Hüzün...
Menekşeler solmak üzere. Küçük tomurcuklarından yağmuru izliyoruz toprağımız nemli. Sigaramız dumanlı. Hatırımdaki ağlayan kadınları özlüyorum. Bir sessiz şarkı geçiyor ses tellerimi titrete titrete gırtlağımdan...
Sende başını alıp gitme ne olur. Ne olur tut ellerimi....
Yağmur yağıyor, biz izliyoruz. Hüznümüz, mor çiçeğine yatmış menekşemle yeşillerde seyreylerken bir evin bacasından çıkan siyah dumanı. Beyaza bürünmüş erik ağacının dalları, çarpacak gibi rüzgara. Biraz ekmek içi koydum serçeler için pencerenin kenarına. Serçeler... Daha çok sevdiğim bütün kuşlardan. Martılardan bile. Küçük gagalarına büyük parçalar kapıp uçtular, çırparak hayran hayran baktığım kanatlarını... Boş salıncaklar ıslanmış, yazın neşeli kahkahalarla dolan masa yine boş. Çardağı bir asma dalı dahi sarmamış.... Yeni yeni yaprak vermiş akasya. Söğütler salınıyor yamaçlarda... Karşı tepedeki yeşil evin 18 camında da hayat belirtisi yok. Ne bir çocuk uzanıyor camından, ne de bir tül kıpırdıyor rüzgardan. Bense inadına açtım sonuna kadar bütün örtülerini hayatın. Burada hayat var dercesine ıslık çaldım dikip gözlerimi ufka. Gülen yanına geçtim dünyanın. Bir nefeslik de olsa, az sonra sızlayacak olsa da ruhumda bir yer güldüm dudak ısırtırcasına bütün somurtkanlara.
Bir yerlerde ölenler için, bir yerlerde üşüyenler, terk edilenler, ağlayanlar, aç çocuklar için, sevgisiz yerlerde yaşayanlar için, savaşların ortasında çaresiz kalmışlar için, umutla bir çıkar yol arayanlar, cesaretsizler için, yarınlarını bilenler için; bugün durdukları yerden hoşnutsuzlar için çokça. Ağladım gözü yaşla tanışmamış merhametsizlere inat kara, mavi, yeşil, ela gözler dolusu...
Tam da Gitmeliyiz derken bir şarkı, gitmeliyiz düşlerimiz hala sıcakken... Gitmeliyiz, kendi sularımıza dönmeliyiz. Gidesim var kendimden. Kendimden yol alasım bir mavna atıp denize. Şemsiyesiz kalmak istiyorum tam da şimdi, yağan sular süzülsün saçlarımdan. Bir rüzgar alıp gitsin beynimdekileri tam da şimdi. Tam ortasında kalmalıyım bir boranın, parçalanmalı üzerinde durduğum her şey. Tam da şimdi susmalı kulağımdaki feryatlar... Kendimden çıkmalıyım yola. Şuursuz, duygusuz ve huzursuz da biraz. Bir sazın telleri olmalıyım tam da şimdi. Parmakların değmeli ki kendi içimde çırpınsın sesim. Sabahlara büyüsün çocuklar uyusun bir hüzün şarkısıyla akşamlara... Ben döneyim kendime bir yangının içinde.
Bir kuşun kanadına taktım sevdayı. Uç dedim bakma bana. Sen ver kanatlarını rüzgara benden geçti... Koşacak kudrette değilim, uçamam da yok kanadım. Yaram eski, çok kanadım...