- 453 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MİRA-1
MİRA..
Üşüdüğünü belli etmek istemeden,usulca, yanındaki meczubun yamalı hırkasının altına sokuldu Mira. Gün doğumundaki şafağın ince kızıl rengine öylesine dalmışlardı. Vadiden salınan bir meltem önce otların üstünü okşayıp ardından, yılların yorgunluğunu başında taşıyan meczubun uzun ak saçlarına dokunup, dalgalandırdı. İkisi birden dağların ardındaki denizin mavisini düşledi, birbirinden habersizce. Saçakları yere köprü kurmuş yeşil bir otun üzerinden sessizce bir çiğ tanesi toprağın yüreğine düştü.
Mira içindekileri daha fazla taşıyamamanın heyecanıyla, meczubun hırkasını çekiştirerek sordu.
“ Yuri şurada neden durmadan gelincikler açıp açıp soluyor.”
Başını eğen meczup, Mira’nın baktığı yöne çevirdi gözlerini. Kurak kalmış ciğerleri için, içine derin bir nefes çekti, ıslayıp dudaklarını mırıldandı Mira’ya.
“ Orası ölü kelebekleri göğsünde büyüten çocukların şehri. Oyuncaklarına umut tohumlarını erkenden eken körpe bedenlerin gezindiği yer.Bakma sen daha fazla oradaki gelinciklerin rengine. Hem bak az kaldı yolumuz mavi denize…” deyip yutkundu. Mira yutkunduğunu duydu ve fısıltıya karışan bir sesle sordu.
“Umut nedir Yuri ?”
Bir an bu soruyu hiç duymamış sanarak dönüp meczuba baktığında, meczubun yerde gezen gözlerini gördü. Kısa bir zaman uzarken düşüncelerde. Bir yaban kuşu yanlarındaki alıç ağacına kondu. Ürkekçe gezinirken dalların arasında o kuş, Meczup cevap verdi.
“İşte şurada açandır Umut.”
Mira kızılcık ağaçtan yapılma bastonun ucundaki istikamete baktığında yeni açmış sarı bir çiğdem gördü. Meczup devam etti az yutkunarak sözlerine.
“ En soğuk kış soğuğunda, aldırmadan zamana, baharı bekleyip yeniden toprağın rahminden doğmaktır Umut…”
Öksürükler sözünü bölerken meczubun, Mira şimşek çakımı sorularına devam etti.
“Kelebek mevsimi ne demek peki Yuri ?”
“Kozasında özgürlüğü için beklenen bir hayattır. Bir kanat çırpmak çoğu zaman bir ömre bedeldir evlat.”
Meczup, biraz dinlenmek için asırlık çınar ağacının dibine sırtını vermeden önce omzundaki heybeden bir bez bebek çıkarıp verdi Mira’ya. Güneşi yeni yeni örten gri bulut çiselerken, Miran’ nın aklında savaş ortasındaki çocuklar vardı. Bir de sarkık göğüslü bir kadının irinle karışık sütünü, ölü bebeğini nasıl emzirdiği…
Mira yeşil gözlerini kapatmak için meczubun dizlerine koydu başını. Uykusunda okyanuslara eş değer bir yaşam gördü, meczubun suskun kalan şarkıları uçurum kenarında martılarla bir olup uçuşmaktaydı bir de o renkli kanatlı Anka kuşları…
Alıç ağacına konan kuş onların seyrine dalıp yağmuru yudumladı, küçük toprak çukurlarında…Onlar gün ortası bir öğlen ıslandılar az kalmışken gideceği yerlere…
Mira’nın hep düşlerinde kaldı, kelebekler gibi savaşın bir kenarında umut olup filiz açma zamanları, bir nefes , bir eteklerinde yaşam, bir de O sarı çiğdem girdi ansızın düşlerine….
,
,
,
-klavye yorgunluğu, kısadan öyküler.."