- 1318 Okunma
- 8 Yorum
- 2 Beğeni
EN EDEPLİSİNDEN AŞK HİKAYELERİ -5-
Şehzade Berati, Şirin Sultan, Ferhat ve Kerem içeri girdiklerinde papaz efendi , Dürr-i Şahvar Seray Sultan’ın karşısında terim terim terliyordu.
Seray Sultan öfkeyle bağırdı.
-Ulan mercimek kadar aklım var zaten onu da sen felç etme. Bu kızı neye getirdin sen buraya?
-Sultanım anlattım ya bu kızı buraya getirmemi Şehzade Berati istedi.
Şehzade Berati annesine yaklaştı.
-Evet validem ben söyledim. Bu kız, Kerem arkadaşın manitası olurmuş
Mecnun hışımla Kerem’in üzerine yürüdü.
-Ulan alçak Aslı değil mi senin manitan. Benim Leyla’ya da mı iş koydun ulan?
Seray Sultan ve Şehdzade Berati’nin kafası karışmıştı. Seray Sultan Kerem’e sitem etti.
-Evladım ayıp değil mi? İnsan arkadaşının manitasına göz koyar mı hiç?
Kerem de dayanamadı.
-Yahu Seray Teyze . Çeneyi psikopata bağladın. Bi müsaade et biz de konuşalım.
Seray Sultan artık adabı, edebi bi tarafa bıraktı.
-Ulan bana bak bastıbacak. Senin ağzını caart diye yırtar, ayaklarını da ayırırm. Teyze senin anandır. Ben tazecik bir bademim..Bana abla diyeceksin buından sonra tamam mı?
Kerem anlamıştı.
-Tamam Seray Abla..Yahu anlasanıza papaz olacak bu düzenbaz, kızı aslı diye Leyla’yı kakalamaya çalışmış.
Seray Sultan artık Leyla olduğu anlaşılan kızı şöyle tepeden tırnağa süzdü. Sonra ona çıkıştı:
-Kızım sen de iki saattir susuyorsun. Desene ’Ben Aslı değilim, Leyla’yım.’ diye
Leyla, gözleri önünde ve edep içinde cevap verdi
-Ama sultanım, edepli kızlar öyle çok konuşmazlar. Yoksa Osmanlı Memleketinde geçerli değil midir bu kural?
Seray Sultan:
-Olmaz mı kızım? O kuralı koyan zaten bizim atalarımızdır aslında. Ama şimdi konuşman lazımdı. Çünkü az kalsın yanlışlıkla Kerem’e veriyordum seni.
Leyla:
-Farketmez sultanım. Koca olsun da...Ay pardon ağzımdan kaçtı..Ben gidip tevbe istiğfar edeyim müsaadenizle.
Seray Sultan:
-Tamam kızım sen tevbe istiğfar ederken ben Mecnunla konuşayım azıcık.
Leyla odadan çıktıktan sonra Seray Sultan Mecnuna seslendi.
-Gel bakalım buraya Allah’ın şapşalı. Bula bula bu sümsük kızı mı buldun kendine eş diye? Ulan bunun kemikleri sayılıyor be.
-Ya Sultanım sorma...Hep o namussuz ak sakallı dedenin marifetleri. Elaleme ne fıstıklar buldu, bize sıra gelince işte böyle.
-Eee sen bunu alacak mısın yani?
-Elim mahkum sultanım.
-Tamam o zaman kız tevbesini yapsın hemen everelim seni.
Sonra Esrarkeş Recep Paşa’ye seslendi Seray Sultan:
-Paşa sen de hemen Manastıra koş. Aslı denen kızı getir. Onu da Keremle başgöz edelim.
Paşa ’Emredersin sultanım ’ Diyerek çıkınca Seray Sultan Kerem’i ve Şehzade Berati’yi ’Siz çıkın. Papazın kızı gelene kadar dışarıda bekleyin ’ Diye odadan gönderdi. Bu sırada Şirin Sultan yaklaştı annesine.
-Eeee..Ben n’ooolacam?
Seray Sultan şaşırdı:
-Sana ne oldu?
-Ah anacığım ah...Hiç sorma. Kızın Şirin artık eski saf ve tertemiz Şirin değil?
Seray Sultan’ın gözleri büyüdü, büyüdü, rengi kırmızı, yeşil, mor derken sapsarı oldu ve bağırdı.
-Ne oldu? Lekelendin mi yoksa? Dur bakayım nerende?
Şirin Sultan mahcubiyet içinde hani neredeyse yer yarılsa da içine düşse misali -koşarken Ferhat’ın çamurlu çarıklarıyla bastığı - eteğinin ucundaki lekeyi gösterdi. Kızının eteğine bulaşmış o çamur lekesini gören Dürr-i Şahvar Seray Sultan kudurdu adeta.
-Ulan ben sana elbisende tek leke görmeyeceğim demedim mi? Ulan memlekette su yok, Ayşe teyze yok, yumoş yok..Ulan şanzımanlı Arçelik bile daha icat edilmedi. O lekeyi neyle temizleyeceğiz ha?
Şirin Sultan mahcubiyetten erim erim eriyerek cevap verdi.
-Billah benim kabahatim yoktur valide..Bu çocuk kirletti üstümü başımı.
Seray Sultan’ın gözleri Nuri Alço misali bakan Ferhat’a ilişti.
-Ulan sereseri... Berati’nin arkadaşısın dedik seni bağrımıza bastık. Bize bunu da mı yapacaktın? Ne lan bu kızın üstü başı? Söyle bakalım bu lekeyi nasıl temizleyeceksin?
Molla Ferhat bu temizlik konusunu nasıl halledeceğini düşünürken önce Leyla girdi odaya.
Seray Sultan sordu.
-Tevbe istiğfarını yaptın mı kızım?
-Yaptım sultanım.
Sonra Mecnun’a sordu.
-Tamam mı lan..Alıyor musun kızı?
Mecnun kafasını kaldırıp da Leylaya şöyle alıcı gözüyle bakınca ’ Yok aga, Aşk şarabı değil Fransa’nın Bordo şarabı, hatta en pahalı şampanyayı içmiş olsam bile bu kızla olmaz’ Diye düşünmeye başladı ama direkt ’ Olmaz’ Demek de çok ayıp olacaktı. Mecburen kıvırmak zorunda kaldı.
-Sultanım..Ben bulmuşum Mevla’yı, neyleleyeyim Leyla’yı.
Leyla edebini hiç bozmadan cevap verdi:
-Biz de sana çok bayılıyorduk sanki angut. Beni ne Kadılar, Şeyhülislamlar, Müneccimler istedi de varmadım.
Sonra yine oldukça edepli bir şekilde Seray Sultan’ın kulağına eğildi.
-Sultanım o deminki çocuk nerede?
Seray Sultan ’Deminki çocuk’un kim olduğunu merak etti.
-Deminki çocuk derken?
Leyla utangaç bir tavırla cevapladı:
-Ya hani vardı ya...Şehzademiymiş neymiş. Ay çok yakışıklıydı valla.
Seray Sultan’ın zaten tavan yapmış olan sinir katsayısı iyice yükselse de sükunetle konuştu yine de.
-Kızım sen en iyisi mescide kapan..Bir kaç gün yemeden içmeden tevbe istiğfarda bulun. Senin vaziyeti hiç da hayra alamet görmüyorum.
Leyla tekrar sarayın mescidine doğru giderken Esrarkeş Recep Paşa , yanında Aslı olduğu halde içeri girdi. Seray Sultan onu görür görmez hemen emri patlattı.
-Paşa ...Bu Mecnun denen çocuk ’ Ben bulmuşum Mevla’yı, neyleyeyim Leyla’yı ’ dedi...Onu Mevlasına kavuştur bir an önce. İnfazı fazla uzatma..Sana burada ihtiyacımız var.
Mecnun kafasının kesileceğini anlayınca aldı sazı eline söyledi bakalım ne söyledi:
Arabaya taş koydum imanım
Arabaya taş koydum.
Ben bu yola baş koydum imanım
Ben bu yola baş koydum.
Kekliği vakvak, ufak, ufak vak.
Aç kolları sar boynuma , ister öldür ister as.
Velhasılı kelam bu edepli aşk hikayesinde ilk Hakkın rahmetine kavuşan Mecnun oldu. Esrarkeş Recep Paşa cellatlara bile bırakmadı işi. Hemen odadan çıkar çıkmaz kapının önünde aldı Mecnun’un kellesini.
Esrarkeş Recep Paşa tekrar odaya döndüğünde Seray Sultan Ferhat ile Şirin mevzuuna hal çaresi aramaktaydı. Paşa içeri girince ona sordu.
-Paşa söyle bakalım. Bu Ferhat bizim kızı lekelemiş. Bu lekeyi nasıl çıkarırırz?
Esrarkeş Recep Paşa sakallarını sıvazladı. Azıcık düşündü ve ’ Buldum ’ Diye zıpladı.
-Sultanım bu namussuz da su getirsin.
Ferhat sevindi ’ Ulan yırttık yine, bi koşu Suluova’ya gider marketten iki pet şişe suyu kaptığım gibi getiririm. Kız da bana kalır.’ Diye düşünmekteydi. Heyecenla bağırdı.
-Emredin hemen getireyim suyu.
Kerem, Ferhat’ın kulağına eğildi:
-Kanka çıtayı yükseltme...Senin yüzünden bak şimdi bu papaz olacak dümbük benden neler isteyecek?
Ferhat hâla başına geleceklerden habersizdi. Kerem’e ’ Yahu birader, marketten iki pet şişe su da getiremeyeceksek ölelkim bari ’ Dedi.
Seray Sultan sevinçle ayağa kalktı ve Ferhat’a seslendi.
-Sahi getirebilir misin suyu?
Ferhat hemen eğilerek Seray Sultan’ın eteklerini öptü.
-Ben sizi çok sevdim sultanım..Evvelden de severdim biliyorsunuz. Size anne diyebilir miyim?
Seray Sultan ’Afferin koçum benim...Şimdi Paşa sana bir kazma, kürek, bir de balyoz versin...Dooğru dağa çıkıyorsun. O dağı deliyorsun ve dağın arkasındaki suyu şehre indiriyorsun. Tamam mı evlatcığım? Bu leke ancak o suyla temizlenir.’ deyince Kerem eğildi bu sefer Ferhat’ın kulağına.
-Ben sana demiştim kanka. çıtayı fazla yükseltme diye.
Ferhat daha başına gelen felaketin şokunu üzerinden atmadan Esrarkeş Recep Paşa bir elinde kazma ve kürek, öteki elinde bir balyozla içeri girdi ve rahmetli Erol Taş misali hain bir kahkaha attıktan sonra elindeki malzemeleri Ferhat’a verdi. Ferhat son bir ümit yalvaran gözlerle baktı Seray Sultan’a
-Sultanım..Bari bir ekskavatör verseydin. Kazmayla kürekle su mu gelir ulaaannnnn.
Seray Sultan sordu:
-Kepçe operatörü belgen var mı?
-Yoktur sultanım.
-Şansına küs o zaman. Kazma kürekle halledeceksin. Başka şansın yok.
Molla Ferhat çaresiz aldı malzemeleri ve dağa doğru tırmanmaya başladı. Bir yandan da söyleniyordu ’ Ulan ederim böyle işin içine...Kaçıncı asırda yaşıyoruz. Kazma-kürekle dağ delinip de su mu getirilir? Tamam kız fıstık gibi ama biz de insanız ulaaannnn’
Molla Ferhat dağa doğru tırmanışa geçerken Seray Sultan Aslı’ya seslendi.
-Papaz kızı gel bakalım buraya. Sen bu Kerem denen gencin zevcesi olmak istiyor musun?
Aslı masum bir kuğu gibi boynunu bükerek cevap verdi.
-Ben bilmem. Babam bilir.
Seray Sultan kızın edebine hayran olmuştu ama yine de kızdı.
-Kızım, ne demek ’Ben bilmem babam bilir. Keremin koynuna sen mi gireceksin baban mı?
Aslı yine boynunu büktü.
-Ben bilmem. Babam bilir.
Seray Sultan içinden ’ Ulan bizim kızı da bir manastıra kapatmak lazımmış. Bak elin gavuru ne kadar edepli bir kız yetiştirmiş ’ Diye geçirdi ve papaza döndü.
-Papaz efendi haydi sen de uzatma da kızı ver Kerem’e
Papaz efendi içinden ’ Bunu yapmak istemezdim ama bana başka alternatif bırakmadınız ’ Dedikten sonra son kozunu masaya sürdü.
-Sultanım tamam...Aslı’yı Kerem’e verecem ama bir şartım var. Aslı’nın gelinliğini ben dikecem.
Seray Sultan tam da ’ Sen gelinlik dikmesini de mi biliyorsun ?’ Diye soracaktı ki Aslı kendisinden hiç beklenmeyen bir çıkış yaptı.
-Benim gelinliğim Victoria Secret olmazsa zinhar giymem...
NOT: BEN BURAYA NORMAL BİR GELİNLİK RESMİ KOYUYORUM. VİCTORİA SECRET’İ NASIL KOYARSIN ARKADAŞ? ADAMI SİTEDEN KOVARLAR. AMA YİNE DE MERAK EDEN GOOGLE AMCAYA YAZSIN ’ VİCTORİA SECRET GELİNLİKLERİ ’DİYE VE MODELLERE BAKSIN.
YORUMLAR
hocam resimdeki gelinlikde gayet güzel vikdorun gelinliğine gerek yokki hikayemi bu bölümde ben olayın kahramanlarını birbirine karıştırdım mecnun allahın rahmetine kavuştu şey kavuşturuldu ferhatın kepçe operatör belgesi yoksa olanını bulsalarmış zavallıyı ne diye kazma kürekle uğraştırıyorlarki yine harikaydınız kaleminize sağlık saygılarımla salamlar