- 874 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK, YERYÜZÜNÜ VE GÖĞÜ IŞIĞA BOYAR
Türkiye`yi etkisi altına alan aşırı sıcaklar insanları evden çıkamaz hale getirdi. Ekolojik dengedeki değişiklik ve aşırı sıcaklar insan psikolojisini de bozuyor. Aşırı sıcakların bireylerde bazı olumsuz davranışlara yol açmasının yanında insanları gevşettiği, biraz uyuşturduğu gözle görülür derecede. Hangimiz sıcaklarda enerjimizin arttığını anımsarız?
Öyle ki, iş yapmak istemez ve canımız bir şey de çekmez, iştahsızlık ise başlıca fizyolojik tepkimizdir. Ancak belli zamanlarda, belli gerginlik anlarında aşırı ısının bir de öbür taraftan baktığımızda, nöro psikolojik sorunları da beraberinde getirmekte aşırı sıcaklıklar. Bu sorunlar;
Alınganlık…
Etkiye ve tepkiye açık bir ruh hali ile yanlış algılamalar…
Gerginlik ve sinirlilik belirtileri ise daha baskındır aşırı sıcaklarda. Hatta cinsel uyarılmaya her an hazır bir ruhsal anatomi de çizmek mümkündür, nedense. Aman dikkat, kamu araçlarında sıklıkla tesadüf etmekteyiz anormal sapkınlıklara. Benim asıl bahsettiğim şair ruhların sıcakta kurdukları ve yolculuklarındaki düşsel ziyafetleriydi.
Hani adı sevgi olan…
Hani adı huzur olan…
Hani adı dostluk olan…
Hani adı insanlık olan…
Doğaya bir içten gözlem yapabilsek, eminim ki o anlarımızda ve sonrasında biz insanlara bahşedilen tüm güzel şeylerden soyutlanıp, kendi karanlığımıza çekilmeyeceğiz. Bu bir seçim tabi ki…
Karanlığı seçmekte bizim tercihimiz de o ışıklı yaşama ulaşmak ve bize bahşedilen güzellikleri yaşamak da yine bizim seçimlerimizdir. İster aydınlığı seçeriz istersek karanlığı seçeriz değil mi?
Oysa mutlu olmakla kendi içimizde aşarız önce. Sevgiye, aşka, dostluğa ve her güzel pozitif duyguya kanat çırparız kendi içimizde. Hangimiz sabahları aynaya bakıyoruz? Baktığımızda ne görmekteyiz?
Gülümseyen bir yüz mü, yoksa asık ve aksi bir yüz mü?
İşte yaşama merhaba demek elimizde. Başlangıcımız gülümsemek olmalıdır o aynaya mutlulukla. Beyinlerimizi neden hapishaneye çevirelim? Neden o hapishanede tutsak edelim kendimizi?
Tüm hayal kırıklıklarımızın gölgelerinden çıkıp, çevresini tuğlalarla ördüğümüz mutsuzluk ve hüzün duvarlarına bir tekme atıp dışarıdaki sevgiden nasibimizi almamız gerekiyor. Evet, aradığımız ve eksikliğini duyumsadığımız sevgi her yerde. Yeter ki bakmasını bilelim. Kendi benliğimizde bu sevgiden payını almış durumda aslında, dönüp bir baksak o sevgi yerli yerinde durmakta. Hem de bitmez tükenmez bir enerjiyle. Onu yeter ki fark edip, hapsettiğimiz yerden doğru bir yönlendirmeyle ışığa ulaştıralım.
İşte kurtulmanın tek yolu o sevgide. Hem de koşulsuz sevebilmekte…Tabi yanı sıra güven duygusuna da sarılmamız/tutunmamız gerekiyor. O güven anahtarı elimizde olmalı. Sizleri seven-sizlere değer veren ve sizleri önemseyen kişileri seçip tüm içinizdeki o doğal sevgiyle yoğunlaştıktan sonra…
Kimi kez yürek yangınları olmadan da sol yanımız sızlar ve hissedilir o sıcaklıklar. Aziz Nesin’in “Hepsi Aynıydı” adlı şiirinde de açıkça ifade ettiği gibi; fark etmiş içindeki asıl sevginin varlığını ve gücünü.
Kaç sevgiliyi sonuncu saydıysam
Hepsi de aynı kadındı
Bilmiyorlardı kendilerini
Ama ben biliyordum
Çünkü hep aynı bendim.
Sevginin bilinç altından dışa yansıyan görüntüsünü şiir diliyle adeta resmetmiş bir veda gibi hüzünle dokumuş.
Kaç kadını seviyorum dedimse
Hepsi de aynı kadındı
Bilmiyorlardı birbirlerini
Ama ben biliyordum
Çünkü hepsini seviyordum.
Son dizelerinde sevgiden uzaklaşıp, ihanetin sevgiye attığı çelmeyi ve yüreğinin nasıl acıdığını, yanık türkü tadında, yürek sızısını dokumuş.
Kaç kadın ihanet ettiyse
Hepsi de aynı kadındı
Bilmiyorlardı kaç yaram olduğunu
Ama ben biliyordum
Çünkü vurulan hep bendim.
Nazım Hikmet bir şiirinde aşırı sıcaklardan bunalınca sevdiğine şiir diliyle yüreğinin arzularına salıvermiş rehavetin tutkuya dönüştüğü anlarında…
“Bu sıcaklarda seni düşünüyorum
çıplaklığını
boynunu bileklerini
minderde ak bir kuş gibi yatan ayağını
senin söylediklerini.
Bu sıcaklarda seni düşünüyorum
bilmiyorum aklımda en çok kalan ne
gözümün önüne gelen
boynun mu bileklerin mi
çıplak ayağın mı
bana benim olurken söylediklerin mi?
Bu sarı sıcaklarda seni düşünüyorum
bu sarı sıcaklarda bir otel odasında seni düşünüp
yalnızlığımı soyunuyorum
biraz da ölüme benzeyen yalnızlığımı.”
Şiirin son mısralarında hüzün dokurken şairimiz, aslında bir yerde de gerçeğe dokunmadan yapamamış. “Biraz da ölüme benzeyen yalnızlığımı.” Derken belki de en doğrusuydu yaşamın gerçeği.
Çünkü,
Yalnız doğduk ve yalnız ölüme gideceğiz.
Ne dünü ne de yarını düşleyip gam mı çekeceğiz?
Şimdi duruyor bak!
O halde “şimdiyi” en güzelini sevgiyle/aşkla yaşamak gerek. Ancak o zaman sevgi ve ışıkla boyanır ruhumuz. Sanırım bu konuda A. Negri beni destekliyor evrene yansıttığı şu asil sözleriyle:
“Aşk, yeryüzünü ve göğü ışığa boyar.”
Emine Pişiren/Edremit Akçay
07.2010