İbretli hikayeler
İbretlik Hikâyeler - 7
HEYBEDEKİ TURP VE HAŞHAŞİLER OLİMPİYATI – 5
Fitneye ve “gelirken yoldan dönenlere” karşı vazifelerimiz.
Not: Bu yazı, yukarıdaki “Heybedeki turp ve Haşhaşiler Olimpiyatı; 1-2-3 ve 4” adlı yazının devamıdır.
Büyük abi, “arkadaşlar, bana ayıracağınız 15 dakikanız daha varmı?” diye sordu. Herkes başıyla evet dedi. Büyük abi de, derin bir nefes daha alarak konuşmasını kaldığı yerden şöyle sürdürdü: “Kıyamet’in küçük ve orta alâmetleri bitti ve şimdi ise büyük alâmetleri başlamak üzere olduğu bir zaman diliminin bizler perişan insanlarıyız. Çünkü tarih (kader) bize istesek de, istemesek de.. daha; Süfyani’yi, Deccal’i ve avanesini.. karşılamak gibi bir felâketle karşılaşmak ve yüzleşmek görevini verdi. Fakat üzülmeyin bu felâketin zıttı olan, bir de çok büyük ve müjdeli bir tarafı var. Şöyleki; Hz. Mehdi ile buluşup, Hz. İsa (a.s.) ile de beraber namaz kılıp ve küffara kılıç çalıp, şahadet mertebesine kavuşmayanlar ile beraber “ALTINÇAĞ”ı da yaşayacağız. Şehadet ise bu işin kaymaklı baklavası. Şimdi sizlere soruyorum? Bu zaman dilimine kavuşmuş insanlar olarak; üzülecek tarafta mısınız, yoksa sevinilecek taraf da mı?”
Evet; insanlık tarihinin finalini oynamaya namzet, Rasulullah’ın birçok hadis-i şerifi ile müjdelenmiş.. yaşayanları “GAZİ ve ölenleri ŞEHİT” olan, yine peygamberimizin “KARDEŞLERİM DEDİĞİ” derecelere mazhar olan.. ey şanslı ve şanlı topluluk; sizlere ne mutlu ki, böyle bir şerefe ve lütûfa kavuşacaksınız. Resulullah (s.a.v.)den beri, böyle mübarek bir devir ve böyle müjdeye erişmiş bir nesil gelmemişti. Sizler; bu günden son nefesinizi verinceye kadar, “SECDE veya DUA HALİNDE “olsanız; yine de size sunulan bu İHSAN’nın bedelini ödeyemezsiniz. Evinize gittiğinizde “bu lütûf için, hamd ve şükür secdesi yapmayı sakın unutmayın. Ancak, bu halkada daima var olabilmek ve bu müjdelere.. kavuşabilmek için; birlik ve beraberliği, dayanışma ve birbiriniz için feragati, aranızdaki sevgiyi ve saygıyı.. yaymayı sakın unutmayın. Konu ile alâkalı olarak, size kendi şiirlerimden (son şiirler bölümünden) bir dörtlük okuyayım. Çünkü:
Eller ve gönüller, birleşince.. dağlar, dize gelir,
Kalpler, “top gibi atar..” da, yardıma, melekler gelir.
Birleştikçe, artan sevgi; “çeliği bile” deler de,
Sürüden ayrılan koyunun, “başına neler gelir?..”
Ayrıca, sizlere daha önce çağımızın damgacısı şiirini okumuştum. Eğer, Şayet; O çağını damgalayanın yanında olmaz, O’nunla ağlayıp, O’nunla gülmez, O’unu yolundan.. gitmez iseniz, bu ihsanlardan ve müjdelerden payınıza; “sadece aç karına ve beş parasız olarak lokantanın camından bakıp yutkunan bir insanın doyması kadar” bir hakkınız ve hisseniz olur. Ağlayan ve Gülen’den bahsetmişken burada yine bir şiirim aklıma geldi.
Şiire giriş: Size birbirine zıt anlamlı iki kelime ve bir soru: Kim; neye göre, ne zaman ve ne için AĞLAR? Kim; neye göre, ne zaman, niçin GÜLER?.. Gülmenin yerine ağlayana veya ağlayanın yerine gülene.. hep, deli mi denir? Yoksa “VELİ” mi? Deli ile “VELİ”nin sınır çizgisi; nerede, ne zaman ve hangi şartlarda birbirlerinden ayrılır veya birbiri ile birleşirler?..
Ya siz!.. Kime, hangi ölçüye ve neye göre, bir insana “deli veya veli” dersiniz? İsterseniz, bir de; aşağıdaki şiirle, kendi kendinizi bir defacık da olsa test eder misiniz?..
A Ğ L A Y A N’lar ve G Ü L E N’ler!..
Surprizsite.com --- Şiir Romanı Kitabı
ŞİİR NO: 25 31-EKİM-2008
BU CEFÂ, BU ACI, BU ÇİLE İLE,
BU SIRTIMIZ, HİÇ DÜZELMEYECEK Mİ?..
BU KADAR IZTIRAP, YEİS.. EL, ELE;
BU GÖZYAŞIMIZ, HİÇ DİNMEYECEK Mİ?..
YARATAN’DAN DOLAYI, YARATILANI SEVERİZ.
HEP, “AĞLAYAN!’LA AĞLAYIP; GÜLEN!’LE, GÜLELİM” BİZ...
KARANLIK; ŞİMDİ, ŞAFAKLARA GEBE,
MEHDİ’NİN, “MÜJDELİ GÜNLERİ” GELE...
BİN SEFÂ, PÜR NEŞE, BİN BİR ZEVK İLE;
YA! BU, GÜNLER... HİÇ, ÖZLENMEYECEK Mİ?..
BEDENLERİ, HAKK’A SATTIK; ÇIK ARADAN, SEN EY NEFİS! ...
HEP; AĞLAYAN’DAN YOL BULUP, GÜLEN’E GİDELİM BİZ...
SU; YOLUNU BULUP, GİTTİĞİ HALDE,
GÜL’EN’LER’İN OLDUĞU BİR MAHALDE;
BU İMTİHANDA GEÇER.. MEŞAKKATLE,
İMTİHANDA GÜLEN, OLMAYACAK MI?..
GÜL’ÜNDEN İZLER TAŞIYAN, YOLLARDAN GİDELİM BİZ.
HEP; “AĞLAYAN’I ANLAYIP!.. GÜLEN’LE OLALIM” BİZ...
17-HAZİRAN 1999 SAAT: 04:30 Konak-İZMİR.
Ağlamayı ve gülmeyi şimdilik bir tarafa bırakarak, yaşadığımız zamandaki fitne ve içinde bulunduğumuz kaos; yoldaki gelmekte olan Süfyani ve Deccal’in ayak sesleridir. Bu fitne daha da artarak ve bütün İslâm alemini içine alacak şekilde, gün geçtikçe daha da; artacak, artacak ve bir benzeri daha önce hiç yaşanmamış olarak geleceğimize damgasını vuracaktır. Bu fitne için, Hz. Adem (a.as.)den beri, bütün peygamberler bütün kavimlerini bu fitneye karşı uyararak; insanlığın genlerine dahi işledikleri bu fitnenin en acı tarafı ise, ayni secdeye baş koyan Müslüman’ların kendi aralarındaki bölünme, tefrika ve birbirlerini, “HEM DE; ALLAH, (C.C.) DİN, İMAN VE KİTAB.. ADINA” hücum etmeleridir. Üstelik de yanıbaşındaki Irak’a, Suriye’ye.. bakarak, “bunlar, Allah diyerek ve Allah’ın adına birbirlerini boğazlıyorlar..” tecrübesini bizzat yaşayıp, görmelerine rağmen… Üstelik de; Kur’an-ı Kerim’im bize bahşettiği ve aşağıda bahsettiği “birlik ve beraberlik” ayet-i kerimelerine rağmen…
1)“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.” (Hucurat suresi, 10)
2)“Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.” (|Enfal suresi, 46)
3) “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de, o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz. (Âl-i İmrân suresi, 103)
4)“Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl suresi, 46)
5)“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Âl-i İmrân suresi, 105)
6)“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. (Âl-i İmrân suresi, 104)
7)“Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. Ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46) gibi, Kur’an-ı Kerim’in içinde fitneye karşı daha birçok BİRLİK ve BERABERLİK ayet-i kerimeleri vardır. İslâm dini, yalnız bu ayet-i kerimelerin uyarıları ile bitmiyor.
Bir de “Birlik ve beraberlik” ile ilgili hadis-i şerifler vardır ki, bunlara da şöyle birkaç misal verirsek:
1)“Allah Katı’nda en sevimliniz, dostluk kuran ve kendisiyle dostluk kurulanlarınızdır. Allah nezdinde en sevimsiziniz de arkadaşların arasını açanlardır.” (İhya’u Ulum’id-Din)
2)“Kardeşini güler yüzle karşılaman, kendi kova’ndan kardeşinin kabına su vermen de birer maruftur.” (Tirmizi)
3) “Kim dünyada bir müminin ayıbını örterse, Kıyamet günü Allah da onun ayıbını örter.” (Kütüb-i Sitte)
4) “Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin tutmayınız. Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinizle dostluğunuzu kesmeyiniz. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz.” (Müslim)
5)“Musâfaha edin (el sıkışın) ki, kalplerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki birbirinize karşı sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin.” (Muvatta)
6) “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta.. bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar. (Buharî) Ve son bir hadis-i şerif;
7)“Ahkâmların, en hayırlısı sulhtur.” Bu hadis-i şeriflerden başka, evliyaların enfes sözleri ve uyarılarını da bu vesile ile unutmayalım..
Arkadaşlar. Sözlerime başladığımdan şimdiye kadar, hiçbir kötü söz söylememeye özellikle gayret ettim. Çünkü atalarımız ne demişdi? “Kötü söz ile geçmez akça (para) sahibinindir.” Ağzımızdan çıkan her söz ve yaptığımız her iş ve fiile.. hatta aldığımız her nefese, bir gün gelecek ve büyük bir hesab sorulacaktır. Hesabını burada ve bu zamanda vermek isteyenler ağızlarından çıkan sözlerden, elinden çıkan her işve fiilden ve belinden (zinaya sürüklenmekden) özellikle kaçınmalıdır.
Tekrar edecek olursam, hiçbir kötü kelime kullanmadan konuşmamı burada bitirirken; size Muhterem Hocaefendi’den bir uyarı anektodunu da nakletmek isterim.” Muhterem Hocaefendi, her birimize özellikle şöyle sesleniyor: “Karşıdan hızla gelen bir araba, yerinde sabit duran bir başka arabaya hızla çarptığında büyük bir “TAHRİBATA” sebep olur. Eğer duran araba da, çarpan arabaya karşı olarak ve yine ayni hızda çarpacak, yani kısaca çarpışacak olsalardı; ortaya çıkacak tahribat, önceki çarpışmanın iki katı olurdu. İşte, sizlere yapılan her türlü; iftira, hakaret, zulüm.. ve benzeri her olumsuz iş ve olayda, “eğer cevap vermezseniz duran arabaya çarpan ve hızla gelen arabanın verdiği tahribat kadar olur.” Böylece zararınızı daha az ve dolayısiyle de, telafisi de, daha kolay olurdu. Şimdi bir de, “eğer cevap verirseniz ne olur?”
sorusunu incelersek; ortaya çıkacak olan tahribat, birbirlerine karşı ayni hızla hareket edip çarpışan arabaların tahribatları kadar olur. Şimdi siz istemeden ve sadece karşıdan kaynaklanarak ortaya çıkan bu iki zarardan hangisini tercih edersiniz? Birinci olayda yerinde sabit durup, “daha az tahrip olan ilk araba gibi mi olmak istersiziniz; yoksa siz de ayni dozda karşılık vererek, hareket eden ikinci arabanın daha çok tahrib olması gibi, daha çok zarar görmek istersiniz?” İşte bu sebepledir ki; “size her ne denirse densin veya her ne yapılırsa yapılsın.. sövene DİL’siz ve vurana EL’siz olacaksınız.” Bu kural; hem insanlığın, hem dinin, hem kültür ve medeniyetin, hem acı ve kederin ve hem de maddi ve manevi zararın.. en aza indirilmesi, dolayısiyle de bu belâyı ve bu badireyi daha ucuz atlatmak demektir.
Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki; her malın, mülkün, oluşumun ve emeğin.. bir sahibi olduğu gibi, HİZMET HAREKETİNİN SAHİBİ DE, BU HARAKETİ SIFIRDAN BAŞLAYIP KURAN VE BU GÜNLERE GETİREN MUHTEREM M. F. GÜLEN HOCAEFENDİDİR. Dolayısiyle de, Hizmet Hareketine yapılacak her hücumu karşılayıp; yine gerekli cevabı verecek olan “SAHİBİ SELAHİYET DE” bizzat kendisidir. Biz sevenlerine düşen vazife, bize söyleneni ve öğretileni yapmak, gerisini de herşeyi “Görüp Gözeten’e havale etmekdir.” İşte “sövene dilsiz, dövene elsiz olmanın” sırrı da burada yatmaktadır. Unutmayın ki; eziyet, işkence, mahrumiyet, gurbet, hakarete uğramak, hatta bazan da bu uğurda öldürülmek.. peygamberlerin ve velilerin ekmeğinin katığı, yollarının yoldaşı, ömürlerinin pusulası.. olmuştur. Büyük dağlara karda büyük yağar, fırtına da büyük çıkar. Muhterem Hocaefendinin bugünkü çilesi de, bu imtihan sırrının bir sonucudur. Dünya yaşantısında bir şeyler olanlar, bir yerlere bir şekilde gelenler, ölürken herşeylerini bırakıp, sadece günahlarını ve varsa sevaplarını yüklenip Ahirete hesap vermeğe giderken.. ancak hocaefendi (ve inananları) bu çileye dayananlar, yaşarken değil; vefat ederken başlarına altın tacı takar ve Ahiret yurdunun semalarında cevalan eylerler. Allah bizi, onların şefaatlerine nail eylesin. (Amin)
Sevgili kardeşlerim. Bir de HİZMET YOLU’a girmişken bu yoldan çeşitli sebeplerle dönenler var ki; onlara ailenin yaramaz haşarı çocukları olarak bakmalı ve bir gün yine yuvaya döneceklerini ve bu “NASİP SOFRASI”ndan hâlâ payların alacaklarını umut ederek dua etmeliyiz.
Nasip sofrası şiirine giriş: Her gün, bir sofraya; en az üç defa oturur ve midenin açlığını, o günkü nasibin ile giderir; sonra kalkar, yeni nasipler aramaya koyulursun. Yemeden içmeye, gezmeden tozmaya(!).. her türlü nasip peşinde koşar da; gününü gün ve keyfini ihya edersin...
Peki, hiç manevi bir nasip sofrasına da oturup; böyle sofralardan da, nasibini aldın m?. Yoksa; şimdi “nereden çıktı bu münasebetsiz soru” diyerek, bana darıldın mı?
Ben, yine de; seni, ilâhi bir “NASİP SOFASINA” davet ediyorum. Davetimi kabul edip, bir defacıkda olsa; bu nasip sofrasından, bir manevi nasip almak için.. davetime icabet ederek, bir de bu sofraya buyurmaz mısın?..
N A S İ P S O F R A S I
ŞİİR NO: 08 24-3-2008
Nağmeye güzelliği, aradaki “sükût” verir,
Kar, her yeri kaplasa da; Güneş görünce erir..
“ER MEYDANI’ndaki zevki!” cenk yapan.. “YİĞİT!” bilir,
Nice yiğit, vardır ki; “O’nda, Kâinat dirilir!..”
“Sen de, sükût; sen de, erime; sen de, zevk!” tattın mı?..
“SÖKEN ŞAFAK’daki, NUR”u; görüp..” kanatlandın mı?..
Alim’im sırrı, ilminden değil.. edebindendir!..
Veli’nin gönüllere şifâsı.. nefesindendir!..
Ağlamaktan şişen.. gözler, halkın dertlerindendir,
Biz; O’ndan, uzak dururuz.. oysa; “O, DOST; BİZDEN’dir...”
“Siz de, edep; siz de yaşlı göz; siz de, dost” var mıdır?..
“Ya! Bizim, bu yaptıklarımız.. O’na, reva mıdır?..”
Akıl, odur ki; “iş- işden geçmeden..” uyanmaktır,
O! Dünya’mızdan göçmeden, “O’na, sahip çıkmak”tır;
Hiç olmazsa.. bir defacık, “duasını almaktır..”
Bu; yağan.. “NUR YAĞMURU’ndan, biraz faydalanmaktır!..”
“ Siz de, akıl; siz de, dua ihtiyacı;” var mıdır?..
“Dua’nın sahibi”ne, “gönül kapın,” açık mıdır?..
“Adalet, fazilet, ahlâk..” söz birliği, ettiler,
Yaşanan hayat’tan korkup, çok uzağa.. gittiler…
Ak saçlı, bir; “PİR-i FANİ”yi; NÖBET’e DİKTİLER!..”
Çağının, BÜTÜN DERTLERİ’ni; “O’na YÜKLEDİLER!..”
“NÖBETÇİ!” çok yoruldu; nöbeti, devralır mısın?.. ”
Sana; lütûf, sunuldu… Bundan faydalanır mısın?
Ne, büyük şans; “DEVLET KUŞU!” her zaman; “BAŞ’a konmaz,”
Çok dikkat et, konanların çoğu.. bunu anlamaz;
Doktorlar, istese de; “her derde, şifâ olmaz
Var ömürde, her zaman; “bu; “HAZIR SOFRA,” bulunmaz!..”
Zümrud-u Anka başında. Başını, yoklar mısın?
Bu; bir, “NASİP SORASI!..” Sen de, faydalanır mısın?..
13-3-2008 SAAT: 00:2 Konak-İZMİR.
Böyle halis bir düşünce ile onlara yaklaşıp ilişkimizi kesmemeli ve onların “kurda kuşa yem olmamaları için” Allah’dan yardım dileyip, her sıkıntılarında yardımlarına koşmalı, “SİLKİNİP AYAĞA KALKMALARINA” yardımcı olmalıyız.
Şiire giriş:
ZAMAN: Günümüzün Dünya’sı. Dünya yeniden ve yine, yeni bir İslâm çağına gebe ve doğurmak üzere...
TARİH: Asırlardır beklediği seçilmiş salihleri, selâmlamak için.. karşılamak üzere...
AHLÂK: Zıttı olan kelime, zilleti nakavt etmişt; zillet yediği darbelerden dolayı, yerlerde sürüm-sürüm sürünmek üzere...
BATILI MİLLETLER: Sözde adına, hürriyet dedikleri rezilliklerini segilemek için “her şeylerini!” yitirmiş veya yitirmek üzere...
DECCAL: Fitnesi ve tayfası ile beraber, Doğu ASYA’dan sökün etmek üzere...
Hz.MEHDİ: Yemen’den Mekke’ye gelmiş ve ilâhi görevine başlamak üzere...
Hz. İSA (as): Hz. Mehdi’ye yardım etmek için, Gök’lerden, yere inmek üzere...
DÜNYA: Üzerinden akacak, insan kanından nehirlerle; korkunç bir kan banyosu yapmak üzere...
SEN!.. Evet, ya SEN!.. Ya, Sen, ne alemdesin? Ve dahi, ne üzere?..
VAKİT: Artık, pısırık durmanın, televole seyretmenin, maç’a gidip hakeme küfretmenin, önden gidenlerin peşindenbakmanın.. zamanı değil!..
GÖREV: Ya! SİLKİNİR, kim olduğunu hatırlarsın veya oturmağa devam edersin, o zaman da “BİRİLERİ!” sana kim olmadığını hatırlatırlar!.. Lâkin o zaman; İŞ, İŞDEN ÇOKTAN.. GEÇMİŞ OLACAK.
HEMEN SİLKİNİP DE UYANMAYANLAR İÇİN soru: Sen, daha neyi bekliyorsun ve hâlâ, silkinip de, kalkmayacak mısın?..
S İ L K İ N A R T I K !!!!
ŞİİR NO: 15 26-EKİM- 2008
BOŞUNA YARATILDIĞINIZI SANMAYIN,
ŞAKA İÇİN DE, BİRBİRİNİZİ KIRMAYIN.
BİRBİRİNİZE KIZIP, FİTNE ÇIKARMAYIN,
SANKİ, ‘CENNET’ OLAN BU VATANA KIYMAYIN!.
Kıyma’yı sevenler; kıyın, et kıyın beyler;
Sen!.. Silkin artık; kalk! Seni bekler.. seferler...
VİYANA ÖNÜNDE ATLARINI SÜRENLER,
AKDENİZ’İ, İÇ DENİZ YAPAN CENGAVERLER!
BAKIN: BOŞTA DURUYOR, O GÜMÜŞ EĞERLER;
EĞER Kİ; KALMADIYSA, VERECEK BİR ŞEYLER!..
Kan!.. Damarda durur mu?.. ‘Vatanseverler’
Sen! Uyan artık; kalk, seni bekler.. seferler...
MEHDİ “İMAM” OLMAK İÇİN HAZIRLANMAKTA,
BAK. GÜNEŞ BİLE, ŞİMDİ BAŞKA DOĞMAKTA;
MAZLÛM MİLLETLER; BİRER, BİRER.. UYANMAKTA!..
BOŞALMIŞ KADEHE, AB-I HAYAT DOLMAKTA!..
Sisli şafaklarda, atlılar yol almakta!;
Sen. Ayağa kalk; bak, sana.. sitem yapmakta.
SEN, NİÇİN YARATILDIN? KENDİNİ SORGULA!..
GÜNÜN GERÇEĞİ NE? ONU İYİ VURGULA!..
DURMA. ÖNDEN GİDEN AT’LILARI YAKALA,
YER YÜZÜNÜ SARAN KİRLERİ, NUR’LA YIKA!..
Sönmez meş’aleyi, uzağa taşımağa.
Sökmekte olan bu şafaktan, pay almağa;
SİLKİN ARTIK; SONRA, HESABI VEREMEZSİN!..
GEÇ KALIP, ÖNDEN GİDENE YETİŞEMEZSİN;
SONRA, TORUNUNLA YÜZYÜZE GELEMEZSİN,
SANA DÜŞEN GÖREVİ, YAPMAZSAN; SEN, NESİN?..
Ya burda durur, kendinle hesaplaşırsın!..
YA da; silkinir, gider.. ARŞ’a, ulaşırsın...
9- ŞUBAT-2008 SAAT: 16:05 Konak-İZMİR.
Beni büyük bir tevazu ve vakar içinde dinlediğiniz için, hepinize teşekkürlerimi sunarak.. size, ailenize ve bütün Müslümanlara sıhhat, selâmet ve inşallah Hz. Mehdi ile de buluşup, şükür secdesine baş koymanızı dilerim. Allah yar ve yardımcınız olsun.
Büyük Abi sözlerini bitirmiş ve toplantı dağılmaya başlamıştı. Yusuf tam bahçe kapısından çıkarken gözüne ilişen “heybedeki turp”u kafaya takmış Kemal’i gördü ve hızlı adımlara yaklaşarak, “Kemal abi ne oldu, heybedeki turpu çıkarabildin mi?” diye sordu. Kemal kafasını sertçe çevirip, Yusuf’a derinden derine bir bakış fırlattı ve “Haziran ayı gelince, benim heybedeki turpun sırası gelecek . Biraz daha bekle ve gör” dedi. Aslında kendisi de heybedeki turpun akibetini merak ediyordu!..
BİTTİ.
Herkese saygı ve selâmlar.
25 - 02 - 2014
Mürsel Münevveroğlu
[email protected]
Surprizsite.com Genel Yayın Yönetmeni
Konak-İZMİR.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.