- 1246 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BAŞAKTIM DEĞİRMENDE ÖĞÜTÜLDÜM UN OLDUM 10
Kıbleteyn Mecit’i
Yine sabah erkenden kutsal yerlere gezimize başladık. İlk durağımız Uhud savaşının yapıldığı yerdi. Savaş alanı alabildiğine düz bir meydan ve arkasında küçük bir tepe daha da arkalarda dağlar vardı. Hocalarımız savaş hakkında bilgi vermeye ve savaşı anlatmaya başladı. Gördüğümüz tepe okçular tepesimiş. Peygamber Efendimiz(SAV) o tepeye 70 çok iyi okçu yerleştirmiş ve benden işaret gelmeden tepeden ayrılmayın diye emir vermiş. Peygamberin ordusu 300 kişilik kafirlerin ordusuda neredeyse on misli varmış.
Savaşa cihad etmek isteyen bir çok İslam ve Peygaberimiz aşığı sahabi mücait varmış. Bir topal sahabide savaşa katılmayı çok istiyormuş ama çocukları katılırsa savaşamaz ölür diye izin vermiyorlarmış. Topal sahabi ne dese çocuklarını ikna edemiyormuş. Sonunda Efendimize gitmiş ve savaşa katılmak istediğini söylemiş ama Efendimiz onu incitmeden savaşa katılmak için uygun olmadığını söylemiş. Adam Efendimize’’Eğer ben savaşa katılırsam ve şehit olursam cennette yine topalmı olacağım’’ diye sormuş. Muhammed Mustafa(SAV) ‘’cennette bütün uzuvların tam olduğunu eksiklik olmadığını’’ söylemiş. Topal sahabi Efendimize ne olur benide savaşa alın diye yalvarınca Muhammed Mustafa (SAV) onuda savaşa almış. Adamtopal bacağına rağmen kahramanca savaşırken şehit olmuş.
Onbeş yaşında iki genç sahabide savaşa gitmeyi çok istiyorlarmış ama Efendimiz yaşları çok küçük diye savaşa almak istemiyormuş. Diğer saabiler çocuklardan birinin çok güzel ok kullandığını söylemişler. Çocuğunda ısrarlarına dayanamayıp savaşa katılabileceğini söylemiş. Diğerçocuk buna çok üzülmüş, arkadaşı cihad edecek ama kendisi cihad edemeyecek şehit olamayıp o yüksek mertebeye erişemeyecek diye çok üzülüyormuş. Efendimize gidip kendisininde arkadaşını güreşte yendiğini ve onuda almasını ağlayarak yalvarıyormuş. Efendimiz çocuğun gözyaşlarına ve Allah için savaşma arzusuna hayran kalmış ve iki genç saabinin güreş tutmasını söylemiş. İki arkadaş güreş tutmuşlar ve söyleyen daha güçlüolduğu için okçu arkadaşını yenmiş. Hz Muhammed Mustafa (SAV) çocukların ikisinide savaşa almış ve şehit olmuşlar şehitlik şahadetinden içmişler.
Savaş başlamış ve Muhammedin ordusu az kişiyle düşmanı yeniyorlarmış. Okçular tepede aşağıya inmeleri için işaret bekliyorlarmış. Kafirler kaçarlarken birçok zırh ve savaşaletleri bırakmışlar. Okçulardan bir kısmı ganimete göz dikmiş ve aşağıya inmak istemişler. Diğerleri Efendimizden işaret gelmediğini ve kalmaları gerektiğini söyleselerde dinlememişler. Okçuların ganimet meraklısı olanlar aşaığa inince düşman arkalarından dolanmış ve Muhammedin ordusunu çember içine almış.
Hz Muhammed Mustafaya benzeyen Musab Bin Umeyr sancağı aldığı gibi ileri atılmış. Kafirler onu efendimiz sanıp sancağı tuttuğu kolunu biçmişler, sancağı diğer eline almış bu sefero kolunuda biçmişler. En sonunda da mızrakla ve kılıçlarla delik deşik etmişler. Bir an Hz Muhammed Mustafanın öldürdüklerini düşünmüşler. Musab Bin Umeyr’in öldüğünü görmeyen Peygamberimiz(SAV) elinde kılıncla onu görmüş ve ona seslenmiş. Musab Bin Umeyr olduğunu sandığı sahabe ‘’Ben Musab Bin Umeyr değilim’’ demiş. O zaman anlamışki Efendimiz melekler yardıma gelmiş.
Vahşi, Hz Hamza’nın Bedir savaşında öldürdüğü Tuayme’nin kardeşinin oğlu olan Cübeyr bin Mutim’in kölesi idi. Ebu Süfyan’ın hanımı Hind de, babasının ve amcasının intikamı için, Vahşî’ye mükâfat vâd etmişti. Vahşî, Uhud’da taş arkasına pusuya girip, yalnız Hz. Hamza’yı gözetirdi. Hz. Hamza sekiz kâfiri öldürüp, saldırırken, Vahşî mızrağını atarak, onu şehit etti. Sonra gidip Ebu Süfyanın hanımına haber verdi ve Hind Hz Hamza’nın çiğerini söktürmüş ve yemişti. Hamza’nın gözlerini oydurmuş,kulaklarını, burnunu kestirmişti.
Amcasının hunarca öldürüldüğünü gören ve naaşının başında onun için üzülen Peygamberimiz yinede Vahşiye lanet okumuyordu. Bunun sebebini soran sahabelere ‘’Onları kolkola cennete girerken gördüm’’ demişti. Daha sonraları Vahşiyi İslama davet ve tövbe etmesi için ayet indi. Hz Muhammed Mustafa bu durumu Vahşiye bildirdi, Vahşi ise ‘’Ben çok sevdiğin amcave bir çok müslümanı öldürdüm senin rabbın benim tövbemi kabul etmez’’ diye cevap gönderdi. Yine vahiy indi ‘’Deki: Benim Rabbim herkesin tövbesini kabul eder’’. Efendimiz yine Vahşiye haber gönderdi ve böyle birkaç haberleşmeden sonra Vahşi tövbe edip Müslüman oldu.
Efendimiz Vahşi’yi her gördüğünde amcası Hamza aklına geliyor onun hunharca öldürülmüş naaşı gözlerinin önüne geliyordu ve Vahşiden soğuyordu. Bir gün Vahşiye ‘’Seni her gördüğümde amcam Hamza aklıma geliyor,çok üzülüyorum ve senden soğuyorum mümkünse bulunduğumuz mescidlerde sohbetlerde gözüme gözükme’’ demiş. Ondan sonra Vahşi Peygamber Efendimizin gözüne gözükmemeye gayret etmiş ve bu onu çok üzüyormuş. Sonunda dayanamayıp Müslüman ordusunun başına geçmiş Cihada gitmiş çok savaşlar kazanmış ve şehit olmuş.
Uhud savaşında efendimizin yanağına bir mızrap gelmiş, miferini delip yanağına saplanmış, düşmanlar Resûlullah Aleyhisselama kadar yaklaşmaya yol buldular ve attıkları okları, taşları rebaiye dişine isabet ettirdiler. Peygamberimiz Aleyhisselamın rebaiye dişi kırıldı, dudağı ve yüzü yaralanıp kanadı. Kan yüzüne akmaya başlamış. Ebu Ubeyde b. Cerrah, Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzüne batan miğfer halkalarından birisini dişiyle çekip çıkardı, kendisinin ön dişi de çıktı. Öteki halkayı çıkarırken de bir dişi daha çıktı. Bunun için kendisinin ön dişlerinden ikisi eksikti.
Uhud savaş meydanından Uhud da şehit düşmüş sahabelerin mezarlarının bulunduğu kabristanı ziyaret ettik,hemen yakınındaki Hz Hamza’nında kabrini ziyaret ettik ve orası Kabe kokuyordu. Hocamıza Kabe koktuğunu söylediğimde o da evet kabe kokuyor dedi. Savaşta şehit düşmüş sahabeler ve Hz Hamza geldi o zamanda yaşayıp bende şehit mertebesine yükselip orada yatmayı istedim.
Gezimiz Kıblateyn yani iki kıbleli mescite idi. Hz Muhammed Mustafa (SAV) Meidneye göç ettikten sonra 16 ay kıblesi Kudüs deki Miraca çıktığı Mescid’i Aksa’dı. Efendimiz kıblenin Mescid’i Haram yani Kabe olmasını çok istiyordu. Bir gün dört rekatlı namazı bu mescid de kıldırırken ilk iki rekatını Mescid’i Aksa kıblesi olarak kıldırdıktan sonra vahiy gelmiş ‘’yönünü Kabeye çevir, artık senin kıblen Kabedir’’ değince. Efendimiz Resulumuz, mescidin diğer tarafına dolanıp kıblesini Kabe yapmış ve son iki rekatıda öyle kıldırmış. Ondan sonra bu mescidin adı Çift kıbleli Mescid olmuş.
Mescid’i Aksa’yı Hz Süleyman Peygamber ince işlerini ve bir çok işlerini cinlere yaptırmış. Süleyman Peygamber hayvanlarla ve cinlerle konuşur onlara hükmedermiş. Mescit’i de cinlere yaptırırken isyan etmesinler diye başlarında beklermiş. Bir gün asasına dayanıp beklerken ölmüş ama yere yığılmamış asasına dayalı şekilde kalmış, cinlerde ölmedi zannedim mescidi yapmaya devam etmişler. Ta ki kurtlar asasını kemirip asa kırılıp Süleyman peygamber yere yığılana kadar zaten mescid de bitmiş.
O gün epey yorulduk, otele dönünce ben Mescit’i Nebevi’ye gideceğimi gelmek isteyen varmı diye hacı annelere sordum. Gelmeyeceklerini çok yorulduklarını dinleneceklerini söylediler. Siz bilirsiniz değip gittim, ibadetimi yaptım birkaç saat sonra otele geri döndüm. Benim hacı anneler dinlenmiş ve alışverişe gitmek istediklerini ve götürmemi istediler. Bende ‘’Size mescide gelin namaz kılalım dediğimde yorgunuz gelemeyiz dediniz, alışverişe gelince maşallah yorgn olmuyorsunuz. Size bu gün alışveriş yok şimdide ben yorgunum. Yarın alışverişe gideceğiz’’ dedim. İlk kez o zaman sinirlerime hakim olamayıp biraz kızdım. Sebebi biz oraya ibadete gitmiştik, alışverişe değil. Elbette alışverişte yapacaktık ama asıl vazifemiz ibadetti. Kadın milleti işte alışverişe gelince bütün yorgunlıkları bitiyor.
Ertesi sabah hurma bahçesine gittik. Yolda giderken ağaçlar görüyor ne ağacı olduğunu bulmaya çalışıyorduk. Palmiye ağaçları gibiydi,palmiye diyorduk, muz ağacı diyorduk. Meğer onlar hurma ağacıymış. Her tarafın kuraklıktan sıcaktan kuruduğu hatta kayaların bile yarılıp kapkara olduğu bu yerde, hurma bahçeleri yemyeşildi. Çok şaşırmıştım, yerler çemyeşil ottu ama etrafta dere, çay, göl olmamasına rağmen toprak ıslaktı. Hocalarımız Kurandan hurma ile ilgili ayetler okudu, ‘’Sen (Reselullallah) hurma ağaçları dik ben altından nehirler geçiririm’’ buyuruyordu. Evet sanki altından nehirler geçiyordu. Hayatımda o günkü kadar çok hurma yememiştim, hurmalarımızda aldık ve otelimize geri döndük.
Yarın zorlu bir gün olacak alışveriş günü. Sabırla sınandığım gün, Rabbim bana sabır ve güç versin.