- 947 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk üzerine
Aşk üç harfe gizlenmiş büyük bir muamma. Karadelik gibi bilinmez diyarları hatırlatıyor insana. Dünya dışındaki başka bir dünyayı. Bu durum birazda insanın merak duygusundan kaynaklanıyor sanırım, doğduğu günden itibaren merakıyla öğreniyor insan. Keşfediyor önce çevresini sonra doğayı ve en son kendisini. Hayata gözlerini açar açmaz önceden kendisi için belirlenmiş rolleri oynuyor bir figüran gibi. Bunda onun zarar görmemesi için koruyuculuk görevini üstlenen anne babanın payı büyük elbette bide çocukları çok seven yakın akrabanın. E çocuk güzel şey, umutlu şey, mutluluk gibi birşey. Bu durum yaşayarak öğrenmesini engelliyor en nihayetinde. Masum bir sevgiyle adeta duvar örülüyor çocuğa zarar verebilecek şeylere karşı. Büyüyor çocuk büyütüyor merak duygusunu kendisiyle beraber. İyiyi tanıyor hayatının çoğu anında tadıyor bu duyguyu ama korkuyor kötüden hiç yaşamamasına rağmen korkuyor. Her istediği olsun istiyor hırçınlaşıyor büyüdükçe ve yalnızlaşıyor tabiki kendisini en çok sevenlere bile yalnızlaşıyor. Büyüdükçe artıyor bu yalnızlık içine kapanmalar başlıyor. Anne baba herşeyi doğru yaptıkları tavırlarıyla başarılarının haklı gururunu yaşıyor evlat yetiştirmek zor iş neticede. Ama çocuk çocukluğunda bulup şimdi kaybettiği birşeyleri arıyor durmadan, bir sıcaklık, hoş sohbet yada sevgiyle bir sarılış. Çocukken en mutsuz anında kucaklaştığı sımsıkı sarıldığı defalarca öptüğü o anı ölümsüzleştiriyor gözünde sımsıkı sarılmak istiyor ama korkuyor. Verecekleri tepkiden ileri gelen bir korkuyla irkiliyor. Kendisini en çok sevenlere sarılmaya bile korkuyor. Sonra büsbütün yalnızlaşıyor. En son evrede takılıp kalıyor kendini tanıma evresi. Bazen nefret ediyor kendinden bazen gururlanıyor. sık sık aynanın karşısında alıyor soluğunu, bir aynaya bakıyor birde aynaya akseden suretine. Bazen o kadar hoşuna gidiyor ki aynadaki o anlamsız bakış dünyanın kendisi etrafında varolduğu edasıyla hareket ediyor. Bazende çok çirkin gözüküyor gözüne saklanmak istiyor tüm insanlardan. Yabancılaştıkça yabancılaşıyor adeta boğuluyor aldığı her nefeste. Eski mutluluklar, anılar bile güldürmüyor yüzünü. Yeni şeyler arıyor yeniden yapıyor mutluluğun tanımını. Sıkılıyor hergün erkenden kalkıp okula gitmekten, aynı muhabbeti yapıp eve dönmekten, aynı şeyleri yemekten, giyinmekten... Kendini sorguluyor,hayatını, hedeflerini,amaclarını,hayallerini... İyi bir meslek istiyor mesela, bir ev ve araba sonra güzel bir yuva. Büyük hayaller hücum ediyor sonra ilk olarak ülkesini değiştirmek istiyor. Herkesin mutlu olabileceği bir ülke hayal ediyor sonra açılıyor dünyaya değiştirmek isitiyor baştan aşağı dünyayı iyilerin hep galip olduğu kötülerin ise yaptıklarının cezasını çektiği adil bir dünya. Hergün yeni masallar süslüyor düşüncesini. Büyüyor çocuk ve çevresininde etkisiyle arkadaşlıklar kurmak istiyor. Bilmiyor sevgiyi, sevmeyi,aşkı... Bakınıyor etrafına kız arkadaşları olan erkek arkadaşlarına, erkek arkadaşı olan kız arkadaşlarına bakıyor. Yalnız hissediyor kendini ve dışlanmış. Karar veriyor arkadaşlıklar kurmaya. gözüne kestirdiği en güzel kızın yada en yakışıklı erkeğin yanında alıyor soluğu. Ve günümüzün moda tabiriyle ’’benimde çıkarmısın’’ deyiveriyor. Heyecandan titriyor tabi çünkü hayatında ilkkez birine söylüyor bu kelimeleri. zaman geçtikçe kayboluyor bu heyecan. Sevgiye Aşka yabancı kalbiyle konuşmayı beceremiyor iki dudağı arasında dolaşıyor ’’seni seviyorum’’ cümlesi. Bilmiyor ki bu cümlenin ağırlığını söylemek için söylüyor kısacası. Sonra ayrılıyor ilk sevgilim diye tabir ettiği kişiden ikincisi alıyor yerini sonra üç ve dört... Bu sırada acımasızlığıyla burun buruna geliyor hayatın kendini her fırsatta kötülüklere karşı koruyan ailesinden yardım göremiyor pek bu durum canını sıkıyor ellbet. Kendi gibi arkadaşlar ediniyor gayesizce sağa sola saldırıyor. İstemiyor karışılmasını kendisine ama korkuyor babasından o ne derse o çıkamıyor sözünden. Annesiyle dertleşiyor bazen hepsi o kadar Odasındaki duvarın soğukluğunu yudumluyor durmadan. Sinirleniyor bazen kendisini terkedenlere bazende mutlu oluyor terkettiklerine. Son demlerini yudumluyor okuduğu lisenin derken gelecek kaygısı büküyor boynunu. Kaygıların ağırlığı altında zevk almaya çalışıyor hayattan. çok küçük yaştan yöndendirilmeye alıştığı için taviz veriyor bazen özgürlüğünden mesela geleceğiyle ilgili olan şeyleri babası ve annesinin rızasına bırakıyor. Bazen vazgeçmesi gerekiyor hayallerinden istemeye istemeye ama yapıyor bunu. Belki bir vefa borcu, belki onlara duyguğu sevgi yada onlar en iyisini bilir düşüncesi. Bunu pek sorgulamayada gerek duymuyor aslında. Büyüyor çocuk büyüdükçe yalnızlaşıyor. Küçükllükteki o sımsıkı sarılmaları bile unutuyor daha farklı şeylerin çalmak istiyor kapısını. Bir işi oluyor.Ülkesiyle dünyayla ve kenidyle olan hayallerini arka kapısında bırakıyor hayatın. En son sevgilisinde karar kılıyor evliliği. Güzel bir düğünleri oluyor mutlu bir aile tablosunda portreleştiriyorlar ölümsüzleştiriyorlar bu anı. Çocuğun çocukluğundan kalma yarım yamalak din bilgisi sorun çıkarsada imam nikahında pek önemsemiyorlar. Gerçi gerekli olduğu hakkında bile şüphe ediyorlar ama neyse. İlk yılları güzel geçiyor evliliğin ikinci yılları biraz sıkıntılı. Sonra bir çocukla taçlandırıyorlar bu kutsal yuvayı. Yıllar geçtikçe mutluluk güneşli bir günde yağmurun arkasından çıkan ve hemen kaybolan gökkuşağı gibi nadiren çıkıyor gün yüzüne. Ama katlanıyorlar çocukları için. Evlilik çocukken oynanan evcilik oyunlarına dönüyor. Sonu ya boşanma ya hüzün ya çıkmaz yada yalnızlaşmak... Bu tip evlilikler o kadar fazla ki günümüzde insanlar bir bahar gününde kavak ağaçlarından savrulan pamukçuklar gibi savruluyorlar sağa sola. Çocuk yetiştimek çocuğunun her istediğini almak,okutmak, sonra evlendirmek kadar kolay olsaydı keşke. Sevginin aşkın ne olduğunu bilenler nerde. Herkes eski aşkların olmadığından bahseder durur.Ey AŞKIN VARLIĞINDAN ŞÜPHE DUYANLAR BU SİZİN HAYATINIZ AŞK BU HAYATIN İÇİNDE OLMAZ. BU HAYATTA RASTLAYAMAZSINIZ ONA. AŞKSIZ BİR HAYATI SEÇEREK HARAMLARI HELAL YAPMAKLA NE İŞİ OLUR AŞKIN. SİZ FARKLI YOLDA AŞK FARKLI YOLDA. ELBETTEKİ KARŞILAŞAMAZSINIZ ONUNLA. AŞKI TATMAK İÇİN ONUN KADAR TEMİZ OLMASI GEREKİR İNSANIN. siz gerçek aşkı tattınızmı ki başkalarında olmadığından dem vuruyor sunuz? Görmüyorsam yoktur demek güneşin altında gözlerini kapatıp karanlığa gömülmek değildir de nedir? Kalp ki mabedidir aşkın o mabed ki kimse giremez içine. gözler ki balkonudur. Onu ilk olarak mabedde göremezsin. Bekemediğin bir zamanda, bilmediğin bir mekanda dolanırken balkonda durmuş etrafı seyrederken görebilirsin. Kapısı mühürlüdür mabedin zira Aşka aittir ora. Oraya sadece balkondan girebilirsin ki mabede girmek olmamalı amaç Yıllarca o balkonda ki güzeli seyretmek olmalı.Zira Aşk ulaşılmazdır. Ulaşırsan bitersin. Senin işin Aşkla dolaşmaktır mabedi sonra çıkmak ve seyretmektir balkondaki güzeli. Aşkı bilmiyorsan yaşamışın yaşamamışın ne fayda. Aşksız bir kalbin ne farkı var bir ölünün kalbinden. Sevmeli insan sevmeden önce sevmeyi sevmeli. Mühürlemeli kalbini. kilitlememeli bir anahtarı olmamalı kalbin. Zira ilk gelene her isteyene verilmez aşk.Kalp ki sahibini tanır zaten. o gelince kendiliğinden sökülür mühür istesende kilitleyemezsin. Kalbin anahtari yoktur. Eğer varsa o kalp satılıktır. Kusura bakmayın satılık kalplerin alıcısı boldur. Aşk satılık kalplerde barınmaz. Aşk girer kalbin içine ve mühürler kapısını. Bekler belki bir ömür bekler gelecek olan o kişiyi bekler. Bir sahibi vardır kalbin, bir kere sever insan, birkere aşık olur. Ondan sonrakiler o mührü kıranı unutmak için bir bahanedir sadece gelip geçici küçük bir bahane. ama kalbinize her gireni ilk sahibi zannetmeyin bunu anlamanın tek yolu vardır. O gelir ve giderken kalbinizi avuçlarının arasında götürür Aşka inananlara ve onun gibi temiz yaşayan sana ve yaşayanlara selam olsun.....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.