- 2046 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KADIN KAÇ MEZAR?
Hazan mevsiminden bir akşamüstü o korkunç olay gerçekleşti. Semadan yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Bu müşkil günde dışarıda hiç kimse yoktu. Güneydoğunun bu kuş uçmaz kervan geçmez köyünde derin bir sessizlik hâkimdi. Bu bölgede bir melcesi olan insanlar çok şanslıydılar. Köyün hemen dışında bir tepenin yamacına yapılan bir ev vardı. Bu ev, bir oda bir salondan oluşuyordu. Salonun ışığı uzaktan bakıldığında güneş gibi etrafını aydınlatıyordu. Demek ki ev halkı daha ayaktaydı.
Mümtaz bey, kapısı kırık, penceresi naylonla kaplı bu küçücük evde oğlu ile hayata tutunmaya çalışıyordu. Bir yandan kimsesizlik bir yandan yoksulluk belini büküyordu. Eşini kaybettiğinden beri bu kühde hayatla mücadele ediyordu. Artık o, çocuğuna hem annelik hem de babalık yapıyordu. Köylüsünün çoğu başka diyarlara göç etmesine rağmen o, köyünde kalmayı tercih etmişti. Ata toprağını terk etmek ona zor geliyordu.
Mümtaz bey akşam namazını kılarken oğlu Salih hava almak için dışarı çıktı. Daha on yaşında olan bu ay parçası kur’an-ı kerimi ezberleyip hafız olmuştu. Dinine, Allah’ına karşı çok büyük bir sevgi besliyordu. Babasının ona öğrettiği şu duayı her gece yatmadan önce mutlaka okurdu. “Allah’ım bizi dinsiz, imansız, kur’an-ı kerimsiz ve ezansız bırakma.” Bazı zamanlar köyde imam olmadığı zaman ezanı o okurdu. Bazen de cemaate namaz kıldırırdı.
Salih evin önündeki taşa oturup yıldızları seyretmeye başladı. Birkaç dakika sonra köyün girişinden birkaç adamın onların evine doğru yaklaştığını gördü. İlk defa gördüğü bu atlı adamlar insanı ürkütüyordu ama o hiç korkmuyordu. Oturduğu yerde onlara bakmaya devam etti. Adamların yüzlerini tam seçemiyordu. Aralarındaki menzil gittikçe azalmaya başladı. Bu meçhul kişiler birkaç dakika içinde Salih’in yanına vardılar. Hepsi tüfekliydi. Saçı sakalı birbirine karışmış orta yaşlı biri:
“Hey çocuk yaklaş!
Deyince Salih hiç tereddüt etmeden oturduğu yerden kalkıp adamlara doğru yaklaştı.
“Buyur amca?”
“Baban evde mi?”
“Evet, içeride namaz kılıyor.”
Adamlar önce birbirlerine baktılar. İçlerinden biri ansızın Salih’in kolundan tutup havaya kaldırıp terkisine bindirdi. Bu koca adamlara karşı mukavemet edecek gücü yoktu. Salih’in ağzını orada kapayıp karanlığa doğru yol almaya başladılar. Ay parçası ne kadar Efkan etse de sesini duyan kimse olmadı. Salih ile konuşan adam yanındakine
“Al sana bahsettiğim çocuk. Bu çocuk artık senin. Çocuğun olmuyordu. Bunu çocuğun diye bağrına basarsın.”
“Tamam, çok sağ olasın ağabey. Ben çocuğu alıp Eskişehir vilayetine gideceğim. Orada bizi kimse bulamaz.”
“Tamam, nasıl istersen öyle yap.”
Salih adamların sesini duyunca tüyleri diken diken oldu. Zorla kaçırılmıştı. Tanımadığı bir aileye evlatlık edecekti. Onun için asıl acılar şimdi başlayacaktı. İçinden Allah’a bu durumdan kurtulmak için dua ediyordu. Etraf da sessizlik hâkimdi. Ara veren yağmur tekrar şiddetini bastırmışı. Salih’i alan adam gideceği yere tek başına hareket etti. Onunla beraber olan adamlar ise tekrar o köye döndüler. Çünkü köyün muhtarı ile konuşacakları vardı.
Mümtaz bey, birkaç dakika daha bekledi. Salih dışarıda yağmur yağmasına rağmen içeri gelmemişti. Biricik oğlunu merak edip dışarı çıktı. Mahdumunu (erkek evlat) dışarıda göremeyince sararmaya başladı. Hemen sağa sola bakındı. Kuyu karanlıktan başka gözüne çarpan bir şey olmadı. Uzaktan köpek havlamaları duyuluyordu. Hemen içeri girip el fenerini kaptığı gibi kendini tekrar dışarı attı. Mümtaz Bey, önce evinin etrafındaki haraba evlere baktı. Fakat orada çürümüş odunlardan, kırılmış kerpiçlerden başka bir şey göremedi. Telaşı gittikçe artmaya başladı. Ne yapacağını bilemiyordu. Adeta yıkılmış bir şekilde elinde feneri ile köyün içinde bir aşağı bir yukarı dolanıp durdu. Eşinin ona bıraktığı tek emanetini koruyamamıştı. Köy muhtarının evinden gelen seslerle irkildi. Hemen sesin geldiği yöne doğru koştu, Oraya vardığında nefes nefese kaldı. Muhtarın evinin önünde birkaç adamın muhtar ile bir şeyler konuştuğunu gördü. Onlara doğru yürüdü. Yanlarına vardığında öfkeyle:
“Oğlum nerde, Salih’im nerde?”
Diye bağırmaya başladı. Adamlar muhtar ile konuşmayı bırakıp Mümtaz Bey’e baktılar. Muhtar da bu işe şaşırdı.
“Mümtaz Bey neler oluyor?”
“Salih’imi kaçırdılar. Söyleyin oğlum nerede, ay parçam canımın içi nerde? Oğlumu verin bana.”
Deyip gözyaşlarına boğuldu. Oradaki adamlar sessizce oradan uzaklaştılar. Muhtar onu teselli etmeye çalıştı, ama en kıymetli hazinesini kaybetmişti. Onun için artık hayatta bitmişti. Günlerce, aylarca, yıllarca oğlunu aradı, hiçbir yerde bulamadı. Salih, sırra kadem basmıştı Ömrünün sonuna kadar evlat acısı ile hayata tutunmaya çalıştı…