Fil Geçirmez Ayna
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yüzümü seviyorum. Çünkü tüm duygularını yansıtan bir aynadır yüzü insanın. Yakınlık hiç konuşmadan yüzüne bakarak anlayabilmektir her şeyi. Yalan nedir bilmeyen bir yüzde yaşar sevgi. Orada kendini bulabilirsin. Sen ne kadar meyus olursan ol varlığının o yüzde bir sevinç olarak durduğunu görebilirsin.
Frans De Waal’i okuyorum. Yüz kızarması insana özgüdür diyor. Diğer primatlarda görülmezmiş. Bildiğim başka hayvanlarda da görülmüyor. Tenimizdeki renk değişikliği bizi deniz feneri gibi ele veriyor. Ele veriyor dediysem sadece hemhal olabilenleri, anadan dogma bir düzenbazın böyle bir işaret taşımasını beklemek akla uygun değil. Yüzü kızarabilen insanları seviyorum. Onlar davranışlarının başka insanları nasıl etkilediğinin bilincinde olduklarını gösterirler bu işaretle. Ahlakın rengidir kızıl.
Ahlak çok daha eskidir dinden. Cezalardan korktuğumuz için değil kendimizi bir başkasının yerine koyabilme yeteneğini gösterebildiğimiz zaman ortaya çıkan bir şeydir ahlak. Salt cezalandırılmaktan korktuğumuz için ahlaklı olmaya çabalıyorsak orada kendini kandırmak çok kolaydır. Paraya sahip olmadan önce anlayamadığımız şey paranın gerçekte kim olduğumuzu ortaya çıkardığıdır. Yani daha çok, hep daha daha çok paraya sahip olmak adına görmezden gelinir pek çok şey, kendinizi inandırabilir, her şeyi kılıfına uydurabilirsiniz. İktisadi düzleminize göre ahlakı yeniden tanımlayabilir, paraların üzerine “Tanrıya inanıyoruz” yazabilirsiniz.
Hayvanlar üzerinde deneyler yapıyor insan. Onların zekasının ne kadar gelişkin olduğunu anlayabilmek için. Bu deneylerin en önemlilerinden birisi de ayna deneyidir. Fillere ayna tutmuşlar yıllarca, filler aynaya tepki vermemiş. Fillerin yeterince zeki olmadığı, aynada kendilerini tanıyamadığı sonucuna varılmış ta ki birileri yeterince büyük bir ayna kullanmayı akıl edinceye kadar. Yeterince büyük bir aynada fil kendini görmüş, alnına tebeşirle çizilen çarpı işaretini silmiş.
Benim sorum şu; en azından bir fil kadar kendisinin ve iradesinin farkında olabilir mi insanoğlu? Bizim de alnımıza çizilenler var. Tanrı yazısı değil. Baştan sona boyun eğdirme üzerine kurulmuş bütün bir eğitim sistemi, paraya kulluk eden medyanın hiç durmayan bombardımanı, ancak satın alarak var olabilirsiniz, mutlu olabilirsiniz diyen bir iktisadi sistem, varlığımızı inkar eden temsili demokrasi karşısında kendi irademizin farkında olabilir miyiz bir filin aynada gördüğü kadar.
Her gün irademizi yansıtmayan kanunlar geçerken meclisten, her gün satmak istemediğimiz pek çok şey satılırken, her gün her türlü toplumsal muhalefet yaftalanıp ötekileştirilirken nasıl hala halkın egemenliğinden bahsedebiliyorsunuz? Kaldı ki son hesaplaşmada temsiliyet teslimiyetten başka bir şey değildir nazarımda. Gayet açık değil mi? İradelerimizi teslim etmeye mecbur kılındığımız, temsil sistemde oy verdiğimiz an geleceğimiz üzerindeki kontrolümüzü kaybediyoruz. Vaatlerine kandığımız siyasetçilere devrediyoruz. Bu devirde yeterli güvenceye sahip değiliz. Vaatler ve icraatlar hiçbir zaman uyumlu değil.Köprüyü geçince değişiyor her şey. Gemisinin kontrolü üzerinde mürettebatı seçmekten gayri hükmü olmayan kaptan konumundayız.
Demokrasiden bahsedeceksek bugün toplumu etkileyecek, toplumun kaderini belirleyecek her türlü karar toplumun onayına sunulmalıdır. Bugün bunu sağlayacak ölçüde gelişmiş bir teknolojiye sahibiz. Ne için kullanılıyor o teknoloji? Kalan tüm muhalif sesleri de bertaraf ederek halkın iradesi üzerinde mutlak kontrol sağlamak için kullanılıyor. Nasıl ki kendi harcamalarımda cebimden çıkan her kuruş için söz sahibi isem toplum adına yapılan her kuruş harcamada, her satış ve satın alma kararında söz sahibi olmak istiyorum. Çünkü o toplumun bir ferdiyim, kendimi bir fert olarak hissedebilmek istiyorken karıncadan daha güçsüz olduğumu görmek yüreğimi yakıyor. Her soluk alışında vergi vermekten nefessiz kalmış bir halkım ben, vergileri benim onayıma sunun. Madem ki halka hizmet için varsınız, vekillerin ne kadar maaş alacağını halkın onayına sunun. Madem ki halka hizmet için varsınız bunun için adanmışsıınız, buna ilişkin kişisel bir gelir beklentiniz olmamalı, en fazla asgari ücret kadar olmalı ki halkın ne hissettiğini daha iyi anlayabilesiniz. Benim ahlakım bunu söylüyor. Herhangi bir ideolojik düzleme ya da inanca bağlı olmayan insan ahlakım. Benimle aynı siyasi görüşe, aynı inançlara, aynı etnik kökene, aynı mezhebe dahil olmayanların, aynı futbol takımını dahi tutmayanların acılarını kendi içimde duyabiliyorum. Onlara yapılan haksızlıklardan da rahatsızlık duyabiliyorum. Çünkü insanım her şeyden önce hiçbir acıdan zevk almıyorum.
Acılardan zevk alanları da görebiliyorum. Onların giyindikleri şey lanettir. İnsanlar birbirlerine ve insanlıklarına sahip çıkabildikleri ölçüde böylesi garabetler barınacak yer bulamaz kendine. Tüm farklılıklarımıza karşın ortak sorunlarımızda irade birliği gösterebildiğimiz ölçüde varlık bularak bize biçilen kara bahtı, kem talihi yenebiliriz. "Böl ve yönet" prensibi üzerine kurulu siyaset karşısında bir filin ihtiyaç duyacağından çok daha büyük bir ayna gerekiyor bize. Kardeşim diyerek birbirimizi kucaklayabileceğimiz, irade sahibi olduğumuzu görebileceğimiz kadar büyük bir ayna.
Bugün onlar bölerek cehenneme çeviriyor şu üç günlük hayatı bizlere. En büyük bölücüler şüphesiz ki iktidar sahipleri arasından çıkmıştır. Onlara karşı yegane silahımızsa kardeşliktir, hemhal olabilmektir. “Öldürmeyeceksin” onlar canına kast etmediği boğazına sarılmadığı sürece. Meşru müdafaa dışında öldürmeyi haklı çıkarabilecek hiçbir gerekçe yok. Gördük, sözde demokrasi getirmek, demokrasiyi geliştirmek adına nasıl cana kast ettiklerini, tüm kutsalları hiçe saydıklarını, inanç adına öldürenleri gördük en acısı. Birilerinin daha zengin olması adına çıkarılan savaşları gördük. “Çalmayacaksın” aç olduğu için ekmek çalanları da servetlerine servet katmak için çalanları da gördük. İlkine son derece ağır cezalar verilirken bunu bir yaşam biçimi olarak benimseyen nüfuz sahiplerinin nasıl cezasız kaldıklarını gördük. Hepsini iradesiz kalmış bir toplumun aynadaki yansımaları olarak gördük. Şimdi evet tam da şimdi çok daha büyük bir ayna gerekiyor bize...
YORUMLAR
Yazıyı okudum, tek kelimeyle harika. Dışarıda olduğum için telefondan çok uzun yazamıyorum ancak hakikaten ustaca yazılmış, sade, duru, akıcı ve kesinlikle yormayan bir yazı olduğunu söylemeliyim...içtenlikle kutluyorum, bu kalem bu birikimle daha çok nesir yazmalı...daima sevgi ve saygımla...
Barba
Teşekkür ederim. Canımın içinde cansın. Yüzümün denizinde mutluluk dalgaları olarak duyuyorum varlığını. Dünyaya benziyor ruhumuz, biz yüzeyinde güzel bir yolculuğa çıkmışız, kızıl kızıl yanarken içi. Yanmasaydı yolculuk bu kadar güzel olmazdı şüphesiz.