- 1203 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NÛR OLUP YÜKSELDİ TA SİNESİNDEN ZULMETİN
............................ İnsanlığımız nereye gidiyor...?
.......Çağlar boyunca, üzerinde yaşadığımız dünya nice vahşetlere şahitlik yaptı. Bu insanlıktan mahrum kalan yaratılmışlar, (KALUBELA) da yüce Rabbimize vermiş oldukları sözleri, dünya’ya geldiklerinde unuttular. Çeşitli kavimlere mensup olan insanlar, melekleri dahi hayretler içerisinde bırakan vahşet, isyan, fuhşiyat bataklığında nefslerinin esiri olup, yaratan’ı unutup, yaratılış gayesine uymayan fiilleri işlemeye devam etmişlerdir.
.......Âd kavmi ; Yüce rabbimizin hiçbir kavme vermediği gücü kuvveti verip yeryüzünde iskan ettiği bu kavmin insanları çok uzun boylu ( 3 Metre) olup güçlü kuvvetli idiler. Kayaları oyup, kendilerine barınaklar yaptılar. Güçlerine güvenip, isyankâr oldular. Kendilerine gönderilen nebi’leri aşağıladılar, horladılar, dışladılar. Her türlü kötülükleri sinelerinde barındıran bu kavimler, nihayet yüce yaratanın emriyle helâk oldular.
........Bu güçlü, kuvvetli kavmin insanları, öyle azgınlaştılar ki, dünya yüzünde hiçbir canlı onlara zarar verecek güçte değildi. Barınaklar yaptılar kayaların en yükseğine, muhkem kaleler gibiydi evleri....! Helak edilecekleri gün gelip çattığında, Yüce yaratan tarafından görevlendirilen melâike ; Bir sayha...,Hhepsi güvendikleri barınaklarında yok edildiler.( yüksek frekansda yayılan bir ses dalgası )
.......İşte azgınlık yapan kavimlerin akibeti, biz insan nesline ibret olması gereken bir vesika, Yine insanoğlu, asırlar sonra aynı azgınlığa düştü. Arapyarımadası ; Son peygamberin zuhur etme vakti yaklaştığında, Mekke’de haşimoğullarından, abdülmuttalıp soyundan, geleceğin peygamberinin babası Abdullah, bir akşam üzeri kâbe’nin bulunduğu yerden evine doğru giderken, önüne bir kız çıkıyor ve Abdullah’a ; "Ya Abdullah beni alır mısın ?"diye soruyor. O yüce peygamberin babası olma şerefine nail olacak insan, biraz da utanarak Anneme, babama söyleyeyim, onlar uygun görürse, der.
........Aradan bir zaman geçince Abdullah bu konuşmayı unutur.Anne ve babası uzak akrabalarından medine’li beni zehra kabilesinden Âmine hanım ile söz keserler, düğünleri yapılır ve evlenir. Yine birgün yoldan geçerken, aynı kız karşısına çıkar ve Ya Abdullah annene, babana söyledin mi..? der. Abdullah o kızı görünce konuşmasını hatırlar, Anneme, babama söylemeyi unuttum. Şu anda Amine hanımla evliyim der. o kız ise Abdullah’ın yüzüne dikkatlice bakar, daha önce gördüğü parlak ışığı şimdi göremiyordu. Nübüvvet nûr’u evlendiği kadına geçmişti, yani İki cihan serveri peygamberimizi yüklenmişti. Bu kız ; büyük bir yahudi aliminin kızıydı. Babası tevratta gördüğü emmareleri kızına bildirmişti. bu kız da bu nûru Abdullah’ın alnında parlar görünce, ahirzaman peygamberine ben anne olayım diye çabalamıştı. Ya Abdullah ahirzaman peygamberinin annesi olmak, o mutlu kadına nasipmiş der; dünya-ahiret sen benim kardeşimsin artık.
.........Peygamberimizin doğum gecesi, zuhur eden alâmetler ; İranda yüzyıllardır sönmeden yanan, mecusîlerin taptığı ateş o gece söndü. Azgın bir kavmin kralı olan kisranın sarayı yerle bir oldu. Gökteki yıldızlar o gece daha bir parlak göründü yeryüzünden. Peygamberimize nebîlik bildirildiğinde, Arap Yarımadası’nın durumu insanlık açısından bir vahşet örneği sergiliyordu. Şaraplar su niyetine içiliyordu. Elleri ile yaptıkları putlara tapıyorlardı. Hubel, lat, uzza, büyük tanrılarıydı onların. Ticarette güçlü olan zayıf olanın hakkını bilerek gasp ediyordu. Hele kadınların hali çok kötüydü. Kadın, anne olsun,eş olsun,evlât olsun, kardeş olsun, köle olsun, cariye olsun. Erkek kadına bir meta gözüyle bakıyordu. Koca ; karısını, kızını, annesini, köle cariyesini para karşılığı istediği kişiye satabilyordu. Oğlu annesini satabiliyordu. Bu dönemde Peygamberimiz, bu sapık kavme doğru yolu anlatmaya başladı. Dört halifeden biri olan; Ömer-ül hattab ; kureyşliler gibi yaşıyordu. Şarap içiyor, puta tapıyordu. Güçlü kuvvetli idi, herkes çekinirdi ömerden. Kız evladı olmuşsa o dönemde bu sapık kavmin insanları, utanç sayarlardı kendilerine kız çocuklarını. Ömer’in de bir kız çocuğu dünyaya gelir, utancından evinden dışarı çıkamaz, kimsenin yüzüne bakamazdı. hanımının karşı çıkmasıyla kız çocuğu iki yaşına gelinceye kadar çocuğu görmedi, içinde hiçbir sevgi yoktu evladına karşı, ar sayıyordu kendine. Böyle güçlü, kuvvetli bir insanın nasıl olurda kızı olurdu. En sonunda dayanamayıp bir gün kız çocuğunu kucakladı çöle doğru gitti. ve akşam eve kucağında evladı olmadan geldi. Yüreği o kadar katılaşmış ki bir insan bunu nasıl yapardı, canı, evladı, kanı diri diri gömülmüştü çölde...!
.........Zamanı gelip te Yüce rabbim o katılaşmış yüreği pamuk misalı yumuşatmış ve 40. müslüman olarak kelime-i şehadet getirerek müslümanlığı seçmişti. İslâmiyeti seçtikten sonra, yumuşayan kâlp o kız çocuğu için, diri diri çölde toprağa gömdüğü yavrusu için günlerce ağladı, gözyaşı döktü, tövbe etti. Peygamberimiz Ömer’in cennetle müjdelendiğini söylediği güne kadar ağladı. Daha sonra Hz. ömere sorduklarında ; Toprağa nasıl verdiğini gözlerinden yaşlar boşanırcasına ağlayıp, Ben yavrumu Gömmek için çölde çukur kazarken çıkan tozlar elbisemi batırmıştı, kızımı kucağıma aldığımda o biraz sonra bu taş kalpli baba tarafından diri diri toprağa verileceğini bilmiyordu. Babaya sevgi emmaresi olarak minik elleri ile tozları silkeliyordu. Sakalıma karışan toprakları temizlemeye çalışıyordu......!
.........Bu Hz ömer, Adaletin timsali olarak yıllarca islâmiyete hizmet etmiştir. ve o gözyaşları ölünceye kadar minik kızı için akmaya devam etmiştir. Adaletle hükmetmiştir. Yüce ALLAH hepisinden razı olsun,bizleri de onlardan ayırmasın.
......................... İSLÂMİYYET,
.........NÛR OLUP YÜKSELMİŞTİR TÂ SİNESİNDEN ZULMETİN.