- 2257 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Benimle Evlenirmisin?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Elinde market arabası market deki raflara baka baka raf aralarında ilerlerken gözüne kestirdiği, lazım olanları da raflardan alarak market arabasına koyuyordu.
Dalgın dalgın raflar arasında yürüken market arabasının diğer bir arabaya çarptı. Özür dilemek için kafasının kaldırıp karşısındakine baktı ve o anda her ikiside sanki tüm kainat durmuş ve susmuş ve gözleri dışarı fırlamışcasına birbirleri ne bakakaldılar. İkiside konuşamıyor sadece şaşkın bir halde bakışıyorlardı..
Askere gideceğine yakın komşu sayılacak bir köyden sevdiği bir kızla isteği üzerine nişanladılar. Nişanladılar ama o nişan olunacaya kadar da oğlan ın çekmediği kalmadı. Oğlanın ailesi kızın ailesine oranla biraz daha varlıklı ve evin tek çocuğu idi.. Kızın aileside varlıklı isede oğlanın ki kadar değillerdi. Nişanlanıp askere gitti. Askerlik süresince
Oğlan ve nişanlısı askerliğin bitmesini iple çektiler. Oğlan askerlik boyunca sadece bir onbeş gün izine geldi. Oğlanın ailesinin iznini kullanması şeklindeki baskısına rağmen kalan iznini ise nişanlısına daha çabuk kavuşabilmek için kullanmadı ve terhiside erken oldu.
Askerden sonra kızla oğlan büyük bir düğünle evlendiler. Oğlan ailesinin varlıklı olması ve oğlanın ailesinin tek çocuğu olması nedeniyle bayağı şatafatlı bir düğün yapıldı.
Zaman geçtikçe oğlanın annesi ve babası torunlarını biran önce ellerine almak istiyorlardı. Oğlana; bak oğlum artık bir ayağımız çukurda, sende ailemizin tek çocuğusun eee artık bizimde torunlarımızı kucağımıza alıp sevmek zamanımız geldi de geçiyor dediklerinde oğlan, anne bize biraz zaman ver o kadar aceleci olmak istemiyoruz,zamanı gelince inşallah oda olur diyordu.
Düğünleri olalı beş seneyi geçmişti ve hala oğlanın annesi ve babası torunlarını ellerine alamamışlardı. Artık hemen her fırsatda oğlanın başına kakmıya başlamışlardı.
Bir gece akşam yameğinden sonra kızın annesi ve babasının da gelmesini fırsat bilen oğlanın annesi ve babası bu durumu konuşmak istediklerini söylediler. Aslında kız tarafıda artık torunlarını ellerine almak istiyorlardı ama onlar oğlan tarafı kadar acele etmiyorlardı. Bu durumu da kızlarına hiç açmamışlardı. Çünki bu konunun ilgilendirdiği ilk kişilerin evli olan çocukları olduğunu düşünüyorlardı.
Oğlanın annesi, dünür bizimkiler evleneli neredeyse beş yıl geçti hala kucağımıza torunumuzu alamadık dediğinde dünürü ona, onlar bu işi bizden daha iyi bilirler deyip geçiştirmeye çalışıyordu.O gece uzun uzun ama dünürler arasında kırıcı olmıyan tartışmaşmalarla geçti. Her iki tarafta torun sahibi olmak istiyorlar ama iki tarafta hem karşı tarafı kırmamaya gayret sarfediyorlar hemde çocuklarını rencide etmemeye çalışıyorlardı. Aslında kız tarafının bir kızı ve bir oğlu daha vardı. Bunların oğullarından torunları vardıda kızlarından torunları henüz yoktu.
Bu tartışmalar oğlanla ailesi arasında yavaş yavaş başlıyarak zaman içinde artık tatlı sert bir durumu geçerek sert haline dönüşmüştü. Oğlan tarafı,evleneli epey zaman oldu çocuğunuz olmadı.Bizim elimizde böğrümüzde kaldı. Artık karı koca gidip bir sağlık kuruluşuna muayene olunki kabahatinizmi var, kabahat kimde bizde öğrenelim. Bakarsın tedavi ile bu durum ortadan kalkarda hepimiz seviniriz. Diye baskıyı artırıyorlardı.
Oğlan ve kız her gece odalarına çekildiklerinde artık hep bu konuyu düşünür ve konuşur olmuşlar ama kendi kafalarına görede bir çare bulamıyorlardı. Uzun uzun düşünmeden sonra kızla oğlan İstanbul’a bir arkadaşlarını ziyarete gitmeye karar verdiler. Aslın bu bir ziyaret olacağı kadar aynı zamanda da her ikisi de muayene olmayı düşünmüşlerdi. Ailelerine de bu durumu açtıklarında onlarda olur verdiler.
Köylerinde İstanbul’a gidinceye kadar her ikisininde kafasını bir sürü soru kurcalıyordu. Acaba hangisindeydi kabahat. Kızdamı yoksa oğlandamıydı. Oğlan, eşimin kardeşlerinden birinin çocukları var kabahat bende olmalı diye düşünürken kızda,benim kardeşimin çocuklarının olması benimde çocuğumun olacağı anlamına gelmezki diye içinde geçiriyordu. Ama hiç biri diğerine içinde geçirdiklerini açık edemiyordu. Her ikiside uzun bir arkadaşlık sonucu gerçekten bir birleri ile evlenmişlerdi. Her ikiside bir birini çok ama çok seviyorlardı.
İstanbul’da Sirkeci’de vapurdan indiklerinde her ikiside düşünceliydi. Aslında her ikiside aynı şeyi düşünüyorlardı. Bir müddet yürüdükten sonra oğlan, bak hava çok güzel istersen gel şöyle uygun bir yere oturalım ve yorgunluk atalım gideceğimiz yere ondan sonra gideriz dediğinde karısının ağzından belli belirsiz,olur çıkmıştı.
Deniz kıyısında ağaçların altında boş bir bank’a oturdular. Oğlan karısının yüzüne bakamadaığı gibi kızda kocasına bakmıya cesaret edemiyordu. Bir müddet sahilde uçuşan martılarla denizde gidip gelen gemileri sessizce seyrettiler. Kız başını kocasının omuzuna dayamıştı.Birden her ikiside kafalarını kaldırıp bir birlerine baktıklarında ikisininde gözlerinden yaşların aktığını gördüler ve sıkıca sarıldılar.
O gece arkadaşlarında yemek yedikten sonra arkadaşlarının hanımı ile birlikte oturup İstanbul’a niçin geldiklerini konuştular. Arkadaşlarıda uzun süre evli olmalarına karşı onlarında çocukları olmamış onlar bunu sorun yapmamışlardı. Birkaç sene önce Çocuk esirge kurumuna müracaatla bir kız çocuğu talebinde bulunmuşlardı. Artık bizim sıramız gelmek üzere diyorlardı. Her sene yılbaşında Çocuk Esirgeme Kurumundan ailenin tam teşeküllü bir hastaneden sağlık kurulu raporu alıp kuruma vermesini istiyorlardı. Arkadaşı,bizde sizin gibi uzun zaman çocuk sahibi olamayınca hanımla muayene olduk. Meğer kabahat ikimizdeymiş. Çocuğumuzun hiç bir zaman olmayacağını öğrendik ve bu yola başvurduk.Siz hele bir muayene olun bakalım sonuç ne olacak ondan sonra düşünürsünüz diyorlardı.
Gece oğlanla kız odalarına çekildiklerinde oğlan karısına gel hanım bak ben ne düşündüm otur hele dedi. Kız kocasının yanına otururken hem içi sıkılıyor hemde içinden bir şeylerin ters gitmeye başlıyacağını hissediyordu. Söyle canım ne düşündün dedi kadın.
Adam; bak canım biz buraya muayene olup kabahatin hangimizde olduğunu öğrenmmiye geldik .Kapahat ya sende yada bende bu artık bir şey fark edermi,bence etmez dedi oğlan. Kadın da bencede diyebildi. Eeeee o halde,kabahat sende ise bizim kiler baskı yapıp torun isteklerini bir başka hanımla evlenmem şeklinde gösterecekler.Kabahat bende dahi olsa benim ailemin ikna olacağını sanmıyorum dedi. Sanki erkekte kabahat olmazmış gibi kabahati mutlaka sende arayacaklar dedi.
Uzun uzun düşündüler ve artık sabah ezanları okunurken bir karara vardılar. Sabahleyin evden çıkacaklar ,hiçbir hastaneye muayene olmıya gitmiyecekler. Birkaç gece İstanbul’da kaldıktan sonra sanki muayene olmuşta sonucu almışlar gibi köylerine döneceklerdi.
Kafalarındaki plan ise sanki muayene sonunda her ikisininde çocuğunun olmayacağı şeklinde idi. Bir birlerini o kadar seviyorlardı ki hiç biri diğerini suçlu görmek istemiyordu.
Bunu ailelerine anlattıklarında oğlanın ailesi oğlan üzerinde büyük bir baskı kurarak,bizim sülalemizde çocuğu olmıyan yok,bak karının kardeşinin birinin çocuğu olmuyor. Mutlaka kabahat ondadır. Ayrıl bir başkasıyla evlen ki soyumuz sürsün diye baskı yapa yapa hem oğlanı hem kızı bıktırdılar ve her ikiside artık diğerini yıpranmasına razı olaamıyacak hale geldi ve büyüklerin baskılarıyla ayrılmaya karar verdiler.
Hakim tek celsede ikisini boşadı. Kızla oğlan mahkeme den çıktıktan sonra yaşlı gözlerle bir birileriyle vedalaşarak ayrıldılar. Ta ki marketde karşılaşıncaya kadar bir daha tam 28 sene hiç biri diğerini görmedi. Göremedi…
Marketin lokantasında oturup konuşacaklardı ama sadece birer hayalet gibi şaşkın gözlerle bir birlerine bakıyorlardı.
Oğlan, nasılsın diyebildi.Kadın , iyiyim dedi. Ama arkası gelmemişti. Çaylarını yudumlarken azda olsa kendilerine gelebilmişlerdi.
Nasıl geldin buraya dedi adam. Kadın, elindeki fincanı masaya koyarken uzaklara ta uzaklara o mahkeme nin sonuçlandığı o güne gitmişti. O radan sonra ben köye dönmedim dedi kadın. İstanbul’da ağabeyimin yanına gittim. Oradan da bir fırsatını bulup, ağabeymin hanımın kardeşi vasıtasıyla Avusturya’ya işçi olarak geldim. 28 senedir de burada çeşitli işlerde çalıştım. Hiç memlekete gitmedim dedi. Ya sen dedi kadın sen ne yaptın dedi. Adam bende bir müddet sonra bir arkadaşımın vasıtasıyla Holanda’ya işçi olarak gittim. Ordan Almanya’ya geçtim ve halen köln’de bir fabrikada çalışıyorum dedi. Adam , Avusturya’da sında Köln’de bir işinmi vardı diye sordu. Kadın yok dedi. Sadece bu tatilde şöyle bir dolaşmak, hava almak için geldim dedi. Adam yaa ! diye cevap verdi.
Her ikiside sorulacak çok sorularının olduklarını biliyorlardı ama kafalarındakileri bir birlerine sormıya cesaret edemiyorlardı.
Adam, evlendinmi dedi. Kadın hafifce iç geçirip, yok dedi. Yasen dedi kadın. Adam sence dedi . Kadın sadece güldü. Kadın ayağa kalkıp, epeyi geç oldu seninle yeniden görüşmek güzeldi , İzninle yolum biraz uzun dedi. Adamda ayağa kalktı. Kadın market arabasını bir eliyle tutarken diğer eliylede adamın uzattığı eli sıktı. Ve market arabasını iterek ayrılırken adam kadına doğru bir iki adım attı ve Benimle evlenirmisin dedi. Kadın durdu arkasını döndü boş gözlerle adama baktı ve hiç bir şey söylemeden market arabasını iterek oradan ayrıldı. Adam sanki bir heykel gibi kadının arkasından bakıyordu.
Kadın market arabasındakileri park yerindeki arabasının bagaj kısmına boşalttı. Yavaş yavaş park yerinden çıkıyorduki adamı park yerinin çıkışında gördü. Adam sadece elini salladı. Kadın adamın gözündeki yaşları fark etmişti.
Kadın hem arabasını sürüyor hemde göz yaşlarını silerken kendi kendine, nasıl söylerdim ona,kanserin bütün vucuduma yayıldığını ve en fazla 6 ay ömrümün kaldığını .
Kadın artık göz yaşlarına hakim olamıyordu…
Mustafa Arif Razgartlı
YORUMLAR
Değerli hemşehrim ellerin dert görmesin inşallah.Çok güzel bir yazı olmuş.
Razgartlı
sade öz......içten.....işte benim favorim seçki kurulu bu işi biliyor kutluyorum kardeşim saygılar
Razgartlı
Duygular ebedidir...Bana yaşattıkları,hissettirdikleri bir sonrakine ayna mı ne?Acı mutluluklar,tatlı ayrılıklar.Ne kadar çok kelime toplarsan o kadar çok zor bana.
Harika bir anlatım...
Tebrikler.
Razgartlı
Amerikalılar bir konuda eleştiri yapacaklarsa sandviç tarzını benimserler: Önce iyi bir noktadan bahset, sonra asıl eleştirini getir ama sözünü yine bir övgüyle tamamla. Ne yazık ki bu formatı takip edemeyeceğim; o yüzden de kuru bir eleştiri gibi duracak. Halbuki öykü bu bahsettiğim nokta dışında gayet güzel.
Hikayede belli kelimeler belirli yerlerde, sürekli tekrarlanmakta. Eğer bu müzikal bir tını yakalamak içinse kabul edilebilinir. Ama nedense amaç bu değilmiş gibi geldi. Bir iki örnekle ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim sanıyorum:
İlk cümlede üç tane raf, üç tane market (buna bağlı olarak da iki tane market arabası) geçmekte. İkinci cümledekileri de bunlara eklersek raf'larla, market araba'larının sayısı dörde çıkıyor.
İkinci paragrafta ise tekrarlanan kelimeler oğlan, nişan ve askerlik. Hemen her cümlede bir kere oğlan geçiyor: Çok da uzun olmayan bir paragrafta altı tane oğlan var.
Ya da sonlara doğru bir tane. Bu sefer kelime el: Kadın market arabasını bir eliyle tutarken diğer eliylede adamın uzattığı eli sıktı
Bu tip tekrarların okumayı da etkilediğini düşünüyorum. Gereksiz yere öykünün güzelliğinden alıp götürüyorlar.
Güne gelişinizi ayrıca tebrik ederim. Saygılarımla.
Razgartlı
Razgartlı
Sadece kaleminize sağlık diyebiliyorum ki okurken ben bile gözyaşlarımı tutamadım. Bu yaşananların hem kadın hem de erkek için gerçek olmamış olması tek dileğim. Binbir fedakarlıkla bezenmiş bu öykünün bu kadar acıklı bitmesi iç acıtıcı. Kaleminiz daim olsun. Saygılarımla...