Gündönümü - 2
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Temiz soğuk hava beni kendime getirdi. Kasabayı ikiye ayıran ana cadde üzerinde adımlamaya başladım. Arkadaşım C.’e gidip biraz muhabbet ederim diye düşündüm. C.’ in evi kasabanın kuzey tarafında bulunuyor. Evinin önünde evinin minyatürü şeklinde bir posta kutusu ve verandanın üst tarafında hoş bir kuş yuvası var. Bahçe çitleri kırmızı olan tek ev. Neden kırmızı derseniz bir sebebi yokmuş, sadece kırmızı olmasını istemiş. Evin tam önüne geldiğimde, arka tarafta 300-400 metre ilerde birisinin yürüdüğünü gördüm. Karlara bata çıka ağaçlık tarafa doğru gidiyordu. Kim olduğunu kestirmeye çalışırken, bunun turtacıdaki kız olduğunu anladım. Evet üzerinde orman yeşili şalı vardı ve alev gibi kıpkızıl saçları beyaz manzara içerisinde oldukça dikkat çekiciydi, bu sayede tanıdım. O tarafta karların derinliği yer yer birkaç metreyi bulabiliyordu. Gece esen soğuk rüzgar karların üst katmanını donduruyor ve birkaç metre derinliğindeki kar yığınlarının üzerinde rahatça yürüyebiliyordunuz. Ancak gündüz bu kar yığınlarının en üst katmanlarında yumuşama olduğu için içine batma tehlikesi vardı. Ayrıca karşısına bir kurt yada ayı da çıkabilirdi. >< Biraz ilerledim ve seslendim, el salladım, ıslık çaldım. Sanki bir an dönüp baktı ama sonra devam etti. Bu aptal kız ne yaptığını sanıyor diye geçirdim içimden. Ben uyarmıştım, gerisi onun sorunuydu. Oralarda kaybolursa, yada donarsa bundan tamamen kendisi sorumluydu. Ama içim içimi yiyordu. Merak bütün kılcal damarlarıma dek yayıldı sanki ve ardından koşmaya başladım. O sırada kız da ilk tepeciği tırmanmıştı. Biraz daha hızlandım. Bana çok uzun gelen bir süre koştum ama kızla aramızdaki mesafe ne kısalıyor ne uzuyor gibiydi. Sanırım sabah çok yormuştum kendimi, evet bu yüzden yetişemiyorum diye düşündüm. Dinlenmek için biraz durdum. Nefesim düzene girince tekrar koşmaya başladım. Aramızdaki mesafe hala aynı görünüyordu.
-Bir saniye beyefendi. Kasetin yüzünü değiştirmem gerekiyor.
-Pekala memur bey, bu arada bir bardak kahve almam mümkün mü acaba?
-Elbette, getirtiyorum.
-Süt ve şeker olmasın lütfen.
-Evet, kızın peşinde koşuyordunuz. Peki her ormana giden kişinin peşine takılırmısınız böyle? Yoksa bu kıza has bir durum mu vardı?
-Dedim ya memur bey, zaten nadiren görüyorum kasabada, bu küçük kasabada herkes birbirini tanır. Ama bu kızı tanıyan yok. İlk gördüğümde o saf güzelliği ilgimi çekmişti. Tanışmak istemişsem de fırsatım olmadı. Hem kendisini tanıma isteğim, hem de merak benim gayri ihtiyari kızın peşinden koşmama neden oldu sanırım.
-Evet, kaldığınız yerden devam edin lütfen.
Bir süre daha koşmaya devam ettim ama artık hepten tükenmiştim. Yılın bu zamanı hele de etraf böylesine karla kaplıyken hiç bu taraflara gelmemiştim. Ayaklarım sırılsıklam olmuştu. Terlemiştim ve büyük ihtimal üşütecektim. Kız da gözden kaybolmuştu. Kendi kendime kızmaya başladım. Ne işim vardı yılın bu dönemi ormanda. Başıma bir iş gelse yokluğumu tek farkedecek olan arkadaşım C.idi. O da anca 2-3 gün sonra şehre gidip gitmeyeceğimi sormak için uğrarsa.
Hala karlara bata çıka ilerliyordum. Ağaçların karlara gömülme seviyelerine bakarak çok derin olmayan yerleri tespit etmeye çalışıyordum. Bu şekilde uzun ve yorucu yürüyüşten sonra P.gölüne ulaştım. Hava ılıktı. Gökyüzünde bulut yoktu ve güneş kafi derecede ısıtıyordu insanı. İlginç bir şekilde gölün buz tutmadığını gördüm. Halbuki önceki hafta sıfırın altında 15 dereceleri görmüştük. Buzlar güneşten çözülmüş olsa bile en azından ufak tefek de olsa yüzen buz kütleleri olmalıydı. Ama herhangi bir buz parçası göremedim. Gölün etrafı açıklıktı. Ormanla arasında 50 metre kadar mesafe vardı. Yani güneş ışıklarını gayet güzel alabiliyordu. Sadece gölün kuzey kısmında dağın bir uzantısı olarak gelen bir kaya dizisi gölün içinde son buluyordu. Yani kuşbakışı bakıldığında ters bir omega harfini andırıyordu. Buraya yazın bile fazla gelme fırsatım olmamıştı. Ama bir Aralık günü buradaydım işte. Bunları düşünürken gölün kenarında devrilmiş yaşlı bir çam ağacının gövdesine oturdum ve hazır bu ayda böyle bir güneş bulmuşken birazcık faydalanmak istedim. Olanca yorgunluğumun ve tatlı tatlı ısıtan güneşin etkisiyle uykuya dalmışım.
Havlama sesleriyle gözümü açtım. Yamuk ağaç kütüğü yüzünden her yanım tutulmuştu. Güçlükle doğruldum. Havlayan bayan Z.’nin köpeğiydi. Hani şu birbirimizden nefret ettiğimiz köpek. Gölün batı kıyısında birşeylere havlıyordu. Gözlerimi ovuşturup biraz etrafa bakındım. Gölün ortasında bir şey vardı ve köpek buna havlıyordu. Biraz daha dikkatli baktığımda gördüğüm manzara karşısında tüylerim diken diken oldu. Turtacıdaki kızdı bu.
-İsmi M.
-Evet M. Çırılçıplak bir vaziyette gölün üzerinde yürüyordu.
-Yürüyormuydu?
-Aslında yürümekten ziyade hafif adımlarla göl yüzeyine dokunarak sekiyordu. Kızıl saçları dağılmış neredeyse beline kadar uzanıyordu ve güneşin etkisiyle turuncuya yakın bir hal almıştı. Ürpererek izlemeye devam ettim. Kız ağır ağır dağdan göle uzanan kayalıklara doğru ilerliyordu. Ayağa kalkıp biraz daha yakından izlemeye karar verdim. Köpekle aramız iyi olmadığından gölün doğu kıyısından yürümeye başladım. Hava iyiden iyiye ısınmıştı. Botlarım ve paçalarım uyurken neredeyse kurumuştu. Montumu çıkartıp elime aldım. Beremi ve eldivenlerimi de cebime koydum ve yürümeye devam ettim. Gölün kıyısında yaklaşık 3-4 metre hiç kar yoktu. Bu yüzden rahatlıkla yürüyebiliyordum. Neden sonra gölden sıcaklık geldiği hissine kapıldım. Elimi suya soktuğumda gerçekten sıcak olduğunu farkettim. Tıpkı doğal bir kaplıca gibiydi. O sırada kızın artık yürümediğini, kafasının ve kollarının geriye sarktığını ve sanki biri tarafından taşınıyormuşçasına sürüklendiğini gördüm. O anda ne yapacağımı bilemedim ve koşmaya başladım. Bir yandan da bağırıyor ve kollarımı sallıyordum. Kız hiç tepki vermiyordu. Ama tabii ki bu kadar gürültüye tepki veren köpek oldu ve var gücüyle bana doğru koşmaya başladı. Köpekle birbirimizi sevmesek de bana hiç saldırmamıştı. Sadece havlayıp beni korkuturdu. Ben yine de o anki atmosferin verdiği heyecanla etrafıma bakındım ve kuru bir tahta parçası bulduğumda köpek çoktan bana ulaşmıştı. Doğrulmamla köpeğin üstüme atlaması ve kolumu ısırması bir oldu. Dişlerini kalın montumdan bileğime kadar geçirdi. Can havliyle tahta parçasını kafasına vurdum. Ama bırakmak şöyle dursun, dişlerini daha çok sıkarak karşılık verdi. Geri geri çekilirken tökezledim ve düştüm. Elimi uzatıp elime gelen ilk kaya parçasını, köpeğin kafasını indirmeye başladım. Vurdum vurdum vurdum, ta ki dişleri kolumdan gevşeyinceye kadar. Ellerim ve yüzüm kan içinde kalmıştı ve bayan Z.’nin köpeği son bir kez inleyerek üzerime bir çuval gibi yığılıverdi. Böylelikle hayatımda ilk kez bir cinayet işlemiş oldum... =>
YORUMLAR
İkinci bölümle hikayenin bizi götüreceği yeri daha çk merak etmeye başladımAnlatım çok sürükleyici ve olayların orta yerine okuyucuyuda götürecek kadar canlı.Tebrik ediyorum Fatih ve ilham perilerinle aranı iyi tumanı öneriyorum ki bize bu hikayenin sonunu okutabilesin ;)
grafspee
Öncelikle yazının günün yazısı seçilmesinden dolayı yazarını kutlayayım.
Bu ikinci bölüm de oldukça sürükleyiciydi. Öyküyü, okuyucuyu sıkmadan ve heyecanını bir an olsun kaybettirmeden anlatabilmek ustalık gerektirir ki bu sende fazlasıyla var.
Beğeni ile okudum. Devamını merakla bekliyorum.
Selam ve sevgilerimle.
grafspee
Film şeridi geçti gözümün önünden ama neden kızcağız hiç tepki vermiyor ? :/
Tebrikler....
grafspee
kız bir nevi trans halinde, ileride belli olacak, umarım, teşekkürler.
grafspee
teşekkür ederim, her türlü desteğin için :))
Böyle bir hikayeye aşina gibi miyim yoksa anlatımın mı gerçekçi ve samimi bilemedim ama müthiş bir tat aldım.
Umarım devamı kısa zamanda gelir.. Meraklandım çünkü..
Tebriğimle ve bekleyişle....