- 1730 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
GÖRDÜNÜZ MÜ VEHBİ'NİN KERRAKESİNİ...
Bu sözü çok duymuşsunuzdur mutlaka.Ben araştırdım nereden geldiğini ve şöyle bir şey buldum:
Osmanlı Devletinin artık gerileme dönemlerinde olsa gerek İstanbul’un semtlerinden birinde Vehbi adında bir ases yaşarmış. Yani gece bekçisi... Tüm mahallenin namusu tabii ki Vehbi’den soruluyor.Vehbi mahalleye uyggunsuz kadın ve uygunsuz erkek sokmuyormuş. Onun yaptığı baskınlar ise dillerde dolanır olmuş.Pek çok hovardayı ve aşüfte kadını bu baskınlarda yakalayıp zındanlara tıkılmasına ya da falakadan geçirilmesine sebep olmuş bu Vehbi.
Şeytan bu ya, bir gün Vehbi de şeytana uymuş ve bir başka mahalledeki aleme katılmış. Alemin tam ortasında da baskını yemiş. ’Aman, zaman ’ diyerek kaçmaya çalışmış ve kaçmış da lakin kaçarken o heyecan ve ve telaştan kerrakesini yani cübbesini orada unutmuş. O kerrakeden tabii ki kaçanın Vehbi olduğu kısa zamanda ortaya çıkmış. İşte o gün bu gündür göründüğü şekli ile aslı birbirinden farklı olan durumlarda ’ Gördünüz mü Vehbi’nin kerrakesini’ ya da ’ Anlaşıldı...Vehbi’nin kerrakesi...’ denir olmuş.
Aslında bazı insanlar için hiç de gerek yoktur kerrakelerini bir yerlere bırakmalarına. Onların Vehbi olduğunu hemen anlarsınız. ( Bu arada hemen belirteyim adı Vehbi olanlar lütfen darılmasınlar, alınmasınlar. Bu sadece bir misal. Söz konusu olan isim değil elbette ) Evet anlarsınız diyorum ama maalesef baktığımda anlayamaynların hiç de azımsanmayacak kadar çok olduklarını görüyorum. Bırakın kerrakeyi Vehbi’nin bizzat kendisini görüyorlar ama işin farkında değiller yine.
Bir zamanlar ( en az otuz sene kadar önce) Tv de bir reklam vardı. Vatandaşın biri psikologun karşısında. Psikolog ona şu meşhur mürekkep lekelerini gösteriyor ve her gösterdiği resimden sonra soruyor ’ Bu size ne hatırlatıyor’ Adamın tüm resimlere verdiğ cevap aynı : ’ Çokomilk ’ Doktor sonunda dayanamıyor soruyor: ’ Neden çokomilk ’ Adamın cevabı: ’ Hiç aklımdan çıkmıyor ki ’
Ben de işte böyle bir hasta tanıyorum. Dişi bir Vehbi...Yani Vehbiye hanım ( Asıl adı bu değil tabii ki ) Onun da aklından bir türlü İslam dini, müslümanlık, türban,çarşaf, imam-hatipler, camiler, kur’an kursları çıkmıyor. Pardon bir de ’ Becermek ve becerilmek ’ Kavramları... İstisnasız tüm söylemleri bunlar üstüne. Hani tilkinin yüz hikayesi varmış yüzü de tavuk üstüne misali. Bu tilkinin konuştukları da hep bu konular. Hani insan ara sıra bir çiçeğe, bir kuşa, ne bileyim gördüğü bir tek iyiliğe de bir şeyler söyler değil mi? Söyler tabii ki ama eğer ruh sağlığında bir anormallik yoksa... Bizimkinin ruh sağlığı fena halde bozuk. Söylediklerini dikkatle dinleyecek olursanız satır aralarında size ipucu veriyor zaten. Bir ihtimal başı takkeli, sırtı cübbeli, ayağı takunyalı biri tarafından becerilmiş. Dolayısıyla da büyük bir travma yaşamış. O sebeple de ’ Becermek ve becerilmek’ kelimelerini hep İslam Dini ile ilgili kavramlarla birlikte kullanıyor.
Yazık tabii ki...İnsan acıyor. Acımasına acıyorsunuz ama tedaviyi de kabul etmiyor. Bu aşırı gerginlikten ve takıntısından dolayı bir gün çattt diye çatlayacak.
Konuştuklarına baktığınız zaman ’Ah ahhh..ne kadar haklısınız ’ Diyesiniz geliyor. Nitekim diyenler de oluyor. ( Allahtan çok fazla değil ) Çünkü söylediklerinde gerçeklik payı oldukça fazla. Mesela Müslüman ülkelerin geri kalmışlığı, Müslüman ülkelerdeki savaşlar, Müslüman ülkelerdeki insan kıyımları, Müslüman ülkelerdeki açlık ve sefalet ( Örneğin Somali gibi ) Bütün bu malum hakikatları anlattıktan sonra konu becerme ve becerilme fantezileriyle devam ediyor ve sonunda bakla çıkıyor dilin altından hem de gayet net ve gayet açık bir şekilde: ’ Eğer müslüman olmasaydık bunların hiç biri başımıza gelmeyecekti...Batı ve Hristiyan dünyası müslümanlara terörist demekte yerden göğe kadar haklı’
Dedik ya ruh hastası işte...
Hani bir fıkra vardır:
Bir akıl hastası hastanede biraz iyileşme belirtileri gösterince doktor onu yanına çağırır ve Başlarlar konuşmaya
-Bak seni taburcu edeceğim ama önce bir kaç sorum olacak. Doğru cevap verirsen çıkacaksın hastaneden.
Ruh hastası sevinir tabii ki ve doktor bu hastanın uzuvlarına dokunarak sorar:
-Bu ne
-El
-Aferin..Peki bu ne?
-Göz
-Çok güzeelll..Peki bu?
-Kulak.
-Bravo..Çok güzel. Nasıl bildin bu soruları bakalım?
Akıl hastası poposunu göstererek cevap verir:
-Buna kafa derler doktor bey, kafaaa....
Bizimki de işte o hesap...Güzel başlar konuşmaya. Akıllı sanırsınız ama bir yerlerde mutlaka sapıtır.
Siyasi Obsesyona ( Siyasi Takıntı ) düçar olmuş olanların tedavisi çok zordur.Hatta imkansızdır. Mutlaka karıştırırlar kafaları ile popolarını. ’Becermek ve becerilmek ’ Kavramlarını bu kadar sık dile getirmelerinin sebebi de budur.
Zaman zaman bu Siyasi Obsesyon hastası Vehbiye Hanımı -sağa sola zarar vermesin diye- eşe dosta tanıtırım lakin işte o noktada da önemli bir sorun yaşarım. Bazı eş dost bana gelir ’ Çok haklısın hocam, ne kadar doğru konuşuyorsun’ Der, sonra ona gider ’ Çok çok doğru, söylediklerinizin altına imzamı atarım’ Der. Kısacası ben onu anlıyorum da bu dostları anlayamıyorum.
YORUMLAR
söylenecek o kadar şey var ki;
özetlemişsin Sami hocam
bunlardan çok var bizim memlekette
başımıza neden nasıl müptela oldular bilmem
beddua mıdır nedir
selamlar saygılar
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Boş ver hocam...
Bırak o tariflediğin kişi,
fantezileri ile baş başa yaşasın.
Zaten kafan karışıklıklar girdabından kurtulamıyor,
bir de bu yolunu şaşırmışlara takılı kalma diyorum.
Sen,
güzelliklerini yazmaya devam et buraya.
başkalarının sevimsizliklerini değil.
Güzellikler kalemine yakışıyor zira.
sami biberoğulları
Bırakmıyorlar....Bıraksalar da şurada efendi efendi kimsenin suyuna sabununa dokunmadan mizah öyküleri yazsam, güzellikler paylaşsam...Gözümü kapatıyorum görmemek için. Burnumu kapatıyorum kokularını almamak için lakin olmuyor . Gelip dürtüp duruyorlar.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Kardeşim,
Neler oluyor sana?
Bu yazılar senin en özgür beyninden mi çıkıyor, yoksa ?
Seni kutlamak çok yarım kalacak , köfteci Remiz' e ne dersin?
sami biberoğulları
Şu sıralar çok hastayım...Fena şekilde üşütmüşüm İyileşeyim inşallah Köfteci Ramize gideriz beraber.
Ellerinden öptüm.
Selam ve sevgilerimle.
kukurikuu
Geçmiş olsun , bir ihtiyacın var mı?
Gözlerinden öperim.
KIRMIZI
( Şiirin Hikayesini Görmek İçin Tıklayın )
Kırmızı karanfil takardı yakasına .
Kırmızı gülleri de severdi .
Bayrak kırmızıydı ,
İçtiği kırmızı renkliydi .
Kızıl havaları severdi .
Güneşin doğduğu kızıllığı sever ,
Batarken o kızıllığı sevmezdi .
Ölümü hatırlatır derdi .
Papatyalar kırmızı olsaydı ,
Ekmeği nar gibi kızarmış severdi .
Cehennem dünyasındaydı ,
Ahirete yoktu inancı .
Göbekli kompradorları ,
Tavuk gibi kızarmış görmek isterdi .
İspat etmek istercesine kızılı sevdiğini ,
Uykusuzluktan gözlerinin kızarmış halini severdi .
Boyatmak isterdi ,
Saçlarını kızıla .
Kırmızı ruju ojeyi severdi ,
Yapanları sevmezdi burjuva diye .
Kedisinde ki pireleri için;
Asalak, kan emiciler derdi .
İki tırnağı arasında ezerken ,
Kafasından düşünceler geçerdi .
Karpuz gibi olsaydı insanlar,
Dışı yeşil kesince içi kıpkırmızı .
Kızılcığı da severdi ,
Kızıl olurdu meyvesi...
Tebrik ederim hocam saygılarımla.
sami biberoğulları
'' Ey mavi göklerin kızıl ve beyaz süsü '' olan kızıllığı sevmemiş anlaşılan.Sevmezlerdi de zaten. Onların kızıl süslerinin sol üstünde sarı bir orak-çekiç olurdu genellikle.
Şiir için teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.