- 1038 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BAŞAKTIM DEĞİRMENDE ÖĞÜTÜLDÜM UN OLDUM 7
Umreye gitmeden önce Hacca ve Umreye gitmiş olanların söyledikleri ve tavsiyeleri vardı. ‘’Araplar pistir, ortalıkta elleriyle yemek yerler onlara çok fazla takılma. Temizlik alışkanlıkları yoktur. Kabede inşaat var biz çok sıkıntı çektik’’ gibi şeyler. Ben Mekke de bulunduğum zaman zarfında hiç pis arap görmedim. Elleriyle ortalık yerde yemek yeyip söyledikleri gibi temizlik kurallarına uymayan arapta görmedim. Aksine üstleri başları tertemizdi, yada eleştisel gözle bakmadığım için görmedim. Nasıl bakarsan öyle görürsün. Ben oraya Allah’a yakın olmak ve ibadetimi yapmak için gittim. İnsanları eleştirmek yanışlarını bulmak için değil. Mescidi Haramda yemek yiyen insanlar gördüm. ‘’İnsanlar, fakir ve fakir olmalarına rağmen Allah’ın evine gelip misafir oluyorlar. Dışarıda yemek yemeğe paraları yok herhalde’’ diye düşündüm ve onları takdir ettim.
Kabe deki görevliler Türkleri çok seviyorlardı, Türk olduğumuzu söyleyince daha bir sevecen davranıyorlardı. Kabe de ki temizlik işçileri,sürekli temizliyorlar yerleri paspaslıyorlardı. Yerlere dökülmüş zemzem ve ıslaklık göremedim. İşlerini çok güzel yapıyorlardı. Sadaka verdiğimizde mahçup bir şekilde kabul ediyorlardı. Kabe’nin havlusunun temizlik işlerine bakanlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
İnşaatlara gelince, inşaat sahasından, kamyonlaradan, iş makinalarından, Kabe’nin etrafını çevreleyen vinçlerden de rahatsızlık duymadım. Aksine mutlu oldum. O kadar çok gelen Müslüman var ki Kabe’nin etrafı tavaf yapmaya yetmiyordu. Ne kadar çok genişletilirse o kadar çok gelen olacak demektir, diye düşündüm.
Mescidi Haram da beni üzen şeylerde gördüm tabii ki. Arabistan kralının Kabe’nin havlusunun hemen dibine diktiği gökdelenler, saat kulesi, oteller. Kabe manzaralı otel diye de müşteri beklemeleri. Kabe’nin çevresinde Kabe den yüksek bina olmamalı. O gökdelenler yüzünden Kabe’nin o cephesi genişletilemiyor. Mescidi Haram ve Mescidi Nebevi Arabistan devletinin mülkü olmamalı. Kutsal topraklara dünyanın her yerinden yaklaşık iki milyar Müslüman ziyaretçi geliyor ve oralar bütün Müslümanlara ait. Oralarda yapılacak en ufak değişiklikler için bütün Müslüman ülkelerinin onayı alınmalı. Arabistan Kralı kendi özel mülküymüş gibi hareket etmemeli.
İnşaatlarla ilgili beni üzen diğer bir husus da Osmanlıya ait ne varsa yok etmeleri. En son restrasyon Osmanlı zamanında yapılmış. Güzelim mermer sutunlar yıkılıyor yerine beton direkler yapılıyor, canım altın yazmalı ayetler sökülüyordu. Tavanlardaki Osmanlı süslemeleri yok ediliyor. Osmanlıya ait hiçbir iz kalsın istemiyorlardı. Kabe de kendi mimarilerini sergilemek istiyorlardı. Birde Peygaber Efendimizin (sav) evini sanki birkaç yıl önce yapılmış gibi restro etmeleri ve kütüphaneye çevirmeleri beni üzdü. Çatısında çanak antenler, güneş panelleri, duvarında reklam afişleri var, üzücü. Dediğim gibi o kutsal topraklar sadece o devlete ait değil bütün Müslümanlara ait.
Mekke de son günümüzdü, Cuma namazından sonra Medine’ye hareket edilecekti. Sabah erkenden kalkıp son tavafımızı yapmak üzere Kabe’ye gittik. Bunun adı veda tavafıydı, bana göre veda demek bir daha görüşmemek demekti. Oysa ben Kabe’ye ve Beytullah’a veda etmek istemiyordum. Tavaf yaparken en çok ettiğim dua ‘’Allah’ım beni buralara tekrar tekrar getir. Sana veda etmek istemiyorum. Allah’a ısmarladık da demek istemiyorum. Sen beni kendine bağla ve ısmarla’’. O gün birkaç kez tavaf yaptım. Namazlar kıldım, Cuma namazı ve öğle namazını Kabe’nin avlusunda kıldıktan sonra tekrar gelme duaları ve ümidiyle Kabe den ayrıldık. Mekke den ayrılırken Peygamber Efendimizin (sav) hadisi aklıma geldi, ‘’Mekke gözüme çok şirin gözüküyorsun, beni zorlamasalar seni terk etmezdim’’ içimden bu hadisi tekrarlayıp duruyordum. Ben Mekke’yi çok sevmiştim. Bir yandan da Medine’yi de görmeyi çok istiyordum. Mekke beni yakmıştı, bakalım Medine ne yapacaktı.
Otobüslerle Medine’ye doğru hareket ettik. Namaz vakitleri mescitlerde mola vererek yaklaşık 7 saat yolculuk yaptık. Çok yorulmuştum. Peygamber Efendimiz ve sahabilerin Medine den Mekke’ye hac vazifesi için gelip yapamadan geri dönmeleri aklıma geldi. Bizler otobüslerle rahat yolculuk etmemize rağmen yorulmuştuk. Oysa onlar deve sırtlarında veya yürüyerek bu yolu gitmişler ve geri dönmüşlerdi. Rahat bir şekilde ibadet yapmamıza, seyahat etmemize rağmen memnuniyetsizliğimizdi. Akşam saat on da Medine’ye ulaşmıştık nihayet. O saatte bize özel yemek hazırlamışlardı. Yemeğimizi yedik ve hocalar ‘’Yeşil kubbeye Peygamber Efendimiz’e selamlaşmaya gideceğimizin’’ duyurusu yapıldı.
Annemle ben kolkala grupla birlikte Mescidi Nebevi ye gittik. Mescidin havlusunda epey yürüdük ve sonunda Yeşil Kubbe’nin önünde durduk. Gerçekten de yemyeşildi, çok heyecanlanmıştım. Peygamber efendimiz bizi görüyordu, sanki bize ‘’hoş geldin ümmetim’’ diyordu. Ben içimden Hoşbuldum dedim ve hep bir ağızdan ‘’Essalamün Aleyküm ya Rasulallah, Essamun Aleyküm ya Habiballah’’ diyerek selam verdik. Efendimiz orada verilen selamı alır ve o da selam verirmiş. Hocamız çok güzel dualar okudu. Efendimize gönderilen bütün selamları tek tek söyledim. Unutmuş olabileceklerimin de selamlarını ilettim. Sabah namazından sonra tekrar burada buluşmak üzere otelimize geri döndük.
Sabah Yeşil Kubbeyi,Mescidi Nebevi’yi yakın yerleri ziyareti anlatacağım. Yeşil kubbe ve hissettiklerim ayrı bir bölüm ister.
YORUMLAR
devamını sabırsızlıkla bekliyorum çok içten güzel bir bölümdü. teşekkür ederim.