YAK Bİ CİGARA!
Eskileri anlatmak istiyorum…
Akşamları yorgun eve gelişlerini, buna rağmen gözlerinin yeşilinin bana baktığındaki aydınlığını…
Yıllarını verdiğin sigaradan öz kokunu unuttuğumu ancak yine de sigaranın kokusunun bile senin üzerinde bi başka durduğunu….
Öyle görmüştün ya sen, ben öpmek istemesem asla uzatmazdın yanağını. Ben de bunu bildiğimden yavaş yavaş sokulurdum sana…
Akşamları sohbet ederdik, bayılırdım senin yakın tarihi anlatışına…
Ne acıların içinden geçmiştin, darbe zamanında genç olmuş,bu yüzden liseyi terk etmiştin.
Ve darbe zamanında jandarma er; kiminin suçlu, kiminin suçsuz ama hepsinin de “insan” olduğu mahkumların başına.
Bilirdim dertlendiğinden çekerdin sen sigara dumanını içine ve ben iki parmağının arasında küçülen sigarayı izlerken zaman dururdu sanki… o anda tek bir hareket : dudaklarının arasından odanın boşluğuna dalgalanarak dağılan beyaz bir duman…
Çocukken sigara dumanının gizli güçleri olduğunu düşünürdüm çünkü o ne bacalardan tüten dumana benzerdi ne mumun alevinden doğana ne de bi başkasına.
Tütünün gücü vardı onda adeta ve ışığın altında dalga dalga yükselen , yükselipte kaybolan ama ardında hep bir is bırakan, karanlık bir gücün habercisiydi sanki…
Ya da ben abartıyordum, çocukluk işte…
Ne güzel günlerimiz oldu sonra.
Abim evlendi, ablam nişanlandı ve sen her sevinçte bi duman daha tüttürdün.
Fener yenildi bu sefer kederden bir duman daha…
Ülke siyaseti ne hale geldi; nerde bu devlet! Nerde bu millet.. yak bi cigara..
…
…
Meğer çocukluğum haklıymış, karanlık bir gücü varmış o dumanın.
Neşeni sevincini alacak kadar…
sesini unutturacak kadar…
yüzünü solduracak kadar…
şimdi biliyorum öz kokunu ama yeşil gözlerin artık parıldamıyor baba…