iç'ten
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yüzüm düştükçe kovuluyorum aynalardan. Belli belirsiz bir bulantı hayata karşı.
Uzun zamandır kitap almadım elime. Okuduklarım da aklımda kalmadı.
Yeni başlamış gibiyim kendimi ezberime. Saçlarım sarı, tenim soluk, gözlerim ela ve boyum uzun. Çok sigara içiyorum, çay içmeden – hayır hayır bir demlik çay içmeden- ayılamıyorum.
Tiryakiliğe yatkın bir bünyem var: Çok kolay alışıp çok zor vazgeçiyorum.
Ne zaman ellerime baksam yapılacak işler geliyor aklıma ve ne zaman ayaklarıma baksam yorgunluğum.
Orta yaş kavramı her gün değişse de genç değilim artık, bunu biliyorum.
Yıllar önce haberleri izlemeyi bıraktım. Güncel olayların tartışıldığı ortamlarda telefonumu açıp oyun oynuyor ve susun diye bağırmamak için kendimi zor tutuyorum, bazen de tutamıyorum.
Çok bağırıyorum.
Çok gülüyorum.
Çok konuşuyorum.
Çok susuyorum.
İnsanlara ve hayata dair ümitsizliğim, umursamazlık etiketiyle yapıştı üstüme. Yılgınlık. En iyi özeti bu belki de tecrübelerimin.
Ne kadar çabalarsanız çabalayın değişmeyecek olanları kabullendim. Değiştiremeyeceklerim için ise kendimi yormuyorum.
Okumayı azaltıp yazmayı çoğalttım. Yazdıklarım bencil, kendi içime dönük. Toplumsal olaylara bakışım sadece bakış. Bakıyorum, görüyorum; tartışmıyorum. Tartışmaların, bireylerin egolarını tatmin etmek ve kendi fikirlerini kabullendirmeye çalışmak olduğunu öğrendiğimden beri.
Uzun cümlelerle kitap gibi konuşan insanların hangi gezegenden geldiklerini bilmiyorum ama onlara saygı duyuyorum. Okuduğum yüzlerce kitaptan aklımda kalan tek cümle yok.
Yüzüm düştükçe çekilmez biri oluyorum. Özümün yırtıcı bir hayvandan farkı yok. İlkelliğin samimiyetine indirgedikçe duygularımı kendimden korkuyorum. Her şeyi yapabilecek ve her şeyi yıkabilecek bir varlık olduğumu hissediyorum ve bu potansiyelin her birimizde var olduğunu düşününce başkalarından da korkmam gerektiğini fark ediyorum.
Arkamızı kollamalıyız. Kendimizden bile. Nokta.
YORUMLAR
Dün gece okudum yazıyı, okumaya çalıştım demeli belki de.. Yorum yazacaktım ki ne yorum:
"çığlık!"
'tan fazlasıydı oysa. Nâzım'ı hatırladım. Kendine yakıp yandığı dizeleri düştü aklıma, bir Nâzım dili var diyemem elbet akla düşürdüyse diyorum. Sığ karanlıkta duyulduğu olmuş muydu acaba. Ben menekşe'den dem vururum öteki sarı lâle'lerden.. Bais başka belki ama dili aynı olunca, donakalmak meselesi rücû bulur..
Ve.. Bir şey söylemek istediğinizde "yazık.." diye geçiriyorsanız içinizden ne etmeli? Biliyorum ki bu yazılan cümlelerin sâhibi herkes. Herkes'in dilinden var bir pay. Yazık dediğim, işte öyle. Benim çâre bilmez derdimi bilmek mutlu eder mi seni ya da senin iflâh olmaz kederini duymak mutlu eder mi beni.. Bunun gibi, dünya yansa azdır kendine. Dile gelişi eksiksiz diyorum bunun için..
Teferruatına ilişkin çok cümle sarf etmenin gereği yok kanımca, kalem fotoğrafı öylesine eksiksiz şekletmiş ki gaf ötesi olmaz gayretimin adı. En çok geceden aklımda kalıp hâlâ okuduğumda hisettiğim şey en çok hayranlık duyduğum yeti belki de..
"Birkaç cümleyle söylenilmesi gereken her şeyi tek çırpıda söyleyebilmek.."
Bu belki de bu sayfanın üzerinde durulması gereken en mühim niteliği. Kutlarım sözcükleri hissedişe değil herkes her şeyi hissedebilir. Ben katil değilim ama öyle ân olur ki katil olasım gelir. Mesele dile getirme biçiminde. Biz kalemler bunun için kutlamalıyız birbirimizi bence..
Sencesi, oncası..her zaman başka başka olabilir. Şimdi bencesindeyim sâdece..
Kutlarım..
Sevgiyle kalın..
**Havin_** tarafından 2/12/2014 5:01:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bu kısa ve dolu yazının bendeki çağrışımları..hatırlattıklarıdır
Nefs dışarlıklıdır daha çok..dünyaya bakar, fani lezzetlere, geçici heveslere meyyal..kolaya ve rahata düşkün..
mahiyetinde ilahlık taslayacak kadar kendini sevme..enaniyet barındıran..
İnsan, özden geleni nefsine rağmen yapmaya gayret eder..
Bir müddet sonra ikisinin söylediklerini karıştırmaya, nefse ait olanları allayıp pullamaya başlayan düşmanlar peyda olur..ki en azılısı başka bir gücü olmadığı halde nefsi çok iyi tanımaktadır..etrafından destek bulması hiç de zor olmaz
Mücadele zorlaşır, nefsin baskısı ağırlaştıkça öz geri çekilir ve insanda öfke birikmeye başlar..insanı asıl yoran...diye devam etmek isterdim ve lakin lafı uzatmamalı.
Nefsten gelenle özden gelenleri ayırdedemez hale geliyoruz..neden diye sormadım farzedin :)
Özden gelenleri muhafaza edip, yenilemenin yolları olduğu halde köhneleşiyoruz..nasıl diye sormadım farzedin :)
Başımıza gelen olumsuzlukların asıl dilini anlamakta zorlanıyoruz..
Öz, özden gelenleri kolaylıkla tanıyabilmesi gerekirken hissetmekte parazitler oluşuyor..keyfiyeti ve hikmeti ne ola ki..diye sormadım farzedin :)
Bütün bunları umutsuzluk, umursamazlık, yılgınlık ve ardınca gelen kelime ve cümleleri okuyup sizinle olan bağlantısını kuramadığımdan belki yazıverdim.
İç'ten selamlarımla :)
Ben de...
Diyerek kapatmak isterdim yorumumu.fakat o kadar paylaştığımız hissiyat var ki yazınızdaki insanla. Çok konuşup çok susan insan da olur mu diye düşünenler olabilir. İnanın insan öyle bir hale geliyor ki ,konuşunca çok konuşmuş,susunca çok fazla susmuş ve bağırınca haddinden fazla haykırmış oluyor.
Şu kısacık ömürde ne vakit huzur dolacak yüreğimiz.ve bu saadetin önündeki engel aslında biz miyiz? Diye düşünürüm değerli yazar.
haklısınız ; insan tartışmayı sever.Zira yaradılışında kibir var. Karşısındakini geçmek ve üstünlük için olan tartışma her zaman hüsrana sebep olur. Kim hakkı ve adaleti bulmak için sorar ise o mutluluğa ulaşabilir.
Kim galip gelmek için konuşur ise o her zaman hüsranın pençesindedir.
Kısa ve özlü yazınız sebebiyle sizi kutlarım.
Selam ile.
deniz-ce
gözlerim yolda kalmıştı yalan değil
bence paralel evrene geçişin son demleri bu olsa gerek.( gündemdeki paralellikle karıştırılmasın lütfen:) ) insanlar, hayatlar, renkler, olaylar, kitaplar sıradanlaştığında ve fani bedenin içindeki sonsuzluğu haykıran ruh bu sıradanlığa isyan ettiğinde, o korktuğunuz şey ortaya çıkacak sanırım. ama gerçekten korkutucumudur yoksa insan bilmediğinden mi korkar orasını ben de bilmiyorum. :)
Elinize sağlık..
Yazı kendi içinde öyle kuvvetli ki…
Adeta oyuncu – seyirci ilişkisi mahiyetinde.
Hayat insanları rollere büründürür. Bizler ya oynar yahut izleriz. Birilerine bir şeyleri inandırma ve ispat etme etkeni olmayan kişi ise, etrafta bakan seyircisi olduğuna aldırış etmeksizin doğal hâline bürünür. Bunun neticesinde bir çaba sarf etmez, sarf etme gereği de hissetmez. Bu onun bir şeyleri yok saydığı anlamına gelmekten ziyade, tek ve aynı hassayı önemsediğini gösterir aslında.
Bu kıymetli bir algılayıştır. Kendini farklı roller sergilemek zorunda hissetmeksizin hem de…
“İlkelliğin samimiyetine indirgedikçe duygularımı”
Bu cümle yazının en dikkat çekici cümlesi bence. Bu artık bireysel kimliklerden ve kendine özgü tüm farklılıklardan ayrılması kişinin.
.Ve öz’e göz olması
~~
Okudukça daha da anlam bulan böylesi bir yazı için teşekkür ederim.
. Sevgi ve selâm rengiyle.
ersinbaşeğmez
sağa sola pembe dağıtmaktansa
önce tebrik edenlere teşekkür eder
derdi
rahmetli amcamın kazılardan sorumlu dayısının matbaacı ortağı
deniz-ce
herşeyi de biliyorlar.
teşekkürler:)
Bunun adına yetişkinlik diyorlar birtanem.Büyümek.Hayata ve insanlara baktığın göz nasıl değişiveriyor değil mi bir anda.İşin ilginç yanı nedir biliyor musun ? Daha genç yaşlarında her ne yaşamışsa bireyler, belli bir yaşta aynı yerde toplanıyor duygular, algılar, bakışlar, düşünceler... tek payda altı oluveriyoruz.
Samimi, içten düşüncelerine katılmamak ne mümkün.Tekbir konu dışında.Okumak her ne olursa olsun, o beni bırakana dek bırakmayacağım tek gerçeğim.Bütün olumsuzluklara, beni üzen gerçeklere, isyanlarıma, direnç gösterdiğim olgulara karşı tek savunma mekanızmam.
Ona adadığım sürece kendimi sanki yaşamak daha bir kolay ne bileyim.Belki kaçmak, belki yaşamdan memnuniyetsizliğin tesellisini başka ruhlarda, dünyalarda bulunabileceğinin sanılması.Ki çoğu zaman da öyle oluyor zaten.Bazen sanrı evet kabul de.
Ama bildiğim tek bir gerçek varsa onlarsız yapamayacağım.
Ve bugün bakıyorum da geriye, tam olarak hatırlayamasam da çoğu kitap cümlelerini hatta roman şeklinde olanların karakterlerinin isimlerini bile hayatıma katmış oldukları artıları minneti bile kitaplardan ayrılmamam için en büyük gerekçe.
Çay demledim hadi gel içelim :)))
Kutlarım değerli yazını ve yüreğini.Her dem sevgimle.
Şükran AY tarafından 2/12/2014 7:50:24 AM zamanında düzenlenmiştir.
deniz-ce
Ona adadığım sürece kendimi sanki yaşamak daha bir kolay ne bileyim.Belki kaçmak, belki yaşamdan memnuniyetsizliğin tesellisini başka ruhlarda, dünyalarda bulunabileceğinin sanılması.Ki çoğu zaman da öyle oluyor zaten.Bazen sanrı evet kabul de.
Ama bildiğim tek bir gerçek varsa onlarsız yapamayacağım.
Ve bugün bakıyorum da geriye, tam olarak hatırlayamasam da çoğu kitap cümlelerini hatta roman şeklinde olanların karakterlerinin isimlerini bile hayatıma katmış oldukları artıları minneti bile kitaplardan ayrılmamam için en büyük gerekçe.
ben katılıyorum ama yazdıklarına.
benim için de öyle bakma.
sanırım- umarım- geçici bir durumdur bu.
çay teklifine her zaman EVET
çok sevgiler ve teşekkürler canım
bir de
hep böyle kal...
Bi yandan okudum, bi yandan gülümsedim okudukça da.. tatil sana yaramamış diyerek en gıcık olduğum şeyi yaparak başlıyım. Napıyım, seni gıcık etmeyi özlemiş olamaz mıyım. Bak “özlemek” kelimesini havaya gireceğini göze alarak kullandım, biraz da korkumdan modifiye ederek. Aman iyi ya, eksik işte sen olmayınca defter az biraz sanki..
Hımm ne diodum :) biraz acımasız modla yazmışsın. Kendini övmeyi de ihmal etmemişsin gözümden kaçmadı (en azından genç olamdığını kabul etmişsin :P ) tiryakiliğe yatkın bünye konusunda ise, neyse biraz konuşmuştuk..anlarsın anladığımı seni..aynı dilden bir konuşmuşluk var ya yazıda, çok şey yazasım geldi.
Ya inan ki tüm cümlelerin kısa kısa ama çok nasıl diyim, sanki böyle herkese hitap ediyor gibi, yani öz.. İnsanlardan hepimiz şikayet ediyoruz da cemrem, peki doğru kim.. yani herkes şikayet ediyor peki kimden?? Demek ki gerçekten insan kendini göremiyor. Bu aralar en çok istediğim şey sanırım kendimi görmek. Ama böyle oluyo biliyo musun, ki biliyosun ki yazmışsın. Yani ümitsizlik insanı umursamaz yapıyo, hatta konuşmak bile istemiyosun bi zaman sonra. Ama kabullenmek bilmem ki doğru çözüm mü? :(
Okuma konusunda ise ben yazdım dedim buraları :) hatta inan ki biz yazdık, hepimiz. Tartışanlar devam etsin ama bi şey diyim mi..ki daha ne diyim bilemedim ama neden bu kadar uzattım çünkü beynim sulandı sanırım ve darmadağın konudan konuya atladım, ne yazdığımı bile bilmiyorum :) bi arkadaşım, hani o kitap gibi konuşanlardan… saçma bilgiler ansiklopedisi gibi. Yani her şeyi aklında tutuyo ama gereksiz sanki. Çünkü önemli şeyler puff! Sanırım kıskançlıktan dedim böyle. Dur aslında aklım nurcan’da, ona yazmak için girdim, gelmiş diye. Burdan da çıkamadım işte görünce. Sen de hoş geldin :) kutladım cemrem…
deniz-ce
şimdi ben de aklımda kaldığı kadarı ile cevaplıyayım.
ben de özledim ben deee
resmin var şu an ...
ne diyorum yaaaa!
yok öyle demeyecektim.
diyecektim ki
teşekkür ederim
özlenmeyecek birisi değilim sanırım:P
ve kendimi övmedim hatta öyle anlaşılmasın diye ayrıntıya bile girmedim:)
kabullenmekle ilgili konuya gelirsek
eğer olumsuz görseydim bunu kanıksadım derdim
kabullendiklerim aslında çoktan kabullenmiş olmam gereken şeyler
olduğu gibi kabul etmek
olduğu haliyle sevmek gibi:)
aman yaa
hava çok güzel
boşverelim şimdi bunları
nasılsın?
nasıl gidiyor hayat?
küsss
yaklaşan tez, yaklaşan düğün ve içimde düğüm olan birçok konuyla beraber artık düşünemez bir halde garip bir durumdayım.. sen nasılsın???
bu arada felsefe yaptığın kısmı hızlı geçtiğin için teşekkür ederim. çalışma saatlerim dışında ciddi anlamda düşünmek isetmiyorum :)
bağırmamak için kendimi zor tutuyorum, bazen de tutamıyorum.
Çok bağırıyorum.
Çok gülüyorum.
Çok konuşuyorum.
Çok susuyorum.
...
ne kadar çok azalmışsın şair
yağmurun eksik
gökyüzüne küsmek sana göre değildi oysa...
deniz-ce
öyle gereksiz kalabalıklar barındırıyoruz ki ruhumuzda
nicelikten niteliği göremez oluyoruz
gökyüzüne küsmedim asla
teşekkürler.
Of!...
Çok ağır bir yazı olmuş.
Sadece şunu söylemek isterim ki;
buradan bakıldığında,
hiç yazdığın gibi gözükmüyorsun Deniz-ce.
Hayatın griliği karşısında,
kelimelere yansıyan aksin,
gökkuşağı renginde olmasa da,
çoğumuzdan daha renkli, daha sıcak.
Kendine haksızlık etme diyorum.
deniz-ce
göründüğüm gibi miyim
değil miyim
inanın bilmiyorum
bir insanı tanımak çok zor olmalı
kendimizi ble tnımakta zorlanıyorken
saygılar bth
pardon:)
e unuuttum ama adınızı
Bir tutam hayat
Bir tebessüm nedeni daha.
deniz-ce
Okulda epey geyik yapıyorum iki gundur
Sıkıcı ve ciddi kısmı sizin nasibinizmis
ah
ah!
okurun mukaddes Cuma'dan
üç gün öncesinde ne günahı vardı?
yazar evet elinde kalem hep yazar
ama sonuçta Okur'un okumak için bir çaba sarf etmesi lazım
yazar
yazarak rahatlar
ve sonrasında Gün'e bakar
geceye kalan ruhunu uyandıran bahar havasında yürüyüşe çıkar...
yazı
elbette güzel ama
okuru da bu güzel havaların
mahvetmesi için müsaade et
ki
güneş anlamlandırsın kendini
sonuçta,
yazılan hemen asılmamalı sayfaya
bir gün şiir
bir gün yazı olsa
derdi
annanemin halasının kocasının hoca efendisi ki
elleri titredikçe
kim kitabı oynatıyor diye bahçede ağaçlara söylenirdi
tebrikler
imle
okur hep okuyamaz ki
deniz-ce
Firsat buldum ekledim
Yoksa
Okuru yormak gibi bir niyetim yoktu
Zaten içime de sinmedi
Silerim belki de
Kimbilir
Ben;)
ersinbaşeğmez
olur mu silecem demek
siz hep yazın
ve
yazıları da asın
ister sayfaya
ister darağacına
diyerekten