- 775 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Demirlerimde kanatlar
Zaman zaman; bazen durduğunda yelkovan yahut göremeyeceğim kadar hızlı koştuğunda...
...Göğüs kafesimin demirlerine çarpar ruhum. Geri çekilir kanayınca ama ikna olmaz demirlerin olduğuna; tekrar, tekrar ve tekrar... Bir kanat ne kadar sert ya da bir demir ne kadar hassas olabilir bilemiyorum. Fakat sanıyorum ki bu kanat çırpışlarındandır içimin acıması. İçim dediysem öyle iç değil, bilmediğiniz, göremediğiniz, farkında olmadığınız bir iç. İçim acıyor diyorsam öyle elin yahut başın acıması gibi değil. İçim acıyor, ruhum çıkmak, ruhum kaçmak, gitmek istiyor; Bulutlara ulaşırım sanıyor (tuhaf).
İçim acıyor dediğimde özgürlük kokusu tüm odayı sarar ama nafile çünkü yelkovan bazen durur, bazen öyle hızlanır ki... Merak etmeyin, her zaman acımıyor içim, sadece... Sadece ruhum ürktüğünde Eminönün’de simit atanlardan ya da göç etmek istediğinde sıcak yerlere... Bazen, bazen de öylesine. Peki, ne yapmalı? Belki de göğsüm, beklemeli kanatlar kırılana dek, derin nefes almalı, etrafa uçuşan tüyleri tek tek yutmalı sessizce. Ama o zaman da ne anlamı kalır bir bedene sahip olmanın: Kanatsız bir kuş hangi kafese yakışır ki? O zaman, belki de Kafesi açmalı ve ruhun uçup gitmesine izin vermeli... Ama boş bir kafes ne işe yarar ki?
Yelkovan sakinleşse dahi bulamam hiç cevabı: ’belki’ler hep ’ki’lere takılır, tökezler, canı acır ama durmaz yürümeye devam ederler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.