2
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
995
Okunma
Bir dünya yarattım dün gece. Ne gerçek ne de hayali bir dünya. Yaptığın her bir tanımla önce beni bir kefeye koydun sonra bana yaz dedin. Yazacak bir şeyimin olmayışının bir önemi yoktu. Bu güzel gün zihnini berraklaştıracak, kanı kanına kattım gözlerinden buğuyu alacak, ilhamını ciğerine üfledim dedin. Şimdi yazacakların başka hiçbir şeye benzemeyecek yaz dedin, yazdım. Sen benden güzel öğütler, özlü sözler, hayatı anlamlandıracak bir parça felsefe bekledin. Azrail’in kanatlarını kır kimse ölmesin, tanrını sustur sana ilişmesin, bu masal; evet, evet bu masal hiç bitmesin dedin.
Ben seni gene kıramadım, yazdım. Yazacak bir şeyimin olmadığını, yazamadığımı yazdım. O bahtiyar vakitlerde uyuyup belki bir sevgiliyi rüyamda koynuma almak yerine, sen zamana bir parça vefa, bir parça varlık, bir parça yokluk, bir parça somut, bir parça soyut ekle dedin, ekleyip de yazdım. Sana yazamadığım hakkında bir dünya yarattım ve içine bir mektup bıraktım. Mektubun içinde özgür kalamayışlarım, derbeder olamayışlarım, çimenlere uzanamayışlarım, bir bebek gibi ağlayamayışlarım olan bir dünya yarattım. Tanrı misali, biraz zevke geldim kendim için kendimin olmadığı bir dünya yarattım kısaca. Neler mi yarattım; ne diyordu şair bilinci nasırlı mı? ‘bilinci nasırlı’ diyordu evet. Ben bilincimin pasını silip attım. Zihnime kurallar koydum, kendime yüksek duvarlar ördüm, olmam gereken kişi oldum bir kaç saniyeliğine ve bir dünya yarattım. Sonra bir de şekil verdim; arşı göğe diktim arzı yere indirdim. İzin vereyim dedim dünyadakiler doğal hayatlarında can bulsunlar. Çıkıverdim dünyamın içinden. Yanıma huysuzluklarımı aldım, kırgınlıklarımı, yapamayışlarımı, evetlerimi aldım hayırlarımı unutmadım. Aldım kendimi çıktım içinden. Meğer çatıyı tutan bedenimmiş arş arza düştü, vesselam ortalığın rengi değişti. Her ne menem sıkıntı ise hep bir şeyler dedin hep sınıflamak istedin. Oysa ben yazamadım. Elimden hastalığımı, tembelliğimi, pis oluşumu, salaşlığımı ama gene de kibarlığımı, kimseyi kırmak istememi alınca ne yazacağım ki? Ortada ben kalır mıyım ki o zaman? Sitem edilecek bir muzurluğum olmazsa, naza çekemezsem kendimi, bir iki virgül eksikmiş peh, o virgülleri ben kulağımdan mı koparıp vereyim böbreğimden mi? böbreğim olmasa ben kalır mıyım hiç? Sen çocuğun elinden zorla klavyesini alıp çocuğun babasına bu neden klavyesini savunmuyor, neden bana veriyor? Diyorsun. Sonra da çocuktan cevap bekliyorsun. Yahu, bugün çok güzel yazacaksın diyerek zihnimi uyandırıp, yazma kaygısı güttürdüğün ana mı yanayaım, o sesin gitmemesine mi? En salakçası da o sesi hiç duymama mı? Biliyorsun işte kızarsam kalemi öyle bir doldururum ki, cehennemin bir cümlemi anlamakla geçer ama bir de bakarsın ki işte kapında ağlak bir bebeyim. Ne karışırsın işime, yok sen hayatı iplemiyorsun da yok sen bilmem ne de yok kendini savunmuyorsun da… Bak gene diyeceksin işte, beyhude yazdım bu kadar, yüzüme neden söylemedin ne enteresan adamsın diye. Oğlum enteresan olmak için yapıyorum ya bunu. Yeri gelir sicim gibi gözyaşıyla yakarır, yeri gelir küfrü basarım ne hikmet hep doğru zamanda ters hamleyi yaparım.
Gözümden kaçmadı bir cümleye takıldın bugün. Dedim ki “çocuk sahip olduğunu mutluluk sayar babası sahip olmak istediğini” ilginçti değil mi? Doğruydu da bir ölçüde, daha ilginci nedir biliyor musun? Şu satırları sen istedin diye yazıyorum, yani yanımda olanın verdiği keyif yüzüne ama biliyor musun ben aslında yazmıyorum, çünkü yazacak anlamlı bir konu yok. Bu, daha ilginç değil mi? Hem seninle hep mutluyum hem de mutsuzum şimdi, neyse önemli değil. Ne de olsa sen abalanırken ben büyüktüm sen bir mucizeyi görmek istediğinde ben küçüldüm kayboldum. Şaka maka gene de kandırdın ya beni, yazamıyorum diye diye yazdırttın ya bir kaç cümleyi. Ah be tanrım benden çıkarttığın bu beni karşımda göremesem acaba yazar mıydım? Ne demiştim bir kez sana, sen başka bir yaratıcı istemediğin için kendine şirk koşmayı yasak ettin ama doğru söyle şu gözümü kapadığımda gördüğüm dünyayı yaratıp da kurallarını peygamberlerime yollarken, benim bir yaratıcı olmadığımı mı söylüyorsun?
Eyvah, göte geldim! Kelimeyi yanlış anlamışım. Vahyi kelime yaratımcıymış. Bunca yıllardır yarattığım bu insanlar... Ey tanrım, nurum Nurullah’ım, sen beni yarattığın gün sev dedin. Şimdi neden beni düşünmüyorsun, sana yeni bir şiir yazdım seni ne kadar sevdiğimi anlatan. Ama biliyorum tanrım ben senin fikrin iken sana yazdığım şiir yalnızca bir gerçeği anımsatmaktır sana. Boş ver! sen dinleme onları, onlar seni anlayamıyorlar, anlasalar seni severlerdi. Zaten sevmelerine gerek yok ki, sen yarattın onları, hani nergisi yarattığın gün kalbin pır pır etmişti de onunla beni evlendirmek istemiştin, sonra ne oldu tanrım da onu hemen aldın elimden öldürüverdin. Seni sevdiğim için m? Seni sevenlere böyle mi davranırsın Biliyorum hayal senindi Nurullah ve sen yarattığınla aynı kadını paylaşamayacak kadar kıskançtın bende şimdi yeni bir dünya yarattım. Nasıl olsa her şeyden haberin olacak, sonuçta ben senim ve benim dünyamda tamamen senin. Yani ben bir şey yaratmadım tanrım, senin zihnine fitne soktum. Nasıl sen hücrelerini göremezsen ama hücreler birbirini senin her yeri görebildiğin gibi görüyorsa ben de bir dünya yarattım ve dünyamda senin beni yarattığından daha kusursuz bir ben yarattım. Sende biliyorsun bu hiç durmayacak ve ben tanrım sen olana kadar senden çalacağım. Çünkü tanrım beni sen yarattın ve ben açtım..