MUSA’YI BEKLERKEN-8
Üzüldüğüm için üzülüyorum biliyor musun? Sonra üzüldüğüm için… Böylece kavrayamadığım sayıda şeyler için dertleniyorum. Anlatamadığım duygularım için üzülüyorum. Senin için, kendim için, herkes için üzülüyorum. Başka da bi bok yapmıyorum. Yapamıyorum. Ben sadece üzülüyorum.
Düşünsene biz burada böyle berbat şeylerden bahsederken bile zaman akıyor, sona doğru yaklaşıyoruz. Ölümü ne kadar da umursamıyormuş gibi görünsek de aslında çok umursuyoruz. Fazlasıyla umursuyoruz anlıyor musun? Herkes, sen, ben, o!
Tekrar döndüğümüz noktaya tekrar tekrar dönmeliyiz. Yanlış tarafa döndüğümüz noktaya, diyor şair. Dönüyoruz, dönüyor dünya. Hayır, hayır yapacağın bir şey yok! Bana makarna veya balık verme! Çok cahiliz, çok yavan, çok ateşli, çok sönük!
Hayır, kendimi feyste mutsuz hissediyorum… Hayır, feys filan mutsuz olduğumuzu anlamaz. Demek on yıl önce Antep’e gezmeye gittiğini sana hatırlattı feys… Nasıl anladığını nerden bileyim ben? Uzaydan takip filan etmişlerdir, sonra arşivlemişlerdir Amerikalılar. Şimdi de feysin hizmetine vermişlerdir o geniş arşivi…
Başım ağrıyor, ensem taş kesiliyor artık, yıprandık valla. Galiba ben de tansiyon filan da çıkmış biliyor musun? Harbiden ne halt edeceğiz, ölüyoruz galiba… Tabi ki içinin tuhaf olması tansiyonla ilgilidir. Her rahatsızlığın anası tansiyondur.
Tansiyon vücuttaki şeker oranı ile alakalı değil lan! Şu yaşına kadar doğru dürüst rahatsız olmadığın nasıl belli oluyor görüyor musun! Tansiyon kalbin çarpıntısı ile alakalı herhalde. Kan basıncı filan! Ben de yakında öğrenirim bu tür şeyleri. Hayat öğretecek bize her şeyi, ansiklopedileri karıştırmasak da olur bu konularda.
Gitmek istiyorum bir dağın başına… Nereye mi? Sivas-Malatya sınırında bir yayla var ya… Neydi ismi? Her neyse o tepelere gitmek istiyorum. Belki kızıl renkli bir göçebe kızı filan gelir çeşmeden su alır… Belki vardır kızıl bir genç kız… Demek yok. Bir kekliğin peşine takılır, dağa taşa tırmanırım. Orada buz gibi bir suya rastlarım…
Öf be ne kadar romantik! Elbette herkes sever böyle şeyleri, ama dağda yaşamak istemez. Sadece resimlerde, şiirde, hikâyede, romanda, filmlerde görmek ister. En fazla yolculuk yaparken durup dağa taşa bakar, bir sigara yakar. ‘’Güzel Anadolum’’ der. Başka da bi şey gelmez bizim insanın elinden. Evet, benim elimden de gelmez. Doğadan fazla uzaklaştık, fazla tahrip ettik!
Kimi ilgilendirir ki? ‘’Çok istiyorsan git ormanda yaşa!’’ diyen kimdi? Aslında haklıydı adam. Onların doğa sevgisi de boş. Dağda gezerken, kaynaktan değil, şehirden getirdikleri pet şişedeki sudan içerler! Belli olmaz belki yayladaki su zehirler adamı!.. Yemin ediyorum, öyle doğacılara denk geldim. Okulca geziye gitmiştik de… Fazla söze gerek yok.
Gerek yok, hiçbir şeye…
YORUMLAR
kızılrenkli göçebe kızı
evet bu oldukçaromantikti...ama bencedeyoktur. renginden dolayı değil. ne göçebeler var artık, ne gerçek kızıllar ne de çeşmeden su içmeye gisenler.
aa ama öyle bi çeşme bulsak önünde fotograf çektirip, kızıl göçmen kızının çeşmesi diye yer bildirimi yaparak facede paylaşanlar çok bulunur. ama bu hiç romantik değildir...
ccelayir
paylaşmadıkları bi o kalmıştı.