- 661 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Alexandra 2
“ Senin küçüklüğüne ne kadar da çok benziyor. Saçları, gözleri, gülüşü, o sıcak kanlılığı, ... Hatırlıyor musun seninde bir matruşkan vardı.”
Sisi, yüzüne doğru sarkan bembeyaz saçlarını sağ eliyle geriye doğru attırdı:
“ Hatırlamaz mıyım. Babacım senin yaş gününde almıştı bana. Sana hediye alırken bana da almış. Sırf ben seni kıskanmayayım diye.”
“ Ne güzelde düşünmüş, o ince ruhlu adam. Adam gibi adamdı o. Babamı hep taklit etmeye çalışırdım. Onun gibi giyinmeye onun gibi konuşmaya, hareket etmeye özenirdim.”
“ Nedense hayat onun gibi insanları hep erkenden aramızdan alıyor.” dedi Sisi, hüzünlenmiş sesiyle, yaşarmış gözleriyle.
Bir türlü uyuyamamıştı. Yatağında bir sağa bir sola dönüp duruyordu. Uyuyamamıştı çünkü aklından çıkmıyordu ki. Acaba bir daha görecek miydi onu? İnsan hiç ilkkez gördüğü kişiye aşık olur muydu? Ne kadarda saçmalamıştı. Tabikide olmazdı, olamazdı. Yattığı yerden doğruldu:
“ Tanrım, yüce İsa aşkına ne olursun onu bir kez daha göreyim.”
Daha önce hiç böyle bir şey hissetmemişti. Acaba yarın yine onunla Kordon’da karşılaşabilir miydi? Heyecanlandı. Kalbinin atışını hissedebiliyordu. Tüm samimiyetiyle ve yakarışıyla “ Amen” diyip sağ eliyle İstavroz* çıkardı. Yatağına uzandı ve gözlerini yumdu. O sırada camiden “Allahu Ekber “ sabah ezanı okunmaya başladı. Hoca ne kadar da güzel okuyordu gecenin sessiz karanlığında ezanı. Sanki Sofi’nin aşkına ithaf ediyordu.
“ Ne kadarda güzel bir gün, öyle değil mi Dimitri? “
Elindeki gazeteyi katalayarak masanın üzerine koydu. Çayından bir yudum aldı:
“ Belkide son güzel günler...”
Dimitri’nin bu cevabı Nikolos’u şaşırtmıştı. Anlam veremedi:
“ Niçin son güzel günler? “
Gazeteyi masanın üzerinden alıp manşet atılmış haberi gösterdi:
“ Osmanlı devri yavaş yavaş kapanıyor.“ dedi kaygılı ve de hüzünlü bir sesle.
I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Limanı’nda demirli Agamemnon zırhlısında Mondros Mütarekesi’ni imzaladı. İstanbul kamuoyu anlaşma hükümlerini ağır buldu, ancak genel bir iyimserlikle karşıladı. Belkide “beterin beteri var” anlayışıyla yetinmek zorunda kaldılar. İmzalanan bu antlaşmanın doğuracağı sonuçları ileride elleri kolları bağlı izleyeceklerdi.
Alexandra sabah kalkar kalkmaz yeni oyuncak bebeğini eline aldı. Bir anne şefkatiyle ona sarıldı ve öptü. Pijamalarını çıkartıp dolabını açtı. Dedesinin ona doğum günü için diktirdiği ve o günden sonra her Pazar günü kiliseye giderken giydiği elbisesini çıkardı. Giyindi ve aynanın karşısında saçlarını taradı.
*Haç çıkarma