- 1092 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ANADOLU'DA KOPUZ
ANADOLU’DA KOPUZ HANGİ YILLARDA KULLANILMIŞTIR
Kopuz terimi Anadolu’da yaklaşık 17. yüzyıldan itibaren yerini “ Bağlama ” terimine bırakmıştır.
Kopuz teriminin terk edilmesinin altında çok çeşitli nedenler yatmaktadır. Bunlardan en önemlisi yaklaşık 16. yüzyılda kopuz aleyhine başlayan karalamalardır. Bundan dolayı, binlerce yıl öncesinden beri süregelen kopuzun adı ve kendisi kötülenmeye, terk edilmeye başlanmıştır.
Şehirlerde başlayan bu düşünce tarzı Anadolu’nun birçok yerinde etkili olmuş, müziği kopuzun geleneğindeki gibi dinsel ve felsefi bir temele oturtan Alevi-Bektaşi topluluklarının dışında, çalgı çalmanın günah olduğuna vardıracak kadar ileri giden ve günümüze kadar süregelen bir anlayışın yerleşmesine neden olmuştur
Çalgısından vazgeçmeyen Alevi-Bektaşi toplulukları dışında kopuz (bağlama) terk edilmeye ve yalnızca eğlenceye dayalı bir anlayışla çalınmaya başlanmıştır. Anadolu’da kopuzdan sonra kullanılan terim genellikle “ Saz ” ya da “ Bağlama“dır. Anadolu kopuzunda (bağlamada) mızrap kullanma fikri yaklaşık 14. yüzyıldan itibaren sazlara takılmaya başlanan metal tel gelişiminden sonra Osmanlı Sarayı ve çevresinde oluşmuştur. Özellikle sesi az olduğu için fasıllarda zorlanan sazların volümünü yükseltmek için oluşan ve 17. yüzyıldan itibaren oturmaya başlayan bu kavramın, Anadolu’ya geçişi de öncelikle Osmanlı Saray kültürü etkisindeki Anadolu şehirlerinde başlamış, nihayet oradan da köylü halka ulaşmıştır. Geleneğini sıkı sıkıya koruyan Anadolu köylüsünün mızrabı benimsemesi çok sonraları ve zor olmuştur. Metal teli bulmakta da çok sıkıntı çeken fakir Anadolu halkı, mızrap kullanımına bütünüyle hemen hemen Cumhuriyet döneminden sonra geçmiştir. Ancak, Aşık Veysel gibi el ile çaldığı halde mızraba kolayca geçenlerin yanında… Mızrabı hiç bir zaman benimsememiş ve yalnızca el ile çalmayı sürdüren ustalar da olmuştur.
Mızrap (tezene) kavramının oluşmasından sonra Anadolu sazında ve müziğinde çeşitli değişiklikler meydana gelmiştir. Mızrabın benimsenmesinden sonra sazların tel sayıları artmış, bütün teller metal ve ses tablosu (göğüs) ağaçtan olmuştur. “Mızraplı sazlar ” diye bir sınıflandırma meydana gelmiş, hala el ile çalındığı halde kimi sazlar, bu sınıflandırmanın içine dâhil edilerek terminolojik bir yanlışlığa da gidilmiştir. Mızrap kavramı ile birlikte vuruş kalıpları şekillenmeye başlamış, daha sonraları müziğin genel karakteri bu kalıpların belirleyici güdümüne kilitlenmiştir. Zamanla, el ile çalma tamamen terk edilmiş ve bağlamanın yalnızca mızraplı bir saz olduğu anlayışı yerleşmiştir.
Bağlamada Cumhuriyet Döneminden sonra önemli değişim ve gelişimler olmuştur. Radyoların ve müzik piyasasının kurulmasıyla bağlama üretimi sektöre dönüşmüş, bunun sonucunda da her türlü teknik ve malzeme kullanılmaya başlanmıştır. Farklı özelliklerdeki birçok yöre müziğini tek bir yapıda birleştirmeyi amaçlayan radyo anlayışıyla, bağlamaya değişik koma nispetlerinde perdeler bağlanmış ve bu kullanım alışkanlığa dönüşmüştür. El ile bağlama çalma geleneği ve tekniği Anadolu’da Teke yöresi Yörük Türkmenleri başta olmak üzere, orta, güney ve doğu Anadolu’daki Alevi-Bektaşi toplulukları ile az da olsa Gaziantep Oğuzeli yöresi Türkmen’lerinde hala yaşatılmaktadır.
Bugün gelinen noktada; bağlamanın ve bağlamaya ait kültürün, rengin, çalış tarzlarının ne olduğu, ne olması gerektiği gittikçe belirginleşmektedir. Bize göre başvurulması gereken öncelikli yer; bu kültürün gerçek sahibi ve taşıyıcıları, birinci el kaynağı olan, Halk Ozanları, Âşıklar, Saz Şairleri, Mahalli Sanatkârlar, Dedeler, Zakirler vb. ile bu olguyu bilen, çalışmalarını bu temel üzerine kurmuş kentli müzik adamları ve akademisyenler olmalıdır. Zaten bu doğal süreç bütün gerçekliği ile işlemektedir.
Evrenselleşme yolunda hızla ilerleyen bağlamada, ulusal ortak zevkin ve tercihlerin oluşmasında önemli adımlar atılmaktadır. Ancak bu gelişmenin tek düzeleşme ve bağlamanın yalnızca belli bir yönünü içine alarak oluşma tehlikesi belirmiştir. Gerçek entelektüellerin toplumu bu anlamda ileriye taşıyamaması ve serbest piyasa üretimlerinde pazar kaygısı güdülmesi bunun temel etkenlerindendir. Unutulmamalıdır ki; Anadolu kültürü ve bağlı olarak müziği bir bütündür ve bu bütünün ilerici nitelikli olan her değeri özenle korunmalı, geliştirilmeli ve geleceğe aktarılmalıdır. Kaynak : [-] Erol PARLAK
YORUMLAR
Fetav'ın kültür elçisi Adem Bey...
öz kültürümüze ışık tutan değerli çalışmalarınızdan dolayı bir kez daha kutluyorum sizi...
başarılarınız daim olsun...
saygılar...