şiiri yazılmıştı ömrün, mısra mısra yaşamaktı önemlisi. Yaşadı, yaşattı, gönlünce… Bestelenmiş bir ömrün kıyısında eski zamanları yâd etmekti, biraz bilinçle, biraz çakırca keyif ile… Edebiyat ve ahret sualleri gibi gelen ve bitmeyen derslerin ışığında aydınlanıp gururlanıyordum. Ey Fuzulî! Biliyorum ki, artık sadece değil sende; Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var. Âşık-i sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var.
Ömür de, gençlikte bilinmez iken kıy(a)meti, son demlerine yaklaştıkça anlaşılıyor bilinmesi gereken kıymeti. Şiir gibi yaşaması bir insanın ve şiir gibi yazılıp okunması geride bıraktığı yürekte… Ey yaratan yüce Rabbim! Sen nasıl sonsuz güzelsin ki; sevdiriyorsun, kalplerimize zerresinden verdiğin sevgin ile insanları! En emin olan sensin. En rahîm, en kadîm, en bakî… Cânım babacığım senin sonsuz rahmetinle cennetinde, senin yanında, senin sevdiğin kullarının arasında olsun. Âmin.
Ölmek kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin
Bir çare yok mudur buna ya Rabbel`alemin? Yahya Kemal Beyatlı
Her ölüm bir düğündü. Her doğumla bir günlük kadar kısa sanılan, tadına ne olursa olsun doyulmayandı yaşamak, koskoca bir ömürle gidilecek istikamet kesin ve emin… Çaresizce yatılan sonsuz uykuda bir ru’ya, çare o ru’yaya dalmayı ümit etmekti belki… Sevgili babacığımın o davûdî sesinden dinlermişçesine geçiyorum üzerinden (bence) hayatın hazin bestesinin;
Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç
Cihâna bir daha gelmek hayâl edilse bile
Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece
Guruba karşı bu son bahçelerde keyfince
Ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül
Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
Beste: Münir Nûrettin Selçuk
Güfte: Yahyâ Kemâl Beyatlı
Makam: Segah
Usûl: Düyek
Geçen, aslında hiç geçmemiş ve geçmeyecek olan acı günün yıl oluşuna ve anısına...
Asla unutulmayacak olana, cânıım babama....
Gittiği günün izinde... Güneş tepede gülümserken...
Neşe CÖMERT
02.03.2014
03.03.2013 anısına
YORUMLAR
şarkılar ve hatırlattıkları...
porte üzerinde anıları yad eden notaların dansı ve kulaklarımızı okşayan o sesler...
ışığı toprağı bol olsun babacığının sevgili Neşe...
nurlar içinde yatsın...
hüzünlere gark etti yazın beni...
sevgilerle...
Hicran Aydın Akçakaya tarafından 3/2/2014 7:10:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ölmek kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin
Bir çare yok mudur buna ya Rabbel`alemin? Yahya Kemal Beyatlı
Her ölüm bir düğündü. Her doğumla bir günlük kadar kısa sanılan, tadına ne olursa olsun doyulmayandı yaşamak, koskoca bir ömürle gidilecek istikamet kesin ve emin… Çaresizce yatılan sonsuz uykuda bir ru’ya, çare o ru’yaya dalmayı ümit etmekti belki… Sevgili babacığımın o davûdî sesinden dinlermişçesine geçiyorum üzerinden (bence) hayatın hazin bestesinin;
...
harika