- 598 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Canım çok üşüyor ıslak akşamlarda…
Beni sorma bugün sevgili, kışın ortasında ayazda bir gün ardındaki gecedeyim işte, hani sensizliği tarif ederdim ya, hani yalnızlıktan veya can sıkıntısından, bir de sen yokluğundaki ağrılarımdan bahsederdim ya, o anlattıklarım bir başka şeylermiş, bu gün sensizlik de olsa, biliyor musun canım üşüyor, bir de üstüne üslük gece puslu kara ve yağmur bir salınıyor gök yüzünden toprağa düşerken, hani o ses var ya, senin çok iyi bildiğin, yani ıslanırken öğrendiğin o ses gibi iste, ama bu sefer ben iki defa ıslanıyorum, işte su gökten toprağa düşerken çıkardığı sesle ben ıslanırken, bir de canım üşüyor o sesten, senin ıslandığını kendime sıçratmış gibi ıslanıyor işte yüreğim, böylece sen ve ben olduk iki ıslak beden…
İşte sevgili, puslu bir yağış ertesi İzmir ve sen çok iyi bilirsin bu ıslak akşamları ki, ama bilmediğin ne var biliyor musun, bu akşam benim canım üşüyor, üstelik bir kez de senin için ıslandıkça, bu sefer yüreğim üşüyor sevgili ve senin haberin yok bu akşam yağan yağmurdan…
Boş ver be can üzülme çok üşümüyorum sadece yüreğim senin ıslanışını hatırladıkça, çok sızlıyor… Islanıp üşümemi boş ver sen bilirsin ben seni hep ıslak
ıslak akşamlarda çok sevdim ya…
Islak akşamlarda canım çok üşüyor...
Bir bana sordum kendimi, bir de sana sordum kendini, hayatı zora sokan çok zaman aralığında suskunduk yaşamda dedim, bir de sen için dedim suskunlarız diye, sonra ışığa baktım gözlerim kapalı, sessiz sesleri doldurdum kulak diplerim ile içime, bir feryat duygusu bastı, habersiz yaşamdan kalan boşluktan, yarınlara baktım , karanlıktan sızan bir umut ışığı ile, sonra yarından sonralara baktım sonu hep dal kurusu hasret ve ve omuzlarımda bir yüksünme, sadece iç sese doluşan bir katıksızlık ve ben geceleri sen diye kovalarken kuytularda, dalıp sızacak bir nefes için harcadım günlerin gecelerini, özlendin sen demek için aşmak gerek bayırları, belki bir gün bir şafak vakti, bir merhabaya hasret çıkar bir tınıdan ve hayat yarınların umudundaki aydınlıkta artık gözleri...
Özlendin demek için... Özleyen mi acıyı daha çok yaşar, özlenen mi?
Bazen evler yıkılır, çatılar çöker, haset ve gariplik alır başını gider yalnızlığın peşinden, kimsesizlik ve pişmanlıklar şarkılara mıhlanır, beyinler çöker, ruhlar dağılır, gün gelir düşer insan karanlıklara, işte o zaman anlar ışığın kıymetini, işte o zaman evsizliğin küfleri dökülür çatılardan, yığılır kalırsın bir boşluğa sanki, sahipsizlik vurur beline beline, sürüklenirsin kulvarlara da akıttığın gözyaşları süzülür çenene doğru ve yüzün kesilir bakışlarından ve düştüğünü kendine bile söyleyemezsin, sadece hayatın çivileri bunlar dediğinde, artık zaman çok geçtir yaşama doğru kalan...
Bittin ve bittim demek için belki deha erkendi, daha nesi oldu ki zamanın neresindeyim, kaç yaz sonunu gördüm kaç bahar geçti gitti ve ben kaç yaz nefessiz yaşadım bitti ve ben bittim derken...
Zorluyorum dar nefeslerle yaşamdaki zamanları "bitti ve ben bittim" deken, ne sebepsiz bir düşünce ve de ne gereksiz bir çile, ben bittim derken sevgili sen ne hâldesin demek de gereksiz değilmiydi ki, ben neden hâlâ seni düşünür dururum?
Hayatımı savunmasız bıraktım, çünkü senin önemini kısıtlamıştım içimde "bittim" derken, oysa varolmanın kuralında yaşamı sevmek vardı ama "senliydi" sanki sevmek duygusu yaşamı, sen dolduruyordun iç dünyamdaki düşüncelerimi...
İçimden kopup gelen bir şeyler var, sanki sen varmışın bu düşün ardında gibi bir titreyiş, bir heyecan ve ardından koyu bir merak, seni düşlemek bile huzursuz ediyor dinginliğimi, sanki hep bir şeyler olacak, sanki bir köprüden düşecek mişim gibi bir halin yanında bir de karanlık korkusu başlıyor bedenimde, zorluyorum kendimi, sankibir şeyler olacakmış ve sanki merak içinde titremelerime ulaşıyorum, beli bir şeyler okumam veya dudp duruken koşmam gerek, ya ikisini de yapmak istemez de bir yerlere gidip bir kahve içsem gibi mantık dışı düşüncelerdeyim ve hep sen varsın bu dengesiz yaşamımın içinde biliyor musun sevgili...
Uyumadan ağlamam gerek belki de, ağlamam için sebep mi yok, öften bir şeyler yaratmam gerek, inleye inleye ağlamamak için ama vazgeçsem belki daha iyi olacak içim zaten darda dağın, tutmam gerek kendimi, biliyor musun sevgili, senin yokluğundan bu yana geceleri ben hep sebepsiz ağlarım ya, işte öyle bir gece yine, sebepsiz darlıklar yaşanıyor içimde...
Varlığınla vardım sevgili, sen var ol dediğin için, var olmaya mecburdum sevgili...
Gülmemi haram edenler, hisleri yırtık olanlar, en çok sevdiklerim onlar ki gecenin sessiz gözleri, diyordu ruhumdaki hırpalanmış hisler..
Bu gece de sabah çok zor olacak ve ben çok uzayacak bir gecenin içinde kendime hakim olmaya çalışacağım...
Hüzün sıçrıyor beynimden, ayaklarımın altı vıcık vıcık hüzün, kaybettiğim her şey hüzne dönüşmüş, hayat gözümün önünde ufalanıyor, cansıkıntısı tuz beyaz tadında, şüpheler dağılıyor saçmalar gibi hayatıma, top yekün bir bedensel savaş bunlar, yüzkarası bir dağınıklık bunlar...
Her şey patlayarak yüzüme sıvanıyor ve ben kimseye kızamıyorum, kimse için de üzülemiyorum, her şey sönmüş bir volkan gibi içime birikiyor, yollar darmadağın ediyor benliğimi, küskünlüklerim hayata değil kendime...
Ama çıkmazlarım hayata dahil oluyor ve ben yalnızlığın tufanını yaşıyorum, can sıkıntısı beyhude bir yakarış ve ben ne yapıyorum diye soruyorum kendime, cevap dudaklarıma mıhlanıyor ve kekeliyerek "seni arıyorum" bile diyemiyorum.
Sadece dağılmış bir benlikle uğraş halindeyim diye düşündüm ki ağzımda sadece "sen de mi beni bu hâle sokacaktın yar" cümlesi fırlıyor dudaklarımdan...
Gözlerimi güneşe kısarak. İçimde karanlıkların özlemi var, içimde bir pişmanlık var sevmeye dair, içimde bir yangın var sevmeye ilişmiş bir kor sanki ve ben dağılmaya hazır bir kartopu misali yoldaş oluyorum kaldırım taşlarını sayarken kendi iç yalnızlığıma.
İçimden aynı cümle tekrar ederek çıkıyor düşüncelerimden "sen de mi sevgili sen de mi, bir de seni kendimde sevgili sanmıştım, sen de ha" diye mırıldanmaya çalışıyorum.
Uzaktan bir martının kanat sallamasının şekline dalıyorum ve "sen bari kaçmasaydın" derken, gülümsüyorum kendi aklımdan şüphe ederek ve tekrarlıyorum "sen de mi bu hâle sokacaktın benim an sızım"diyorum...
Can yongası olmuş bir sıkıntı kaplıyordu bu acıların etrafını, tüm hırpalanmış duyguları bir kenara koysam da sadece özde bir içsel yanış doğuyordu sanki ve hayatın yongalarını toplayacak, üstünü örtüp derleyecek ve bu sığıntı acılanmalara hükmetmek artık mümkün değildi...
Sende mi beni bu hâle sokacaktın...
Aslında tükeniş sebeplerimizin tek etkeni, birilerinin yüreğimizdeki yaralanmış yerimize dokunması ve olmayasıya yanlış anlatımlarla bizim iç dünyamızdaki huzuru defalarla bozmuş olmalarıydı...
Hep dokunmuşlardı ikimizin arasındaki kutsal bağlar dediğimiz, hafif kanat altlarımızdaki nazik duygularımıza, hislerimize, yalan veya cebren dokunmuşlardı bunlar veya riyayı aynı anda doğruların üstüne koyarak karmaşa yaratırlardı iç dünyamızda...
Biz bunları çoğulda yaşıyorduk, çoğu zaman kendi kendimizde, sonra da birbirimizde eksiliyorduk, çoğulda da kendi kendimizi darda bırakıp iç sıkıntıları ile yaşama mecbur kalıyorduk...
Sanki bir çok insan üstümüze üstümüze geliyordu ve yığıldıkça yığılıyorduk sıkıntılarla ve de öfkelerle...
Kendimize karşı güven duygumuz eksiliyordu ve bu güven eksikliği ile benlik ve özgüven eksikliğine ulaşıyorduk ki bu da bizim çöküntümüz oluyordu...
Evet sevgili bu şartlarda hayat bize eksildikçe eksiliyordu...
Karşılaştığımız bu şartlar bizim mutluluğumuzu bozabilmek için öç alan insanlarla doluydu ve biz bu kıskacı içinde en yoğun dar zamanlarını yaşıyorduk...
Oysa sevgi kutsaldı ve seven yüreklere darbe işlemezdi ve biz bu darbelere karşı yıllarca yoğun bir şekilde karşı koyduk ve yıkılmadan dik kalabildik...
Hani sen gittin ya, dönüp arkanı basıp gittin ya, nereye demeye vakit kalmadan ansızın gittin ya, nereye ise işte oralardan da bir kere arkana bakmadın ya, bu şehri, bu sokakları, taşları ıslanmış kaldırımları bana bırakıp, çekip gittin ya, işte o andan sonra başladı benim yalnızlaşmış hayatım...
Şimdi nerdesin, hangi şehrin soğuk ve boğucu havasını soluyorsun, bilmiyorum ama, sadece benim hayatımı zorlaştırdın...
Şimdilerde pencere kenarlıkları boyanmış evlere, o eski aşkların yaşandığı evlerin önünde durmuş bir anlık hareketsizlikle diyorum ki, bu eski evlerden de böyle ansızın gidenler oldu mu ki ansızın eyvallah bile demeden gidenler oldu mu ki bu koc aq şehir kışın ortasında yine böyle eskilerdede de yalnızlaşıp, yalnızlaştırıyor muydu insanı?
Neyse boş ver iyi ki bu hallerimi, muhtemelen sinsi gülüşlerinle intikam alırcasına zevk alırdın bu şehirde...
Şimdi iki ayrı yerde nefes alan kişiyiz ve iki şehir, biri bana yabancı, biri sana yalnız, kol kola girmişik hayatın ıskaladığı yalnızlıkla, ben senin şehrinde ki seni düşündükçe tüm yabancı nefesleri içimde hissederim kendi kendime...
Şimdi sen gittin ya, geriye çatlak sesler çıkaran Eylül ayı kaldı, bir yerden hava bulutlanır, bazen kararır, bir yerden bir Poyraz bir Lodosa karışır ya, bir yerlerde ağlayan bir kadın görmüşündür muhakkak kendine benzeterek, bir başka şehirde yalnızlığına ağlayan bir adamın yürürken yolda rastgele bir şeylere tekme attığını düşünür, şaşkın bir ifade ile gülümser, sonra acılanırsın ya, işte böyle yaşıyorum bu son yılları sadece çarpıcı bir düş yorgunluğu ile...
Dedim ya hep ayrılıklarda binlerce düşünce belirir insanın beyninde ve çoğunda da hep kendini haklı çıkarır ya, işte tam tersini düşünüyorum şimdi keşke hiç olmasaydın hayatımda, ki keşke o güz günlerinin güzelliği de olmasaydı, bu günlere hayıflanarak gelmeseydim, ki ke3şke senin adını beynime mıh gibi çakıp benden başka herkeslere söyleyebilseydim ve bu günlere adını sır gibi yüreğime gömmeseydim, deye de düşünmeseydim...
İşte böyle, hayatın zor çivileri böyle batarken ayrı bir acı peydahlanır bedende çıkarırken apayrı bir acı...
Şimdi mevsimler aylara yırtılırken, ben günlere yırtılarak yaşıyorum. Her bir zaman sonunda, ah bu hayat neleri almadı benden derken...
Ucu yanmış bir odunun ateşinden kesik kesik çıkan dumanların peşine iliştirdim düşüncelerimi, iki şehrin islerini birleştirmeye çalıştım ama ayrı ayrı iki hikâyeleri eklemek çok zordu, birinde yalnızlık, ve kimsesizlik hisleri donanmış , diğerinde kalabalıklarının içinde, tek başına yaşayan insanın hikâyesi yapışmış kaderleri ayrı ayrı olan şehrin surlarına...
Bakımsız hayatların zirve yapmış yaşamlarındaki nemli, rutubetli düşünceler var sayılmış sevgiden soyutlanmıştı...
Gözlerim havada sallanan ellerinde, ellerim boşlukta sallanıyorsa eğer, geç kalınmış tüm istekler sahipleşmiş ise eğer, kaç gecenin ardındaki güne yapışacak gözlerim hiç aranma telaşı olmadan ve kaç ritimsiz atışlarla var olmaya çalışacak kalbim ve kalbin derken...
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.