- 9977 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
AŞIK YAŞAR REYHANİ
Âşık Yaşar Reyhanî (1932–2006)
“ Halk Şiiri Zincirinde Bir Halka”
Sait KÜÇÜK
Araştırmacı Yazar
Doğu Anadolu Halk Âşıklarından Yaşar Reyhanî yaşamını sürdürdüğü Bursa’da vefat ederek dünyadan göçtü. Âşıklar camiasının ve Türk milletinin başı sağ olsun.
1990 yılında Erzurum’dan göç ederek Bursa’ya göçmüştü. Göç nedenini ise “Gidirem” adlı türküsüyle açık bir şekilde ifade etmiş halka duyurmuştu. Erzurum’un Hasankale ilçesinin Alvar köyünde 1932 senesinde dünyaya gelen Reyhanî, Bursa’nın Yıldırım ilçesinde ki evinde 10 Aralık 2006 Pazar günü vefat ederek Hakkın rahmetine kavuştu. Asıl adı Yaşar Yılmaz, mahlası Reyhanî. Rabia Hanım ile evli olup Mansur, Meryem, Yasemin, Leyla, Yüksel, Ozan ve Hülya adında yedi çocuk babasıydı.
Konya Âşıklar Bayramı’na sürekli katılan Yaşar Reyhanî, başta Nihani, Cevlani, Cemal Hoca, Huzuri gibi âşıklardan usul ve gelenek öğrendi. Kendinden önce yaşamış olan Sümmani, Emrah, Şenlik, Hıfzı gibi âşıkların şiirleriyle beslendi.
Ömrü boyunca sazıyla düğünlerde, derneklerde, konserlerde yer aldı. Yarışmalarda birçok ödül kazandı. Doğu Ozanları Derneği Başkanlığında bulundu. ABD’nin Michigan Üniversitesinde katıldığı bir konferanstan sonra kendisine fahri öğretmenlik unvanı verildi.(1)
Reyhanî’nin şiirleri çeşitli dergi ve gazetelerin yanı sıra “Alvarlı Reyhanî (1962), Böyle Bağlar (1966), Kervan (1988), Âşık Yaşar Reyhanî (1977) gibi kitaplarda yayınlandı.
Yazdığı şiirler, yaktığı türküler ve yaptığı atışmalarla dikkat çektiği kadar düzdüğü hikâyelerle de adından sıkça söz ettirdi. Özellikle kahvehane ve çeşitli toplantılarda anlattığı hikâyelerle büyük beğeni toplayan Yaşar Reyhanî, plak ve kasetlerinde de kısa halk hikâyeleri seslendirdi. Hikâyeciliği Behçet Mahir, Fazıl dede ve Nalbant İshak gibi isimlerden öğrendiğini değişik söyleşilerinde dile getiren Reyhanî’nin, kendi yazmış olduğu ve kasetlere okuduğu Emrah ile Selvi, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Ferhat ile Şirin, Ali İzzet, Varaka ile Gülşah, Necip ile Telli, Asuman ile Zeycan gibi ve Zaloğlu Rüstem gibi hikâyeli halk türküleri bulunmaktadır. (2)
Sanatı Hakkında Değerlendirme
Yaşar Reyhanî, sanatını saz çalmaya ve şiir yazmaya başladığı yıllardan itibaren geliştirip büyük ozanlar kervanına katılma gayretiyle çalışarak geliştirmiştir. Hedefi geleneğin bütün icaplarını öğrenmek, şiirleriyle belgelemek ve yarınlara aktarmak olmuştur. O sıradan bir isim bırakmak niyetinde olmadığı için kelimeleri kerpiç gibi yan yana ve üst üste işlemesiz, motifsiz, süssüz bir şekilde yığarak şiir yazmayı değil, içi dolu kıtalar, imge yoğunluğu kazanmış mısralar, çarpıcı, kalıcı şiirler yazmayı tercih etmiştir. Bunu bir çok şiirinde başarmıştır. Yazmış olduğu pasif şiirlerin yanı sıra çok güçlü eserler ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra Erzurum ve Kars Âşıklık Makamları’na yeni halkalar eklemiştir. Her ne kadar Erzincanlı Davut Sulari, İsmail Daimi, Sivaslı Muhlis Akarsu gibi makamlar üretememişse de kendine ve Erzurum/Kars Âşık Makamlarına özgü ve o makamların üzerinde makamlar yaparak beğenimize sunmuş ve belleklere yerleştirmiştir. Bu noktada belirtmek gerekir ki iki yıl önce kaybettiğimiz Karsı Âşık Murat Çobanoğlu bunu başaramamıştır. O öldüğünde Televizyon kanallarında bir iki âşık onun bir iki makamını söyleyerek yetinmiştir. Çünkü çok sayıda ve başarılı makamlara imza atamamıştır. Ama Yaşar Reyhanî’de bunun farklılığını ve zenginliğini görmekteyiz. Yaşar Reyhanî’nin anısına düzenlenen Televizyon programlarında onun birçok eserine ve makamlarına dinleyerek şahitlik ettik. Ürettiği makamlar arasında: Erzurumlu gelin düştü aklıma, Umut dağı aşılmıyor, Hayatımı zindan eyleyen kadın, Bahar gelsin şu dağlara gideyim, Aman gazeteci gel bizim köye, Demedim mi gönül kalkıp yürüme, Bir muhannet yâre gönül bağladım, Öz canımdan çok sevdiğim Erzurum, Gözüm yummuş gafletinen giderken, Behey rüzgâr gider isen canana söyle beni gibi mısralarıyla başlayan eserlerini sayabiliriz.
Yaşar Reyhanî’nin şiirlerine değinecek olursak, gençlik yıllarında yazdığı şiirler onun sanat gücünü ortaya koymaktadır. Edebiyatçılarda Reyhanî’nin şiir gücünü fark etmiş ve çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlamışlardır.
1950 li yıllardan itibaren Doğu Anadolu’ya sanatını icra etmek için çıkan Yaşar Reyhanî Kars’a, Kağızman’a sık sık uğramaktadır. Bu gezileri sırasında Kağızmanlı Cemal Hoca’yı ziyaret eder onun şiirlerini okur, esinlenir. 1964 yılında sanatını icra etmek için vardığı Kağızman’da Ortaokul Müdürü/Edebiyat Öğretmeni olan Halk Bilimci Nejat Birdoğan ile tanışır. Ona şiirlerinden örnekler verir. Nejat Birdoğan Hoca Kağızman’da yayın hayatını başlattığı Su adlı Edebi Gazete’de “Bir Genç Ozan Reyhanî” başlıklı yazı ile Reyhanî’yi tanıtır ve şiirlerinden örnekler yayınlar.
Nejat Birdoğan Hoca yazısını şöyle başlatır:
“Sizlere zaman zaman çeşitli sınıflamalar altında çeşitli değerleri tanıtacağız. Bunlar zaman zaman aruzdan genç kuşağı, heceden, düz yazı ustalarına kadar gidecektir. Gazeteyi çıkaranlar folklor ve ulus geçmişine candan inanmaları diğer yazı denemelerinin üzerinde halk gökçe yazınızı gösterecektir.
Kars, Erzurum ve Artvin üçgenide halk ozanları iki kısma ayrılır. Doğuşu olanlar ve doğuşu olmadığı halde düşünerek şiir deme gücü bulanlar. Bu sınıflandırmayı şöyle açıklayabiliriz.
Gördüğümüz ozanlardan Müdami, Davut Sulari, Deryami ve Reyhani, birinci sınıfa dâhildir. Herhangi bir konu alanında düşünmeden şiir söyleyip dinleyeni doyurabiliyorlardı. İşte öteden beri halk ozanlarına özgü karşılaşmalarda bu çeşit değerler söz sahibi idi. İkinci sınıflar ise ilginç oldukları bu konularda daha ziyade taşıyıcı görevinde idiler. Bu çeşitler birinciler kadar Türk Şiirine yardım etmişler varlığımızın silinip gitmesine engel olmuşlardır. Şiirinde asıl ayıplanacak ücüncü tarz ise bir değer olmadığı halde kendini değer gösteren hırsız ozanlardır. Şunun bunun şiirlerini çalarak kendi malları gibi gösteren bu ozanlardan ne yazık ki Kars’ınızda da ünlü, isim yapanlar var.
Bu yazıyla sizlere Erzurum Hasankalesinin Alvar köyünden Reyhanî’yi tanıtalım. Kendi anlatımına göre, 1932 yılında aynı köyde doğmuştur. Babası Recep Erzurumlu anası Avlarlıdır. İlkokul ikinci sınıftan ayrılmış eski yazıyı kendisi öğrenmiştir. 14 yaşında Horasının Aşağı Tahir Hoca köyünden Hatun isminde 5 yıl sevdiği bir kızla evlendi. Bir ay sonra geçimsizlikten ayrıldılar. Yaşar Reyhanî bu ayrılık yüzünden âşık olmuştur. Kızı amcasının oğluna verdiler. Ozanımız bu kez Görüşken Baba Türbesini uğrak yaparak oralarda oturup kalmağa başladı. Yaşar Reyhani’nin hayatı hakkında kısaca anlatacağımız budur. Tapşırmasını kendisi reyhan otunu çok sevdiği için Reyhanî olarak almıştır. Ozanlar arasında doğuşunun çok kuvvetli olması sebebiyle ün tutmuştur. İlk şiirinin şu olduğunu söylüyor:
Gel kalem gel ben söyleyim sen de yaz/ Biz bu derdi birer birer sayalım
Usandım siyahtan giymeli beyaz/ Ben için ateştir evlat ayalim
Gelenim yok boş beklerim yolları/ Getirmez bir haber seher yelleri
Al duvakta solgun yârin elleri/ Nerde benim ak odada dayalım
Gündüzüm gam keder bir zevk almadım/ Gece yatak serdim uyuyamadım
Sordular derdimi söyleyemedim/ Tabir olmaz rüyam bitmez hayalim
Reyhani görmese bir gün mah yüzün/ O gün avcı olur tutardı izin
O ceylan bakışın o şahin gözün/ Yanakları kuduretten boyalım
Reyhanînin genç yıllarında ozanları tanıması ve ders alması bakımından bir açık şansı olduğu gerçektir. Ustalar ustası diyebileceğimiz Ali Huzuri ve Camışlılı Cemal Hoca’yı görmesi buna en yakın tanıktır. Şiirlerine bakılırsa gururlu ve alnı dik bir ozan sezer gibi oluruz. Bilhassa:
Bülbül güle âşık olmuş/ Dört yanın gezer âşık yok
Cananı canında bulmuş/ Nameler yazar âşık yok
Reyhani göreni görmez/ Bilen görmez gören demez
Âşıklar bu bezme girmez/ Çok âşıklar var âşık yok
Dörtlüklerinde bu gurura ve beğenmeye açıkça erişiyoruz. Anlatılana göre Erzurum da bir gün kendisine “Eğer âşıksan ne bağırıp geziyorsun. Sessiz sedasız derdine yansana demişler” o da almış sazı ve şu deyişi söylemiş.
Camide ibadet Allah içindir/ Mezin nida etmesinde ne tat var?
Düşmanını sessiz vursa daha hoş/ Kurşun feryat etmesinde ne tat var?
Bülbül girmiş öter zar figanında / Kıskanır gülünü har figanında
Güle âşık ise o da yanında / Acı acı ötmesinde ne tat var?
Ağlayan çok gözden yaşı gelen yok/ Reyhan satar bu dür taşı alan yok
Bulutun emrine karşı gelen yok/ Gökte feryat etmesinde ne tat var
Genç ozan için bu yersiz gururdan çabuk vazgeçmesini diliyelim. Sizlere onun çoğu genç kuşak serbest deyiş ozanlarını kıskandıracak bir şiiriyle veda edelim.
Bilmez misin/ Niçin sevdim
Dışın görüp/ İçin sevdim
Mahzun durma/ Boyun burma
Teli sırma/ Saçın sevdim
Şeş münevvel/ Oldu temel
Dörtten evvel/ Üçün sevdim
Ekin biçin/ Sözü seçin
Onu için / İçin sevdim
Neler çektim/ Belim büktüm
Ekin ektim / Biçin sevdim
Reyhan’a bak/ İstersen yak
Rıza-yı hak/ İçin sevdim (3)
Âşık Yaşar Reyhanî’nin sanatında ki başarısı Nejat Birdoğan Hoca’yı yanıltmamış o zaman yaptığı tespit ve değerlendirmeleri yıllar sonra haklı çıkarmıştır. Reyhanî’nin şiirlerinden vereceğimiz örnekler gerçektende onun bir Seyrani, bir Sümmani, bir Hıfzı, bir Müdami, bir Ruhsati, bir Şenlik kadar güzel şiirler yazdığını ortaya koymaktadır.
Reyhanî, halkın sesine kulak veren, onun yanında yer alıp ona zulmedeni hicvederek yeren, taşlayan, iğneleyen, uyaran bir ozandır. Onun en güzel yanı gerçekçi olması, gelene ağam, gidene paşam dememesidir. Eleştiri oklarını sazının yayıyla atan yanıdır. Reyhanî bu yönüyle çoğu âşıktan farklı olduğunu dizelerinde göstermiştir.
Örnek verecek olursak; Reyhanî’nin çırağı Nuri Merami Usta evimde misafir iken dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in Kars’a bir gelişini anlattı. O zaman Reyhanî, Çobanoğlu Kars’tadır. Akşam yemeğinde program alırlar. Çobanoğlu Demirel’e bir methiye söyler. Methiyesini Âşık Şenlik’in bir hikâyesinde geçen “geldi ha geldi” ayaklı övgü şiirine nazire yaparak uyarlar ve övücü mısralar döker. Reyhanî’yi çıkarırlar sahneye. Reyhanî halkın içinden bir insan olduğu için çektikleri sıkıntılardan, yoksulluktan usanmıştır. Başbakan’ın ve yanındakilerin önlerinde tabaklar dolusu pirinç pilavını, tavuk etlerini görünce başlar demeye
Taze tavuk eti pirinç pilavı
Ye babam ye böyle fırsat bulunmaz
Vaktinde dövülür demirin tavı
He babam he böyle fırsat bulunmaz
………
Reyhanî’yim işim gücüm haraba
Eski mücevherler düştü turaba
Yine eski öküz eski araba
Ho babam ho böyle fırsat bulunmaz
Bu güzel mısralarla devam eden şiirini dinlettikten sonra bazı eller alkışlamasa da çoğunluğun güçlü alkışlarıyla sahneden iner.
Biraz da Reyhanî’nin şiirine genel olarak değinmek ve çizgisinden bahsetmek istiyorum. Çoğu ozanların olduğu gibi Reyhani’ninde işe yaramaz, sanattan, imgeden uzak birçok şiiri mevcuttur. 1966 yılında yayınlanan Böyle Bağlar adlı kitabında “Kar olmayınca” ayaklı “Sümmani’ye Nazire” , “Turnalarla Mekke’ye Selam” adlı şiirlerini ve bunlara benzer örnekler verebiliriz.(4) Güzel şiirler yazma becerisine sahip bir ozanın basit mısralarla ve nazire şiirlerle uğraşması doğru olmasa gerek.
Âşık Yaşar Reyhanî ‘nin çizgisine baktığımızda üç evreyle karşılaşıyoruz.1970–1980 yılları arasında yaşanan sağ-sol çatışması zaman zaman onun şiirlerine de yansımıştır. Mısralarında sol kesiminde, sağ kesiminde sesini duyurmaktan geri durmamıştır.
Sol iktidarlar döneminde “Aman gazeteci gel bizim köye/Biz de olan türlü halleri de yaz”, “Yövmiye on lira on iki nüfus/Kazma vura vura öldün fukara”, “Bir Abdullah vardı öldü dediler/Ne ey oldu kardaş öldün kurtuldun” gibi mısralarla süslediği şiirleri yazarak sol kesimin ozanı olmuş, sağ iktidar döneminde ise sağ tarafa yaslandığından solcular tarafından “gerici” diye nitelenince “Bizden selam olsun çağdaş dünyaya/Gerici değiliz biz de uygarız/Biatımız vardır ilm-i imlaya/Nutkumuz gerçektir biz de uygarız”(5)) mısralarıyla tepki göstermiştir. Sağ –Sol ayrımının bittiği noktada “Bana şöyle böyle derler/Ben ne şöyle ne böyleyim/Bana doğru söyle derler/Yalan ise ne söyleyim” diyerek sağcılığı, solculuğu terk etmiştir.1980 sonrasında ise doğduğu yer olan Hasankale-Alvar köyü çevresinde aldığı dini eğitimin bir sonucu olarak “Fani dünya bir hikâye/Bir var imiş bir yok imiş/Tabutta tükenmiş gaye/Bir var imiş bir yok imiş”, “Ya İlahi kâinatı yaratan/Bensiz sen olursun sensiz ben olmam/Ağaca çekirdek ilme de irfan/Bensiz sen olursun sensiz ben olmam”, “İlahi her şeyim bitti/Yalnız seni benden alma/Varlığım elimden gitti/Yalnız seni benden alma” gibi mısralar ile Tasavvuf’a yönelik şiirler yazmaya başlamış, her insan gibi ömrü içinde yaptığı hatalardan dolayı kendini kabahatli bilerek “Bu âlemde bir günahkâr kul ararsan gör beni/Yıllar yılı bir çiğnenmiş yol ararsan gör beni” diyerek te hayıflanmıştır.(6) Oysa çağdaşları içerisinde başarılı ürünler vermiş olan Mahzuni Şerif’in çizgisi birdir. Her halk ozanının çizgisi bir olmalıdır. Aksi takdirde sanat hayatında sergilediği zikzaklar şiir helaline leke getirir. Bu lekede tutarsızlığın bir ifadesi olarak yazılıverir.
Reyhanî hakkında son bir değerlendirme yapacak olursak şunu diyebiliriz: Yaşar Reyhanî başarılı olarak yazdığı şiirlerinde bir Köroğlu, bir Dadaloğlu, bir Pir Sultan Abdal gibi başkaldırıcı mısralar ortaya koymuş, bir Sümmani gibi nasihat mısraları söylemiş, bir Seyrani gibi iğneleyici dizeler vücuda getirmiş, bir Hıfzı gibi aşk nameleriyle sesini duyurmuş, bir Cemal Hoca gibi, Müdami gibi din dışı ve din içi şiirler yazmış söz ustası bir âşıktır.
Şiirlerinden Örnekler
KARA YER
Gözüm yummuş gafletinen giderken
Dediler ki tebdil görmüş kara yer
Dünya varlığını hayal ederken
İki taş bir mezar örmüş kara yer
Sanma bu dünyanın bir vefası var
Aldatır oynatır eder ihtiyar
Ağayla hızmekâr yan yana yatar
Ne asıl ne nesil sormuş kara yer
Reyhanî farkı ne az ile çoğun
İkisi bir olur var ile yoğun
Mezar bir tarladır insanlar tohum
Her gün dane dane sürmüş kara yer
BAĞLAR
Demedim mi gönül kalkıp yürüme
Bir gün yollarını harami bağlar
Dertliysen derdini dertsize deme
Dertsiz hekim olsa yara mı bağlar
Yazılan kaderdir başa gelince
Suç sende ayağın taşa gelince
Kudretin damlası coşa gelince
Onu bent mi eyler dere mi bağlar
Oku sayfasını geçen çağların
Yaprağı dökülmüş nice bağların
Âdeti böyledir yüksek dağların
Aslı’ya yol verir Kerem’i bağlar
Ben de Reyhanî’yim susuz pınarım
Damlam coş ederse olmaz kenarım
Öldüğümü duysa o nazlı yârim
Bilmem al mı giyer kara mı bağlar
ŞİMDİ
Tükendi mürekkep karıştı satır
Bilemez ki kâtip ne yaza şimdi
Dört mevsimde ne şevk ne umut kaldı
Minnet ne bahara ne yaza şimdi
Vazgeç gafil göremezsin içimi
Sen kendinle kıyas etme suçumu
Doğuştan simsiyah olan saçımı
Söyle kim boyadı beyaza şimdi
Reyhanî’yim geçti ömrüm saz ile
Gıda aldık hayaldeki haz ile
Bir ömür devrettik cilve naz ile
Naz bitti çevrildik niyaza şimdi
AĞAM
Sakın ayrı gayrı görme
Yollar ayrı han bir ağam
Gel yanıma uzak durma
Diller ayrı can bir ağam
Bir bağda bin çiçek biter
Kokusu âleme yeter
Kuşlar onda meskan tutar
Dal ayrı fidan bir ağam
Reyhani’yem düştüm aşka
Âşık olsa idim keşke
Düşünceler başka başka
Hal ayrı insan bir ağam
GİDİREM
Öz canımdan çok sevdiğim Erzurum
Çaresiz dişimi sıktım gidirem
Gafillerden darbe yedi gururum
Kaderime boyun büktüm gidirem
Selam olsun ecdâd ile ebâya
Abdurrahman Gazi, Habip Baba’ya
Tuz ektiler çalıştığım çabaya
Emeğimi suya kattı m gidirem
Kırılmış sazımı astım tavana
Çevirdim yönümü döndüm divana
Gurbet kelepçedir yurdu sevene
Bilerek koluma taktım gidirem
Palandökenlerin sisli dumani
Engininde bulamadım gümani
Ezanlar okundu seher zamani
Üç kez geri döndüm baktım gidirem
Benim canım feda olsun bin cana
Bin can az gelirse iki bin cana
Kırk sene gözyaşı döktüm fincana
Kattım Karasu’ya aktım gidirem
Yel devirsin sebeplerin kökünü
Sırtıma verdiler sitem yükünü
Kırk senedir beklediğim ekini
Harmana dökmeden yaktım gidirem
Alnımız apaçık yüzüm karasız
Buna rağmen bırakmadılar yarasız
Tambura köyünden Emrah çaresiz
Ben de Erzurum’dan çektim gidirem
Reyhanî’yim derdim gamım dinmedi
İftira darbesi cana sinmedi
Zeynel, Horasan’a gitti dönmedi
Bu da benim kara bahtım gidirem
KARA NE
Subaşına üryan olup çimenler
Ne anlasın ak nicedir kara ne
Issız dağ başında çayır çimenler
Soldu gitti tipiye ne kara ne
Âşıkların yüzü olur ak yârim
Dere isen deryalara bak yârim
Herkes giymiş sarı yeşil ak yârim
Yaslı mısın başındaki kara ne
Der REYHANÎ görem yüzün gül senin
Yanağından rengin almış gül senin
Bülbül isen has bahçede gül senin
Boşuna düşmüşsün gam efkâra ne(7)
BİR YANA
Yar aşkıyla aşık oldum vatana
Onun için gidemedim bir yana
Bir insan ki zulüm ederse cana
Kırıla kolları düşe bir yana
Desti doldurmamış yarı gibiyim
Kovanı olmayan arı gibiyim
İçine kurt düşmüş sürü gibiyim
Her bir parçam çekti gitti bir yana
Bir gün sabağınan erkenden kalktım
Vakit akşam olmuş saata baktım
Yüz bin minnetinen bir ocak yaktım
Kahbe felek bırakmadı bir yana
ÂŞIK REYHANİ’yim burcum yıkıldı
Zalim felek arkamıza takıldı
Anadan doğarken boynum büküldü
Soran yok ki niye eğri bir yana
Dipnotlar
1-Salih Şahin, Ölçek Gazetesi Sayı 3444,12 Aralık 2006
2-Zaman Gazetesi, Bölge Haberleri, 18.12.2006
3-Nejat Birdoğan, Su Gazetesi, Sayı 8–9, 15 Eylül 1964
4-Ali Galip Tutar, Böyle Bağlar,1966 Erzurum
5-Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bakanlığı, Ankara 1992
6-Kervan, Âşık Yaşar Reyhanî, Kültür Bakanlığı, Ankara 1988
7-Emir Kalkan,Türk Halk Şairleri Antolojisi,Kültür Bakanlığı,Ankara 1984
YORUMLAR
Vefalı duruşunuz için teşekkür ediyorum.Reyhani'nin vefat ettiği günlerde,sitemizin forum bölümünde onun ardından herkes birşeyler yazdı.Ben de katıldım.Çünkü Reyhani aşıklık geleneği içinde işini derin,anlamlı ve felsefi yapan bir insandı.Sıradan cıvıklıkların adamı değildi o.Sanatsal yaratıcılığın onurlu duruşunu kendi tarzı içerisinde edinmiş nadir insanlardan biriydi.
Her şeyden önce Cemal Hoca'nın afacan öğrencilerindendi.Cemal Hoca'ya öğrenci olmak kolay değildir.Sorumluluğu ağırdır.Çünkü O :
' Cemal Hoca'da ki binbir intizar
Sakın bu sırrını kılma aşikar
Her yüce dağların bin aşığı var
Ben de senin yadigarın Aladağ ' diyen bir sorumluluk devretmişti.
Reyhani,ustasına laik olmuştur,bu böyle biline.
Araştırması için,sevgili Sait Küçük'ü kutluyorum.
Vahdettin Yılmaz tarafından 12/29/2006 1:08:41 PM zamanında düzenlenmiştir.