- 694 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"Keşke Atatürk Bizi Kutarmasaydı (!)" 1
Bir kere şunu vurgulayalım. Kurtuluş savaşı kolektif bir gücün eseridir. Kolektif gücü çekimleyen, kristalize eden ve yöneten bilinç merkezi, Sevgili Mustafa Kemal, önderliğidir. Kurtuluştu kolektife gücün, Atatürk’e simge edilmesi olayı, pek doğal ve sosyal diyalektikte bir zorunluluktur.
Bu tip kolektife parçalı gücü imleyen ve güden düşünce, parçalı güçlerin her hal aşamasıyla; sürekli bağıntı ıra olmasındandır. Bir sosyo toplumsa parçalı oluşmaların haberdarı, koordinesi vs. olan ve sürece akış veren, süreci eşgüdümle senkronlayan bir öznel merkez gücünün olması zorunludur. Bu hal böyledir diye Sevgili Atatürk, sürece rast gele bir önder kılınmış değildir. Bu iyi biline.
Üreten ilişki bağıntılı toplumun merkezine, emeği ve emeğin üreten paylaşan girişendi düzenlenişini koyamayan toplumlar; hem sosyal alanın, hem toplumsal alanın hareket merkezine; birinci türden olan öznelcilikle, hemen her şeyin özeğine de bu tür hipotetik gücü koyarlar!
Sosyal anlamalı aidiyetçe oluşmalı bir düzenlenişin, öznel hareket belirlenimleri olanlar; sonsuzca değilse de, onlarca yıl içinin söylemi olurlar. Bu tür gerçek söylemli tutumluların bir ucu, özne nesnel yer zaman bağıntılıdırlar. Bu kabil tarihi tutumlar somut oluşla, hipotetik yansır ve yankılanırlar.
Bunlar töre bilimsel olmayan buyrukturlar. Bu tür öznel ve özel anlamalı oluşlarla dini, imanı, hatta bilimsel çabalı olanları da totem alanlı hipotetiktirler. Özneldi sosyal anlaşılma ve anlatılmaların vücut bulmaları için böylesi bir “özne nesneline” oluşla belirtmelerin, hep söylence totem gücü olmalıdır.
Bu hipotetik oluşmanın somut etkisi kalktıktan sonra da süren bir etki bağıntısı vardır. Bu bağıntı yararlanıldı, öznel bağıntılı; öznel referanslı odağınız olur. Bu odak hareketi giriştiren, süreçleyim ortalama konsensüstü oluşlar, odak birliği senkronlaması olmakla; totem alanını da bağıntılayıştırlar.
Bu merkezi güçle sıfatlanmak; herkesin keyfince odak merkezi olacağı bir seçilim değildir. Şu veya bu biçimde totem alanlı hareketin içinde bulunuşla yetkilenen herkes; bu odakta olma iştiyakının iddia ve övülme hastalığı içinde oluşla; deliryuma dahi düşerler. Ama bu tür kişilerin yetkilenişti sosyo toplumsa güçleri bitince, o kadar alayı valalarına rağmen, kimse onları hatırlamaz bile!
Bir özne-nesnel vücut bulmanın meşruiyetliği için çok şeyde olduğu gibi bu tür anlayış ve anlatımların kuruluştu, kurtuluştu oluşla sembolizm odaklı özne nesnel gerçeklikleri vardır. Bu noktada biriken sosyo toplumsa kültürün anonim olması tevhidi olmayışla biraz anlamsızdır. Nasıl İslam, Sevgili Muhammed değildir. Ama İslam ve İslam Mücadelesi, Sevgili Muhammed’le anlatılır ve anlaşılır olursa; anlatımın ve anlaşılır olmanın vücut bulması ana savunmacısının (mücadele vericisinin) kristalize edicisi oluşla bu durum böyledir.
İslami mücadele içinde, savaşımlar, örgütlenme, yönetimin oluşması, sosyo ekonomik işbirliği gibi oluşmalarıyla bağıntının içinde nasıl kolektifin gücü varsa; İşte bu kabil tüm tarihsel diyalektikler gibi Kurtuluşun Felsefesi ve mücadelesi de, her aşamada böylesi kolektife gücün oluşumdur.
Kurtuluşun Felsefesi de, kurtuluşun mücadelesi de kolektife güç olup; Atatürk’le anlatılır ve Atatürk’le anlaşılır. Nasıl tüm İslami mücadeleyi Bilal-i Habeş’e ya da Halit Bin Velide, Hz Ebubekir’e, Hz Ömer’e Hz Osman’a, Hz Ali’ye vs. endüktif edemezsek; Kurtuluşun Felsefesini, Kurtuluşun tüm Mücadelesini de, vesile nedenlerle (Orbay, İnönü, Çakmak vs. ile) anılırlarsa da; bu temsilcilikler mücadeleyi tam bir izah edişle, mücadeleye odak oluşla söylenemezler.
Bir çimlenmede Güneş gereklidir. Ama ana karakter tohum (embriyo) esastır. Güneş o gün olmasa da, ısı başka gün, başka zamana (birkaç zaman sonrasına) doğmuş olmakla, embriyo Güneş ışıklarıyla (vasıta nedenlerle) er geç yol alacaktır. Güneş ışığı kabili vasıta dış neden olup ta, sürecin embriyosu olamayan bir yığın tarihi kişilikti süreçleyimler, başka embriyosu olan süreçlerin uzlaşısına rücu edişle var olabilmişlerdir.
Bu rücu edişle; korunan, örgütlenen toplumsal gücün, müktesebatlarını taşıyan sürecin tarihi kişiler tarihselliği; o sosyo toplumsa yapılara yansıma yoluyla kuple (aktarılan bağıntı) edilirler. Böylece süren bir kesikli sürekli devamlılık oluşur. Süren yapının bir tek totem alanı gibi davranan alan, parçalı sürekli totem yapı alanla yine bir yapının nevi şahsıymış gibi davranır.
Yani tüm süreçlerin bir Fatih değil de, parçalı sürekli farklı zamanların Fatihleri; bir Atatürk değil de; parçalı sürekli zamanların Atatürkleri; Bir İskender, Bir Anibal, bir Jül Sezarlar değil de parçalı sürekli zamanların başka başka İskenderleri, Anibalları, Sezarları oluşla vs. olurlar. Öyle olmasaydı ömrünü tamamlayan devlet ve imparatorluklardan sonra süren beklenmedik yapılar asla ortaya çıkamazdılar.
Süren yapılar içindeki tüm ari olmayan melez sosyo etnik hissi unsurlar, devasa bir nesnel tarihsellikti küple müktesebatı taşır oluşlarıyla, tevhidin deniz hareketi olmuşlardır. Artık dalgalar deniz değildir ama deniz dalgalanmasından bir yan yansıtışla bir ıra taşırlar. Tıpkı sizin anne ve babanızdan bir yan taşımakla anne ve babanız olmamanız gibidir. Biz yine deniz hareketi yaratacak olan parçalı sürekli oluşa gelelim.
Tüm parçalı sürekli oluş, tarihsel ve konjonktürse müktesebattı embriyo hareketidir. Bu hareketi tarih sel özne bilinci oluşla tezahür ettiremeyenler, kendisini embriyo hareketiyle tarif etse dahi, embriyo hareketine tali ve dış neden oluşla her birler gibi vesile neden olmak zorundadırlar.
Tarihi süreçten bir yan taşımakla, onu akışça tevhidi özne bilinç etmek başka şeydir. Vesileci nedenler içinde Ali olmazsa Veli olur. Bileşke merkezi, ağırlık merkezi özne bilinci olmak apayrı şeydir. Bir ağaç unsurunun filiz ya da odun olma, ya da bir tuğlanın inşa gereci olma tarihselliğini taşıması gibi parça durumlar bileşke merkezi oluşla sentez özne olma bilincini taşıyamazlar.
Ancak taşıdıkları yansıma kadar yansıtış olurla süreçlindirler. Bütünün sistemin sentezin bileşke merkezinin bilinci ve yansıtması olmak bambaşka şeydir. Tıpkı bir kralın baba gibi dede gibi amca, dayı gibi davranamaması gibi bir bilinç aktıdır bu durum. Vesile nedenler durumun ana, baba durumu, kumandanı, askeri, ahalisi olmak gibi rol üstlenimdi hazır yetişmiş el altı denk düşen kişileri olmaları dışında; bu kabil vesile nedenler, bulunmaz bir Hint kumaşı değildirler.
Ama embriyo kendisini açıştır. Embriyo katalizleyicisi, mayalamayı başlatıp; yöneten diyalektik özne oluşla bulunmaz Hint kumaşıdır. Her yerde ve her durumda bulunmazlar. Özne nesnel tarihi seçilim yasasıyla belirlenirler. Embriyo kristalize ediciliği taşımayan, kaderleri embriyo açılışına katılmak olan vesile nedenler, tam belirleyici oluşla süreç boyutlarına yayılamazlar.
Tıpkı yalın totem dönemin birlik merkezi (tevhit merkezi, ağırlık ve bileşke merkezi) oluşuyla, sürekli ve önemle kutsanması gibi (dokunulmaz kılınan, özne ve bilinç merkezi gibi). Bu sentezi yapan, sentezi yaptıran özne bilince çok ciddi ve sürekli atıflar yapan sosyal bilinç ve bu bilince katkı olan imanı tabucu vesile nedenler gölge yansımalı imleyen oluşla hep vardır. Siz vesile olan dış nedeni er geç bulursunuz. Ama öz neden (embriyo süreçlerini başlatıcı diyalektik özne) yoksa dış neden o öz nedeni girişemez.
Söz gelimi vesile nedenlerin süreç içine her birinin onlarca katkıları oluşuna rağmen süreç; bu öznel mümtaz unsurlardan Fevzi Çakmak’a, ya da değerli Karabekir’e veya tek tek diğer çok pek çok kıymet olan şahsiyetlere endüktif, edilemezler. Embriyo süreç giriştirmesinin tüm vukufiyetini taşıyamazlar.
Taşınsaydı başta Vahdettin bu süreçlerin içindeki bir tecrübe olarak Atatürk olurdu! Bu şahsiyetler tali oluşla ve vesileci bir iki parça katkı malzemeyle vesileci denk düşme hareket duygusallığıyla, embriyo sürece bağıtlanışları abartılsa dahi; diğer bir yığın firen etkili olmanın embriyoyu destekler olmayan süreçleriyle, bu yüklemin altında ezilirler.
Vesileci ıranın, süreç embriyo karakterinden bir yanı, yansır oluşla ve holografik ıra oluşu taşıması başkadır. Bu embriyo karakteri bağıntılıyan okumayı yapması başkadır. Okumayı yapmanın yanı sıra, ırayı kristalize edip çekim merkezi olma yeteneğini sentezlemek de, apayrı bir şeydir.
Bu tür pek çok vesile nedenlerle beraber her iki değerli şahsiyet, her biri ayrı olan; ayrı zamanlardaki katkı ve mücadeleleriyle bu mücadelenin içinde çok önemle varsalar da, pek çok vesile nedenler gibi iki saygın şahsiyet te ilgilisi oldukları şerefli mücadelenin, tüm yüklemini taşıyıp kaldıramazdılar.
Köze üfleyişle ve közden ışık olan her bir çoban ateşlerini bir arada değerlendiren ile sürece sadece çoban ateşi oluşla ateşin yakma karakteri olmayı karıştırmamak gerekir. Ateş sadece yakar. Geriye kül ya da karbon bırakır. Oysa önder nitelik, yakan süreçte; dirim olan, sentezi pişmeyi ortaya çıkarır.
Yurt savunması meşrudur. Ama her tek tek sahnelenen meşruluk, kapsamlı, konjonktürel olamayışla ve yapılacaklarını strateji edememenin fevrilik düzeyinde kalışıyla; akamete ya da kesintiye uğrarlar. Firen etkilidirler.
Koordineli bir sürecimizin seyredişinde; kongreler meşruiyetliği ile yapılacak inşanın ana konturları oluşturulmasaydı; Anadolu’ya silah kaçırtma işinde kolaylığa müsamaha edişle, ya da Sakarya’da veya Büyük Taarruzdaki katkı plânıyla Değerli Çakmak, katkın olacağı bu embriyo sentez süreci bulamayışla, katkı olamayacaktı. Yani sürecin er ya da geç Çakmakları vardır. Ama Atatürkleri yoktur.
Çanakkale zaferi gibi muazzama, ne kadar kazanılırsa kazanılsın! Ne kadar savaş gücü olacak silahları elinde bulunursa bulunsundu. Bu oluşum zafer dalgasını taşıyacak ve zaferin egemeni inşalaşacak somutluğunu, ileri aktaracak konjonktürel bir sosyo toplumsa akıcı “taşıyıcı dalga ilişkilenişle sosyo toplumsa yapı” ortada olmalıydı.
Zafer gibi sosyo toplumsa nesneliteye konumlanacak, konjonktürse egemeni sosyo toplumsa sürecin şevk ve başlanış devinmesi olacak taşıyıcı dalga değildi. Enkazdı yapı, bu türden ıra olup yansımanın kuple edileceği ilişkilenişleri; konjonktürel öznel (embriyo) anlayışsa oluşuyla sürdüremezdi. Aktüel bağıntı oluşları taşımaz sosyo toplumsa yapılarda bu yengiler, sürdürülmez oluşuyla kesikliğe uğrarlar.
Taze zafer gücü salınım dalgası, mevcut inşa içinde yankı bulmuyor sönümleniyordu. Saman alevli, pansuman tedavi olmaktan öte, özne nesnellikle; tepetaklak sürece pek pek bir cevap olamıyordu.
Ortamın süre gelen inşası, bu salınımları ne teknik, ne teknolojik, ne üreten ilişkiler ne paylaşan ve katılımcı ilişkiler olacakla, taşıyamıyordu. Konjonktürel olmayan her şeyiyle geri teknik ve teknolojik sosyo toplumsa mühendisliğin ortam içi ilişkileri, bu salınımla senkronlanamıyordu. Ortam bu salınım osilasyonlarını duyamıyor, algılayamıyor, çoğaltıp kazanca dönüşemiyordu. Ağır bir hantallık vardı.
Sürece gelirsek, yine tenzili rütbe ve idam fermanı tehdidi gibi basınçla, ölümün icrayı kol gezmesi altında kongrelerde, meclisin açılmasında vs. gibi plân tasarı inşa türü nüve oluşlarda Değerli Çakmak yoktur. Ama bu kongrelerin önünü açmadaki kolaylama içinde, tutuklama gibi bir emrin yerine getirilmemesinde de vs. Değerli Karabekir’in vasıta katkısı da yadsınamaz.
Bu gibi genelin kaderine hükmediş içindeki her bir durumlardan biri, daima diğerlerinden birkaç adım ya da en azında burun farkıyla, önde olur. “Kurtuluşlu felsefenin” birkaç adımıyla örtüşen bu vesileciler; “kurtuluştu felsefenin yöneten özne olan ” diğer adımlarıyla kucaklaşamıyordular.
Bunların cemindeki toplamsal seçme ayıklanmalı firen etkili sentezlerde, “Kurtuluşçu felsefenin” özneli olan kendisi ya da yol araçları üretilebiliyordu. Sürecin ileri yön salınımları bu burun farkı olan kişice, ileri doğru taşınabilir olacaktır. Bu taşınabilir olmayı da biz değil, ortamın dalgalanma yönü seçer. Biz de buna ağır aksak teveccüh ve ilgi oluruz. Tarihselliğin ve olgu olay olmanın diyalektik seçiciliği, Mustafa Kemal tutumunu özütlemişti.
Yine, kurtuluştu mücadelenin, tüm süreç korelasyonu ve pek çok enstantanelerinden birkaçı olanı analım. Söz gelimi; kurtuluştu embriyo sürecin, manda kabul etmez neşterli bilinç edinilmesini bir hatırlayın lütfen; karşınızda kimi bulursunuz? Ve bu operasyona göre, herkesin umutsuz olduğu süre içinde çözümleriyle zihni hazır oluşta, çeşitli A, B plânlarıyla kimi görürsünüz?
Ve sürecin hareket olarak her boyut ve aşamasıyla örgütlenmesi deseniz; kim sahnede olmaktadır? Bu örgütlenmeye ve Kurtuluş sentezli fitili tutuşturmaya gayretle yine sürecin kongrelerini anarken önde feda oluşla kimi bulursunuz? Kurtuluşçu felsefenin icrayı meşruiyetlik içinde; sentezin beşiği olmasında ve karar mercii oluşla katılımcı üreten ilişkiler bağlamında meclisin oluşturulması gayreti deseniz; kim parmakla gösterilir?
Yine Kurtuluşlu hareketin fiili ana enstantanelerden olan Sakarya Savaşı, Dumlupınar, Anafartalar, Başkomutanlık Meydan Savaşı vs. deseniz, Tümü; Mustafa Kemal’le kristalize edilirler. Bunlar, tek tek oluşla hiçbir kişiye nasip olmamıştır. Ve nasip oluşu, Sevgili Gazi hariç hiç kimsede hakkıyla taşıyabilir bir liyakat değildir.
İstiklal Savaşını Mustafa Kemal ’siz söyleyemezsiniz, açıklayamazsınız. Mustafa Kemal başarısını da; her biri bir aşamada yol temizliği yapan arkadaşlarıyla olmadan da başarıyı somutlayamazsınız. Tüm süreç, sevgili Mustafa Kemal’i Söyler. Ama tüm süreçte, tek tek enstantane oluşlarıyla aynı arkadaşları devamlı yokturlar. Her bir evrelerde başka başka arkadaşları, vardır. Bu da embriyonun özelliğidir.
Kurtuluş savaşı sonrası düzlemde bu değerli kadrolar süreç rüzgârı yönünde bir etki ve ileri süreç kesikli sürekliliği bağlamında, sürecin olası anomali durumlar ortaya koymalarına karşın katkın bir fren etkili katılım olmaları şöyle dursun; kendileri tersi süreç akışına geri lokomotif etkisi yapmışlardır.
Bu tür sürece dışsal katkın oluşla, sürecin içine dahil olan değerler, yani sürecin içinde başka saikle (padişahı düşman tasallutundan kurtarıp yönetimi padişaha gerisin geri tevdi etmek isteği içinde) oluşla, her biri bir ya da birkaç düzlem boyutuyla ana unsurun yanındaydılar. Bir iki aşama da, ana unsurla, yoldaş kadro hareketi olmanın bir arada aşama durumudurlar. Sürecin özne işlemcisi oluşla sürecin kendisi, değildirler.
Aşamalar sistemi gerçekler ama sistemden haberdar değildirler. Ve aşamalar sistemin tüm bilincinde olmayışla, sistem mantığı olamazlar. Süleymaniye sanatsal ve inşasıyla estetikti bir sistem mantığıdır. Sistemde katkın malzemeler bulunur. Bu envanterler süreci yapı gerçi oluşla aşmalara bölerler. İnşanın sürecinde bulunuşla tüm envanterlerin aşamalaşması, aşamalaştırılması ve bu aşamaya katkın süreçler ve süreç olan kişiler; Süleymaniye bilinci ve Süleymaniye mantığının kendisi değildirler.
Bu nedenle Süleymaniye de, bunların hiç biriyle (tuğlayla-harçla, çiviyle vs.) anılmazdır. Bunları yok saymak ta, aklı peynir ekmekle yemektir. İnşanın kuralı olarak çevrede sunular, daima vardır. Ama Süleymaniye’yi de herkes değil de bir kişi inşa eder. Bu farkı görmezden geldiniz mi, tarih bilinci yiter. Vücut salt kalp ya da mide ile veya akciğerle vs. anılmaz. Ama bunlarsız da vücut olmadığı gibi vücut bunlarsız izah ta edilemez. Vücut ta, bunların hiç birisi değildir.
Süleymaniye taş, tuğla, harç, çivi, vs. ile kaimdir. Ama Süleymaniye’nin estetiği bunlardan hiç biri değildir ve bunlarda yoktur. Estetik bir sentez ürünü oluşla, sentezden sonradır. Yani estetik (Kurtuluşlu Düşünce) inşa malzemesinden (vesile nedenlerden), maada ve müstesnadır. Hatta inşa malzemesinin estetikten haberi dahi yoktur. Vücut oluş (estetik) kendi başına bir müsemmadır.
Siz; anlatırken, severken dalağı, böbreği değil, vücut bütünlüğünü belirtir seversiniz. Siz bahsetseniz de, önemle vurgulasanız da; Süleymaniye’nin taşını, harcını, çivisini vs. oluşunu sevmezsiniz. Hatta kimi kez onun gibi işlev olanlardan, onu ayırt etmek için dahi Süleymaniye’nin işlevini bile görmezden gelebilirsiniz! Estetiği işlevle seversiniz. Vücut bütünlüğü ile hareket edersiniz. Vücut derken de bağıntılı sentez girişmeyi ifade edersiniz. Vücudu anlarken de mideye, pankreasa, bağırsaklara, sinir sistemine, kan dolaşımına vs. oluşla tek tek katkılara bakarsınız Ama aortunuzla da koşamazsınız. Koşma vücut eylemi oluşla bambaşka bir şeydir. Bu nedenle vücut için böbreğin birinden vaz geçer, kolu kesersiniz. İcabında senteze (bütüne-vücuda) feda ile gözlerinizden dahi olursunuz vs.
Tek tek oluşla Atatürk’ün kurtuluştu güce vakfettiği gayretiyle ve inşayı görüp, inşayı tasarı etme estetiğini oluşturmasına emek herkesten daha çok mimari katkı olmuştur. Baştan sona hareketin ana boyutuyla haberleşilme ve düzenletmeyle hareketin “kimi” oluşmuştur. Fevri oluşla, oluşmuş olanların koordine bağıntısını tek elde yapar şekilde süreci tevhit edip (sentez edip) örgütlemiştir.
Söz gelimi Karabekir, Fevzi çakmak, Çerkez Ethem vs. bir fevri hareket gibi durmanın Mustafa Kemal’e koordine katkıyı oluşturlar. Değilse vesilecilerin başarıları kağnıya pancar motoru takmak gibi olurdu. Çanakkale zaferi gibi olmaktan öte gidemezdi. Mustafa Kemal bile, o görkemli zaferiyle; koordinesiz, inşasız, ören yapıya ve sonraki işgale pasif kalmış padişahlı sürece gevşek bağla ilişik, fevri bir katkı durumdur.
Cumhuriyetin kurulmasıyla 20 yüz yıl teknik, teknolojik bilinç ufuklu harçtan inşa, modernleşme amaçlı yapı; bir yirminci yüz yıl otomobili gibi süratle hareket eder durumdadır. Basiretsiz siyasetler bu sürat otomobiline hep pancar motoru takarak süreci devindirme gayret ve bağımlılığı içinde olmuşlardır.
Aksamaları hep cumhuriyetin inşa dönemine havale ederek; dönemi demokratik olmamakla! Şunla bunla suçlayarak bu günün değer yargıları ve teknik teknolojileri olan ufki inşa malzemesiyle; yani bugünün güneşiyle dünkü çamaşırları kurutmaya uğraşmaktalar.
Oysa günün seleksiyonu dünün içinde olmayan; bambaşka değerler üzerinde inşa olmaktadır. Cadıları yakan mantığa, bugünün mantığı ile bakılmaz. Robert Fulton’un buhar kazanıyla bu günkü otomobili kavrayamamanız gibi. Robert Fulton’un buhar kazanını, otomobil lüksünü öngörüyor olmasıyla suçlar olamazsınız!
Sevgili Gazi, yaklaşıklıkla tahmini dışında, 10 yıl sonrasının geleceğini bilmiyordu. Ama geleceğin bambaşka teknik teknolojik bilgi ve ilişkilenişleriyle içinde olduğu halden daha iyi olacağının bilincindeydi. Baraj inşa eden toplumun, hukuk ve demokrasisini bambaşka olacağının bilincindeydi.
Sevgili Gazi kurtuluştu hareketin, hareket süredurumları boyunca hareketten haberdardır. Üstelik haberlerin kendi gibi inşacı sözcülüğü olan bir yankı odaklıkla bu haberleri giriştirip, cevap olmaya dönüştürülme direktifliğini oluşturdu. Kararlarda amil olması vs. zaten hareketin anlaşılır olmasıdır.
Kafalarda oluşan kurtuluştu ışık çakımının, birlik ruhu yaratıp, dallanıp çatallanmasının açıklanması Atatürk’le böylesi bir anlatım ve anlaşılma gücü olmuştur. Bu sentezi odak, çevresini harekete geçirdi.
Hareketin meşru kaynağı oluşla hareketin yaptırımı Atatürk’e yaslatılan düşüncelerle açıklamalarını yapmıştır. Açıklamanın alt birimi içinde fevri bağımsız dere olmalar, üst yapıda devasa bir nehir hareketiyle senkronlanış, sosyal anlamayı devindiriş çığlamasına uygun biz öznel ve nesnel gelişmedir.
Yine bu kutsal mücadele içinde Atatürk’ün kişilerle tek tek kıyasında dikkate almamız gereken; zamanın ruhuna uygun, neyi nasıl ve neden; neye göre yapar olacağının bilinci ve bilinçlendirme yapmanın tevhidi çekim sel nüve oluşu vardır.
Siz sadece kolordunuzdan, kuvvayi seyyarenizden, zabitanlığınızdan, nahiye müdürlüğünüzden vs. sorumluyken; Gazi İnşadan sorumluydu. Böylece sevgili Gazi, tüm katkıların odağı oluşla, kuracağı Cumhuriyete odaklanmak gibi bütüne, senteze yönelimle; daha çok beyin eforunu ve yönetim eklemli efor çabasını, herkesten fazla görmekteyiz.
Sürecin referansı, tüm harekete hâkim olanın etki gücüyle özdeşleşirdir. Bu hal tarihi sosyoloji bir nesnelliktir. Öznel anlamalara açıklayamadığınız bilinçti şeyler, kişilere anlatamadığınız açıklanmaya muhtaçlıkları; o kişi sürecin böyle olduğunu, bunun böyle olacağını size söylemese bile, o şeyler size artık sürecin referansı olan kişisinin söylem ve ağzıyla açıklanır.
Sürecin her bir aşaması ana ve özet konturlarıyla Atatürk’le bağıntılı ve Atatürk’le düzenlenirdir. Atatürk anlatımı süreci anlaşılır kılar. Söz gelimi süreç içindeki çoğu tekil ayrıntılara inildiğinde bir ordunun hangi kişisel zahmetle ve ne gibi kişisel zorluklarla kurulduğu içeriğin de, de; Atatürk kaybolur. Ya da Atatürk’le anlatılan belirtişte bu durum pek bilmeye bilir.
Ama kurulmuş bir ordunun haberini, hareketin içinde nerede ne şekil değerlendirileceğini de o orduyu kuran değil de; Atatürk biliyor, yerli yerinde kullanıyordu. Bu sürecin estetiği, öznesi olmaktı.
Yöneten beyin; elin, ayağın iç organların nasıl ve ne şartlarla oluşma zorluğunu, hiç bilmez. Kalbin, ana hareketi gecikecek ya da kesintiye uğratacak birçok arızaya ya da hataya karşı hangi dirençlikle bu tür zorlukları aşıp, kendisini beynin hizmet koordinesi içine verdiğini; beyin çok kez bilmeyebilir de.
Ama beyin haberleşme korelasyonu; kalbin, akciğerlerin, midenin vs. vücut hareketi içinde el altında hazır bulunması gerekişle varlığını ve bağıntılı girişmeye hazır bulunacaklarını bilir. Böylece beyin bu parça süreçleri nasıl ne şekilde bağıntıyla ve nerede girişeceklerine dek olanakları her an; yer ve zamana göre yerinde kararlarıyla kullanır.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.