AĞLAMAK
Nereden aklıma düştüyse kendimi “ağlamak” üzerine araştırma yaparken buldum. Ulaştığım ilginç sonuçları kendi yorumlarımla birlikte siz değerli site sakinleri ile paylaşmak istedim. Ne işinize yarayacaksa…
Ağlamak, insanoğlu olarak hayata verdiğimiz ilk tepkidir. Bu yüzden olsa gerek, bir kamyonun kasasında şöyle yazıyordu: “Hayatta zevk diye bir şey olsaydı, insanlar doğarken ağlamazdı.” (yaşı kırkın üzerinde olanlar hatırlarlar eskiden kamyonların arkaları felsefi yazılarla doluydu) Tamamen içgüdüsel olarak sergilediğimiz bu tepki tüm gelişim sürecimiz boyunca kullandığımız bir kendini ifade yöntemidir.
İstatistikler, insanın yaşamı boyunca 95 litre yani 10 kova gözyaşı döktüğünü söylüyor. (Hangi akla hizmetle böyle istatistikler yaparlar anlamıyorum.) Yine bu istatistikleri ortaya koyan araştırmacılara göre, yetişkinler ağlamak için 19-22 saatlerini tercih ediyorlarmış ve bir kadın 5 dakika içinde 50 damla gözyaşı dökerken, erkekler olayı nemli gözlerle sınırlı tutuyorlarmış. (Böyle bir araştırmayı nasıl yaptıklarını ve bu sonuçlara nasıl ulaştıklarını çok merak ediyorum.) Bir damla gözyaşı 15 miligram ağırlığındaymış. (Breh breh! İşte kadınlar için yeni bir kilo verme yöntemi) Ağlayan bir kadın veya çocuk herkesin şefkat ve koruma duygularını harekete geçirirken bazen terside olabiliyormuş. Araştırmacılar, 274 tecavüz olayını mercek altına almışlar ve görmüşler ki; kurban ne kadar çok ağlarsa, suçlu da o kadar saldırganlaşıyormuş. (Demek ki neymiş? “tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakacaksın!” Ben de bu sözü hangi maganda söylemiş diye düşünürdüm. Meğer adam bilimsel veriler ışığında ortaya atmış bu tezi(!))
Araştırmacılar şimdilik şöyle bir kenarda dursun. Ağlamak, güzel yurdumda, olaylar karşısında insanın kendini aciz hissettiği durumlarda ortaya çıkan bir davranış biçimi olarak değerlendirildiğinden, delikanlılık raconunda erkeklerin ağlaması pek hoş karşılanmaz. Hasbelkader ağlayan birine; “ağlama lan karı gibi” şeklinde bir takım nazik uyarılarda bulunarak o’nun delikanlı âlemine geri dönmesini sağlamaya çalışırlar. Bu yüzdendir ki dünyada kavga ve savaşlar bitmez. Benim âcizane görüşüm, eğer erkeklerde “karı gibi” ağlayabilselerdi şu an çok daha güzel bir dünyada yaşıyor olurduk. Düşünsenize geçen dönem Amerika’nın başında olan Buşt ağlayabilecek kadar merhamet sahibi olsa idi, bunca insanın anasını ağlatırmıydı?
Ağlamak güzeldir arkadaş, dökülürken yaşlar gözünden sakın utanma…
(Yazıdaki bilimsel veriler Focus dergisinden alınmıştır. Konuyu daha iyi anlatmak amacıyla kullandığım argo kelimeler için affınıza sığınırım) Saygılarımla.
YORUMLAR
Sevgili Varol,
Son zamanlarda ''Edebiyat Defterine'' pek girmiyorum...
-Kalemine sağlık ablacığım...
-Abim yine döktürmüş..
-Ablacığım ne güzel de yazmışsın gönlüne sağlık..şeklindeki ''körler sağırlar birbirini ağırlar'' muhabbetinden sıkıldım.
Bu gün bir bakayım dedim, senin espirili yazını gülmekten gözlerim yaşararak okudum..Ayrıca da ''göz yaşı'' hakkında bilgi edindim..Güzel ironiler var yazında.. Güldürü yazmayı demek istemezmisin?
Tekrar yazdığını görmek sevindirici. Gözlerinden öperim...
VarolT
Yazdıklarımızın uzay boşluğunda kaybolup gitmediğini görmek ne güzel. Ben bu yazıyı yazdığımı bile unutmuşken, yorumunu görmek sürpriz oldu. Ara sıra da olsa duygu ve düşüncelerimi kağıda dökmeyi ben de çok istiyorum ama bir koltuğa çok fazla karpuz sığmıyor. Bir kere çok yoğun çalışıyorum, Sosyolojiye oldum olası meraklı olduğum için 2. üniversite kapsamında sosyoloji okumaya başladım ve boş kaldıkça ders çalışıyorum, Hafta sonları Tango kurs ve pratiklerinde geçiyor, bir de tiyatro oynayalım dedik onun çalışmaları bayağı zamanımı aldı. Aslında kurgu bir hikaye yazmayı çok istiyorum, Allah ömür verirse o da olur inşallah. Mizah konusunda birkaç karalamam var aslında. Filoloji ve Nifıs Memuru isimli yazılarıma bakın fırsat bulursanız. İyi ki varsınız, kim bilir belki bir gün sohbet imkanımız olur da uzun uzun konuşabiliriz.
saygılarımla,