Ozan Öğretmen Mesut TARCAN
Soğuk zaman, kalpler gözümüzün önünde kırılıyor. Bir şairi anmak günümüzde; ona küçük bir zaman kesiti yaratmak, şaire ve şiire ne kazandırır?
Şair, yumuşak ama zorlu bir ruh.. Biz şimdi, günümüzde, kendimizi geçmişteki birçok şeyden daha değerli hissetsek bile; bir bakarsınız güzel bir şiir bizden değerli oluverir şairin güzel dizeleriyle dokunduğunda kalbimize. O zaman inanırız şaire, severiz onu. Şairler sevginin kucağında şiirlerini yazarak yaşadılar.
Mesut TARCAN, 1927 yılında M.K.Paşa’da doğdu. Babası ilçede 20 yıl etkin Maarif Müdürlüğü yapmış tanınmış eğitimci İbrahim TARCAN idi. İlkokulu Züferbey İlkokulunda okudu. Sonra aile olarak Bursa’ya yerleştiler. Fikret, Samim ve Ertaç isimlerinde üç erkek kardeşi vardır. Kardeşleriyle aynı ilkokulda okurken okul çıkışı yakınındaki, ilçenin ortasından geçen çaya bakmak için köprü üzerinde zaman geçirdikleri çok olmuştu.
Mesut, Balıkesir Öğretmen Okulu ve Balıkesir Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Savaştepe, Erciş öğretmen okulları ile Aydın ili Ortaklar bucağındaki Ortaklar Öğretmen Okulunda yıllarca edebiyat öğretmenliği yaparak binlerce öğretmen yetiştirdi.
Kendisi öğretmen okullarında “Sevmeyi, öğrenmeyi ve öğretmeyi” öğretmenin gururunu yaşayarak yıllarını geçirdi.
Şair Mesut TARCAN, gençliğinde ve yaşamının tümünde az ve öz konuşan biriydi. Duygusal biri olarak, beyninde ve yüreğinde bir şiiri hissedip tasarladığında o an dalar, çevreden uzaklaştığı olurdu. İlhamı bir melek olup etrafında dönüyor, kendisine şiirler yazdırıyordu. Bazen evinin her yanını melekler sarar, tüm aile bireylerine akan enerjiden bir dinginlik hissi dağılırdı. “Güvenle bırak kendini şiirin ellerine, şiir melekleştirir, şiir nice aşklar, nice dostlar biriktirir.”
Şiir yazan biri olarak duygusallığının aşırı olduğu zamanlar oluyordu. Duygusal bir film izlerken gözleri yaşarıyordu. Komik bir film izlerken de kahkahalarla gülebilen şen bir yüreği vardı. Hayvanları, özellikle kedileri severdi.
Namus, şeref, dürüstlük, onur gibi değerler en çok önemsediği erdemlerdi.
Aşka, sevgiye ve aileye çok önem verirdi. Kendisi aşık olduğu tek kadın olan eşiyle her zaman mutlu olduğunu söylerdi. Çocuklarına da hep sevgi evliliği yapmalarını, eşlerini kendilerinin seçmelerini önerirdi.
Maddi konulara pek önem vermezdi. Cebindeki paranın hesabını pek bilemezdi. Yatırım yapmak gibi konulardan hiç anlamazdı. Kazancının tümünü harcar, en büyük harcaması da kitaplardı.
Şiirleri sevgiyle, aşkla, düşlerle, yaşamla ve dünyada gelişen olaylarla ilgiliydi. Her yıl bir kaç şiiri edebiyat dergilerinde ve Varlık Dergisi’nde muhakkak yayınlanırdı.
Atatürkçü bir öğretmen olarak katıldığı Atatürk şiirleri yarışmalarında ödüller aldığından dolayı Atatürk şiirleri daha fazla bilinirdi.
Aydın’ın Ortaklar bucağında öğretmenlik yaptığı yıllar, hayatının dönüm noktası olan yıllar oldu. Öğretmenliğinin ilk yıllarında edebiyatı daha iyi öğrenmeleri için öğrencilerine sert davrandığı olmuş ancak ileriki yıllarında buna eşinin tepkileri dışında kendisi de çok üzülmüş, şiirin giderek ruhundaki yükselmeleri etkisiyle daha sonraları tatlı, şirin bir öğretmen olmuştur. Ortaklar bucağında güzel anılar yaşadığını yansıtan bir şiiri de bulunmaktadır:
Evler bahçeler bir tepenin eteğinde
Durup güneşin altına uzanıvermiş
Kadınlar yurda çocuk doğuracak
Zeytinler büyüyecek günün birinde
Köklerini gördüm damar damar diş diş
Memleketin ıssız çorak tepelerinde
Benim Ortaklar dediğim iskele öyle sıcak
Güneş vurdu mu ışıl ışıl yanar demiryolu
Trenler tellim gürültüsüyle gelir geçer
İstasyon renk renk çeşit çeşit insan dolu
Güneş vurdu mu dağlar tepeler ortasında
Doru atlar sanki sizinle gelir İzmir’e doğru
Şairlik hayatında yapıtlarının bir bölümünü 1973 yılında Mustafa Kemal’in Türküsü adlı şiir kitabında toplayarak yayınladı. Varlık Dergisi şiir yarışmasında “Türkü” adlı yapıtı ikincilik (1955), Edebiyat Dergisi şiir yarışmasında “Dağlar Damar Damar” adlı şiiri birincilik (1957), Tercüman Gazetesi’nin düzenlediği şiir yarışmasında “Kale İçinin Türküsü” adlı şiiri ikincilik (1967), İzmir Sanatçılar Birliği’nce düzenlenen şiir yarışmasında üçüncülük ödülleri aldı.
Şiirleri televizyon ve radyolarda Atatürk ve İstiklal Savaşı programlarında yayınlandı.
Evli ve üç çocuk babası olan ozan öğretmen Mesut TARCAN, 1978 yılında Buca Eğitim Enstitüsü’ne atandı. Orada, yıllarca Atatürk Şiirleri yazmış bir şair olarak, bir gün derste öğrencilerine, Nazım HİKMET’in ünlü Kuvayi Milliye Destanı’nı okuduğu için bir köye sürgüne gönderilince bu kendisine çok dokundu. Tire’nin bir köyüne sürgüne gönderilmişti. 35 yıl emek harcamış, Atatürkçü bir öğretmen olarak, Türkiye çapında hemen hemen bütün törenlerde Atatürk için yazdığı şiirleri okunurken, sürgün acısını yaşadı. Bir de eşinin kanser hastası olduğunu öğrendiğinde daha da yıkıldı. 1982’de kendi isteğiyle emekli olduktan sonra o da bu amansız hastalığa yakalandı.
Şiiri sonuna kadar götürecek zamanı olacak mıydı? Zamanın kendisi onunla oyun oynayan bir hastalık mıydı yoksa? Şiirlerini rahat bir yerde yazması için, Ortaklar bucağına, bir taşraya saklanıldıysa bunca zaman hasta zaman tarafından?
Şehir küçük yüreği büyüktü, bağlantılarının az olduğu o küçük yer Ortaklar bucağında. Şairler harikalar galerisidir. Onu şiirle bu küçük şehre saklamıştı zaman, başka bir renk olsun diye duyguya ve şiire.
Çalışmalarının en verimli yıllarında yakalandığı hastalığa yenik düşerek 1 Mayıs 1985 tarihinde vefat etti. Hastalığına üzüldüğü eşi ise kendisinden 10 yıl sonra vefat etti.
Hasta günlerinde; yüreğinin hastalık başıboşluğunda mühürleneceğinden korkuyordu. Gülümsemeye, şiirini hissetmeye çalışıyordu o günlerde hep. Bir şeyler hissederken bitirmek zorunluluğu çok zor bir duyguydu. Üstelik o günlerinde güneşin dağlara dokunduğunu hissederken..
Şair olmadan şairlik taslayanlara inat şairce yaşadı. Kalbi hep güçlüydü; ne eskidi o ne de bir batık gemiydi. Ondaki sevgi çemberi şiirle genişledi hep. Şiir bir erdemdir; masumdur, duygudur. Şiir bir yüreğe; insanın anlamına yapılan en büyük yardımdır. Hangi erdemler bizi eski saf halimize getirir şiir gibi. Şiirin duygusal bir tarihi vardı sanki. Kaç aşık, kaç sevgili, kaç yalnız, kaç isyankar barındırdı o tarihinde.
Şairler hayatın tam ortasındaki sevgi dolu insanlardır. Ölümünden sonra oğlu Gültekin, kendisini yıllardır sevgiyle anar ve yaşatır. “Sevmeyi yaşayarak öğrenelim ve öğretelim” fikrini her zaman benimseyen, günümüzde Dokuz Eylül Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği’nde Profesör olan oğlu Gültekin TARCAN babası için: Herhangi bir olumsuz durum karşısında teselli bulmak amacıyla söylenen “Her şeyde bir hayır vardır” sözünü, olaylara karşı hep iyimser olarak bakan babam sık sık kullanırdı, der.
Şairin bu sözüne hayatında birçok örnek teşkil etmiştir: Hayata atıldığı ilk yıllarda yaşamdaki en büyük ideali tarihçi olmak ve tarih üzerine kariyer yapmak iken, bir ozan öğretmen olmuştur. İstediği tarih bölümüne başvurusu birincilikle kabul edilmiş ancak Bursa Mustafakemalpaşa’da oturan TARCAN’ın kabul belgesi yanlışlıkla İzmir’in Kemalpaşa’sına yollanmış, bu durum ancak bir yıl sonra anlaşılmış tarihçi olamamıştır.
Edebiyat öğretmenliğinde okurken sınıf arkadaşı olan eşinle tanışarak evlenmiştir. Evet, kendisinin dilinden düşürmediği “her şerde bir hayır vardır” sözü doğrulanmıştır. Yıllarca ülkesine ve öğrencilerine umut veren, Atatürkçü şiirler yazan bir şair olmuştur:
"Bilirim çocukların yüreğinde gizli
Büyük Türkiye, aydınlık Türkiye
Tertemiz okullarda topladım sizi
Dağ taş sevgiyle ışısın diye
Gözlerim okulun bayrak direğinde
"Korkma sönmez" söylüyor bütün çocuklar
Yarın var aydınlık bir Türkiye var
Bayrak bayrak çırpınan yüreğinde"
Şairin “Gece” isimli başka bir şiiri de bizi ne kadar çok etkiliyor. Hangi şehrin gecesinde yazdı bu şiiri kim bilir?
Ne güzel bir gece bu, ne kadar başka bir gece. Coşkudan kurtaramaz kendini Mesut TARCAN’ın dizeleriyle o gece de şiir seven yürek.
Bildiğimiz geceden derinliği daha duygu yüklü, çiçekler gibi birikmiş duygular… Aşıkları başka dilden konuşur. Ay çıkınca çengeline bir sevgili hüzün bulmaya gider, demlenmeye uzanır.
Ve rüzgârda özgür atlar gibi coşkuları; özlemi bitmiyor geceye şairin dizelerinde, doyamaz geceye..
GECE
Bir yeniden yaşama değildir de nedir gece
Çengilerin biri gider biri gelir gece
Yıldızlar şakır şakır yer gök ışık içinde
Gönülleri çelen çengelli bir çe’dir gece
Duygular çiçek çiçeklerse duygu kesilmiş
Renklere bezenen bir yeni bahçedir gece
Açıldıkça açılır açıldıkça açılır
Çeyiz sandığından çıkan bir bohçadır gece
Konuşan coşkulardır atlar gibi başı boş
Sanki hiç bilmediğimiz bir lehçedir gece
Çengiler çoluk çocuk çekip gitti ne çare
Yok; çarçabucak sökülen koca bir çadır gece
Demiştir güzel şiirinde şair..
“Doğduğun şehir kaybolduğun şehir değil
Bak yine doğdun bizimle şair
Çocukluk sokağına geldin
Zamanı deldin bizimle şair”,
Diye kendisine seslendiğimiz duygu adamı, büyük şair Mesut TARCAN’ı sevgi ve saygı ile anıyoruz. Böyle değerli bir şairin ilçemizden çıkmış olması da bizler için ayrı bir gurur kaynağıdır.
Arif ÖDEMİŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.