Gene de bir iştir beklemek. bekleyecek bir şeyi olmamaktır korkunç olan.-- cesare pavese
mevlana diyarı
mevlana diyarı
@mevlanadiyari
VİP ÜYE

AH GENÇLİK

18 Şubat 2014 Salı
Yorum

AH GENÇLİK

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

995

Okunma

AH GENÇLİK

Okuldan çıktıktan sonra ağır ama kendinden emin adımlarla eve doğru ahestevari yürürken yolum her zaman olduğu gibi saraybosna parkından geçer. Havanın biraz da Akdeniz iklimini çakma olarak taşıması sonucu mevsim görüntülerinin tersine ısının yükselmesi ile beraber kendini parka atanların içerisinde bulunan bazı gençlerin hoş olmayan görüntülerinin yanında ailelerinde bu havadan istifade etmeye çalıştıklarını müşahade ettim. Gençlerin sere serpe yerlere kendilerini yaymalarına ve umursuz bir haleti ruhiye içerisinde sadece kendi dünyevi havalarına göre hareket etmelerine olumlu bakamıyorum. Bana göre uygun olmayan bazı görüntülerin çevre kirliliğine yol açtığını da söyleyebilirim. Gerçi bana bu ifadelerimden dolayı mırın kırın edenler olsa da, Asım’ın nesli böyle olmamalıydı diyorum.
Peki, ev sahibi suçlu da, hırsızın kabahati yok mu? Elbette var. Ortada bir sistem varsa ve sen bu sistemin huzur getireceğini iddia ediyor ve reddi miras yaparak kendinle barışık olmayan başka bir sistemin gönüllü argümanı oluyorsan şikâyetçi olmaya da hakkımız olmasa gerek…
İsterseniz konunun direkt bir eğitim politikası ile alakalı olduğunu belirtip konuya şöyle bir yaklaşımda bulunayım.
“Atılan imza kalbi bir mühür taşımıyorsa anlamı yoktur. Söz verdiğimiz duruşlarımıza/imzalarımıza asalet kazandıran da, değer ihtiva eden de kalbi bir mühür tasdikidir. O işte gerçek bir süslemedir/taçlandırmadır/Sorgucunda taşımadır/Baş tacıdır.
Yani verdiğin sözün resmi bir tasdikidir.
Efendim: Beni bana/beni kendime/seni bana/seni sana/ herkesi birbirine düşman beleyen, kendiyle barışık ortamı kendi kimliğinde gösteremeyen bir eğitim sistemi ne kadar faydalı/değerli/kültürel bir taşıyıcı ya da misyon sahibi olur.
Buram buram batının batıl aktüalitesinde/düşünce tarzında insanların kalplerini/kafalarını laik ahlak öğretilerinin ve kapitalizmin kirli halleriyle dolduranlar, dünyevi telâşesin de insanların ruh depresyonuna girmesine vesile olanlar için nasıl bir kimlikten bahsedilebilir? Bunlar nasıl bir ruh halidir ki, ne kendiyle hemfikir olabiliyor ne de paydaşlarıyla.
Bilhassa kendisiyle paydaş kuramayan bir fikrin kendine/kendi dünyasında yaşayanlarla kime ne faydası olabilir? Hatta kendi coğrafyasıyla gardaş olabilir mi? Hasoyu, memoyu, Mervanı, Ayşeyi, Fatımayı, Zehrayı, Hasan, Hüseyini, Zeynel Abidini tanıması mümkün mü?
Biz kendimizi doyurdukta elalemin bilmem nerelilerini mi besleyeceğiz? Diyemezsiniz çünkü:”Biz dünyanın hangi coğrafyasında yaşarsa yaşasın “Müslümanlar kardeştir”düsturuna sahibiz. Ve bizim gerçek kimliğimizin özü budur. Bu kimliğin içerisinde yukarıda isimlerin yazdığım ve yazamadığım herkes vardır. İşte bu yüksek frekans tır. Yani duyarlılıktır. Asla alınganlık değildir. Bende bu yüzden, eğer buluttan nem kapıyorsam ve söylenilen bir söze tepki veriyorsam “yaram olmasa bile” acaba! yı asla ihmal etmedim. Bu acaba her daim bende din kardeşi olarak bildiğimiz tüm herkesi kapsama alanıma almıştır. Bana ne diyemiyorum kısaca.”
Bir eğitim sistemi ki, bana beni kazandıran ruh halinden yoksunsa orada yükselme değil düşüş vardır.
“Kendime kuramadığım bir kalpte başkalarına yer açabilir miyim?
Kendine yetişemeyen bir adam başkasına yetişebilir mi? Hızır olabilir mi?
Kendine yetmeyen bir derman başkasına harman olabilir mi?
Kutlarım hâlâ bu çerçevede vatan millet Sakarya nutukları atanları, kendi kardeşliklerini toplumda tesis edemeyenlere kucak dolusu selamlar, diyorum.
O gençlere derim ki; yarının geleceği ve gençleri olarak lütfen değer nedir? Kültür nedir? Ahlak nedir? Yozlaşma nedir? Kamu vicdanı nedir? Din nedir? Bunların yüksek mânalarını anlamak ve kimliksiz dolaşan yurtsuzlar durumuna düşmemek gerekir.
Öyle anlamış olsaydık, düşüncemizde, fikrimizde, yaşantımızda, hayatımızın her safhasında tutarlı ve duygulu olur, dünyanın coğrafyasındaki sadece Müslüman kardeşleri değil, tüm insanlığın reçetesi olacak argümanlar geliştirmeye ön ayak olurdunuz. Bizim aradığımız ve özlediğimiz gençlik buydu…Ama dediğim gibi ne ekersen onu biçersin işte.Sistem neyse çarkta öyle dönüyor.Kurbanları da masum gençler maalesef ve kaybolan ebedi bir hayat!!!
Yusuf Erdoğan

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ah gençlik Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ah gençlik yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
AH GENÇLİK yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.