- 606 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yalan Ve Doğru Bir İnşa Şeklidir
Nesnel süreçler gibi yalanlar da olugulaşan, olaylaşan kendine özgü seçme ayıklanmasını yapmanın kesikli sürekliliği oluşla bir inşalar entegrasyonudurlar.
Kabataş yalanı ve Kabataş yalan inşasının hakikat (zihni gerçeklik) olan sapma açıları görülmelidir. Eğer görmezden gelinirse; Kabataş yalanına inanmağa eğilimli kitleler hafızasında bir figür oluşacaktır.
Kabataş yalanına eğilimli kitleler kendisine özgü olan imanı seçme ayıklama kriterleri ile Kabataş yalan fitnesini birbirine bağıtlayacaklardır. Bu kitlelerin, yanlış ve yersiz olarak, toplumsal olayları; sosyal dilin iman mantığıyla anlamaları, bir yanılsamadır.
Mütedeyyin kitle hayatı ve hayatın yaşantılaşmasını, imanı mantığın; Allahsız, kitapsız gibi sözel söylem kriterlerine uygun oluşlarına göre seçme ayıklamalarını yaparlar. İnançlı kesim Kabataş yalanı gibi fitne olan söylemleri bu algılarla, bu kabil kriter olan kodlamalar üzerinden anlarlar.
Çünkü bu dünyanın kodlama kriterlerine göre; imanlıları mazlum görürler. Onlara gibi inanış ve imanlı olmayanları da, zalim görürler. Açıkçası Allahsız, kitapsızların da; zalim olmayabileceği düşüncesini ve Allahlı kitaplı olanların da zalim oluşla, zulmeden olacağını daha işin başında bu alanın gerçekleşmeler dünyası dışında bırakmıştırlar. Bu genel bir eğilimdir. Her şey gibi kendi iç istisnalarını taşır.
Bu nedenle Kabataş fitnesine çok kolay inanırlar. Allahsız kitapsız olma kavramı, öznel anlamalı olan dünyada hemen zalimlikle, zülümlükle reaksiyon olur. Ve bu yalan Kabataş’ta olmuş bitmiş olur. Bu nedenle Allahsız, kitapsız olmak bu dünyanın filtre edilmiş inşa malzemesi oluşla, zulmü; dolaysıyla nefret edilmeyi inşa eder.
Bunu, güya saldırıya uğraya türbanlı bacıları üzerine işeme, başına cinsel organ sürtme; yarı beline değin çıplak, deri maskeli ve deri eldivenli kişilerin marifeti oluşla söylemlerinizi; ne kadar fantezi ederseniz edin, pek pek akıl dışı kaçmaz! Bu fanteziler, zulmün alameti oluşla; kendi gibi inanıcıların öznel dünyasındaki imler, bellek düşüncesi olarak göz önüne çağrıştırılır.
Bu öyle bir garabettir ki Sivas’ta, insanları yakar. Kerbela’da insanları katleder. Ama bu katletme onun dünyası dışında kalışla, onunla ilişkilenmeyen husumetidir. Çünkü Allahlı ve kitaplı olanlar katletmez. Katletseler bile bunu; Allah için Allah’ın emri oluşla, cennet mükâfatı için yaparlar. Çünkü sosyal algılı süzgeç kodların seçme ayıklaması buna göre, böyle anlamaya göre inşa edilmiştir.
Bu tür katletmeleri hep ateistlerin yapacağına hükmederler. Hüküm gerçek olmasa da, camide içki içtiler, camileri bombalayacaklardı diye bastırılmış transfer olucu eğimce, doğruların içinde olurlar!
Oysa doğrular dünyası, olumsallar dünyası oluşla, her şey olasıdır. İyi olan, gün gelir kötü olur. Kötü olan bir bakmışsınız ki iyi olur. Fakat bu kabil imanı sanal dünya her şeyin olumsal olduğu değil, başta hüküm olunan (ön yargı olan) şeylerin dünyasıdır. Kötüler hep kötü; Ebu Süfyan gibi. İyiler hep iyidir; Ebu Bekir gibi. Aksini düşünmek, hani nerdeyse imandan şüphedir.
Kötü hükmün bir benzeri kendi dışlarındaki doğrular dünyasında oluşursa ki oluşur; bu oluşmaların anlaşılması imanı dünyanın dışında kalan gerçekler dünyasına göre ne ateistlikle, ne imanilikle ilgili olmadığı gibi ateistlik ve imanilikle ilgili olan şey de değildirler.
Oysa imanilik, kötü olan şeyin gerçekler dünyası içinde aksetmesinde, ateizmin dahli olduğunu söyler. İmanı dünya seçme ayıklama kriterleri, kötü olan şeyin ateizmden olmayabileceği düşüncesini filtre eder. Bir filtre, “olmayabileceği olasılığını” işin başında filtre ederse, geriye o şeyin olacağı kalır. İşte zorunlu olarak olacak diye kalan şey olur Ve bu olan şeyi, bu alan dünyası içinde; geleceği bilmenin bir mucizesi olarak görürler.
Bir kez yalana ya da yanılmaya sapma açısını göremezsek, zıtlık olması gereken süreç süzgeç edilip karşıtı olmadan içeri alındığında artık karşıtı olmayan sürece inanmak zorundayız. Süreç kendi tekli doğrularıyla kesikli sürekli olgulaşır. Yani bu dünyada yalan olan şeyin inşa konutları da doğru olurlar.
Nesnel olan şeyin inşa konutları nesneye göre doğrudur. Doğrular, nesneye göre düzeltilir ve doğrular nesneye göre mantıklı edilirler.
Yalan (nesnel olmayan, nesnel olup ta yamultulur) olan şeyin inşa konutları da yalana göre doğrudur. Doğrular yalana göre düzeltilirler. Yalana ya da doğru olmayan şeye göre doğruları, mantıklı edilirler.
Örneğin nesnel dünyada, nesnel olan şeyin, söz gelimi; bir sopanın size vurması ve canınızı acıtır olması doğrudur. Ve yine sopanın canınızı acıtması yanında sopanın onca belirimleri içinde dalda meyve düşürmesi de, baston olması da, yanacak yakıt olması da vs. hep doğrudurlar.
Oysa yalan alanda sopanın olmaması doğrudur. Sopa olmaz ama sopanın yapacağı tüm etkiler bu öznel dünyada yaşanır. Bu yüzden sopanın olmaması nedenle, sopa size inmez. Ve sopanın canınızı acıtamaz olması, doğrudur.
Nesnel dünyada doğru ile doğru olmayanı, yalanla, yalan olmayanı bağıtlayıp giriştirdiğiniz zaman bambaşka bir düşünce ortaya çıkar. Bu düşünce de, ne doğrudur; ne de yanlıştır.
Bir başka durumda; doğru olan nesnel alanlı dünyada; etki eşittir, tepki olacaktır
Oysa doğru olmayan alandaki öznel dünya da etki tepkinin karşılığı; etme bulma dünyasıdır.
Burada doğru eğri algısına bir açıklık getirelim. Öznelce sanal alana göre gerçek alan, yanlış alandır. Sanal alanın kendisi doğru alandır. Nesnel alana göre de; sanal alan yanlıştır, gerçek alan; doğrudur.
Bir farkla. Zıtlıklar öznel dünyanın işi değildir. Zıtlık imanlı kişiye, şüphe verir. Şüphe kişinin imanını götürür. Bu nedenle şüpheye düşüren zıtlık, öznel dünyada yanlıştır. Yanlış olan da öznel dünyanın dışındadır. Öznel dünya ayıkladığı şeyleri, bu dünyanın da dışına kendilerine göre kötüler dünyası olan gerçek olan nesneler dünyasına atarlar. Bu nedenle de, nesnel dünya daha kötüdür.
Oysa nesnel dünya içinde ayıklananlar, hep kesikli sürekli olanın hemen yanı başında durmaktadırlar. Yanı başında olan şey yeniden bir seçme ayıklama sunusu yapak için göz önünde bulundurulurlar. Göz önünde olan şeyler yine bir başka şekilde kullanımdadırlar. Nesnel dünya, sanal dünya gibi kendi için sırça köşk yaratmaz. Tek yanlı davranmaz. Nesnel dünya sanal dünyayı da kullanır.
Etki tepki dünyası olan gerçek dünyada suratına tokat patlattığınız birisinin size tepkisi, çok kuvvetli olasılık olaraktan, karşı tarafın da size tokat akis etmesi olacaktır.
Etme bulma dünyası olan öznel dünyada tokat yediğinizde, sopa olmayacağı için karşılığında tokat attığınız kişiden bir tokat yemeye bileceksiniz. Bu dünya, tokat atan bir dünya değil. Tokat atılsa bile atılan tokadın her hangi bir şekilde isnadı olan karşılığının sanal oluşla, sanal beklendiği dünyadır.
Ama biraz sonra ya da üç gün sonra gerçekler dünyasında tepe taklak yuvarlanıp burnunuzun kırıldığı ağzınızın dağıldığı süreçte duyulan acı; patlattığınız tokadın tepkisel karşılığı oluşla yorumlanacaktır. Sanal olan öznel dünya hep, gerçekler dünyasını yorumlar ve eleştirir. Kendisini eleştirmek gibi bir inşası yoktur.
Söz gelimi "Allah’ın sopası yok ya". İşte o da böyle adaleti böyle sağlıyor (tepkisini-karşılığını Allah’ın sopası olarak ortaya koyuyor) denir.
Öznel dünyada durum bu şekliyle mantıki ve doğru edilir. Koruk yiyen dedenin torununun dişi kamaşır olacaktır. Gerçek alanda koruk yediyseniz sanal alanda dişiniz kamaşacaktır. Gerçek olan alanda bir gün dişiniz kamaşır da.
Öznel olan sanal alanın seçme ayıklaması bu kamaşmayı inşa malzemesi oluşla içine alır ve konuşur. O zaman gerçekten yediğiniz nane, bir nedeni olmadan önünüze konur ve bu nane; nedeni ne olursa olsun; bu tür hesap görmeler; “deden kalma koruk yemenin kamaşması” ile bağıtlanır.
Bu doğrudur. Çünkü kamaşma sanal anlamadır. Kamaşma gölge yansıma ve yaslama oluşla bir gölge yapanla ya da bir kamaşmayı yapana; dalıp çıkarak, sanal dünyanın bağıntın gerçeği (doğrusu) olurlar.
Eğer koruk yiyip te nesiller boyu torununun dişi kamaşmadıysa, aksine kamaşmak bir yana daha da bir abadı olanlar varsa; bunlar sanal âlemde görmezden gelinecektirler. Bunlar sanal âlemde olmadıkları için görülmez olacaklardır. “Başkasına ait koruğu yeme” öznel dünyanın dışındadır.
Çünkü dişi kamaşmamak gibi bir durum sanal alan için doğru olmayan bir durumdur. Bu sanal dünyada hep dişi kamaşanlar ve onların diş kamaşmalarına değin hikâye anlatımları vardır. Yani gerçek dünyada “diş koruk yerken” kamaşır. “Dedenin yediği korukla” sizin dişiniz kamaşmaz.
Öznel dünyada siz başkasına ait bir koruğu yemezsiniz. Başkasına ait koruğu yemek, öznel dünya kurallarına göre dışta bırakılan bir seçme ayıklamadır. Buna karşın öznel dünyada “koruk yemeseniz de dişiniz kamaşır”. Çünkü “gerçek dünyada koruk yiyen dedenin torunusunuzdur”.
Sanal dünyada dişi kamaşmayanların olmaması neden mi, doğru olmayan bir durumdur? Çünkü sanal alanın seçme ayıklaması içinde dişi kamaşmamak gerçekliği hep dışta bırakılırlar. Dişi kamaşmak öznel dünya içine alınmış bir inşadır.
Sistem içinde hep dişi kamaşan torun örnekleriyle ya da falan şeyden ötürü çarpılmış yamulmuş olan insanların görülmez olan sopayla çarpıtıldıklarının anlatım inşa ve dolgu malzemeleriyle doludurlar.
01.03.2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.