- 706 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
kar düşerken...
...
Arabadan ilk inince yeri öptü, dudağına bulaşan çamura aldırmadan. Dudağını inceden inceye içine çekip bu toprağın asırlardır varmadığı kadar tadına varmak istedi. Eğildiği yerden doğrulup, faytoncunun avuçlarına yamalı kesesinden çıkardığı bir şeyleri sıkıştırdı. Alnından kaşlarına sızan kahverengi sular, önce kirpiklerine ardından yanaklarına süzülürken, öylece kalakaldı olduğu yerde.
Uzaklaşan atların nal izleri toprakta mühür gibi kalırken, yeniden çiselemeye başlayan yağmur fayton tekerlerinin izlerinden başlayıp her şeyi yeniden silmeye başlamıştı.
Sıvası dökük evin avlusunda salındı bakışları, yıllanmış dut ağacı, kırık kilitli dış kapının aralığından göründü. Belki eski heybetini yitirmişti belki de mevsimsel bir büzüşmeydi, yapraksız eğik dalları.Ya da kim bilir o da yorulmuştu bu kadar yıllara karşı dik durmaktan.
Eliyle çürümüş kapıyı itip iyice araladı. Ellerindeki toprak biraz bulaştı dünlerinde girip çıktığı kapıya. Kapı tanıdı bu ellerin sahibini, bakır tokmağın başında duran bir aslan başı dirilebilse kükreyip hoş geldin diyecekti. Sustu kapı, çalınmadı o eski tokmak. Aralık kapıların gıcırtısı karıştı çiseleyen yağmura…
Kapının önündeki eski bohça konuldu ağacın dibine. Parmaklarıyla dokunarak ağaca, anılarına daldı faytondan inen. Başını çevirip, kırık pencerelerin, sağlam kaldığı zamanların düşlerinde gezindi ansızın.Issızdı ortalık, sessizce ortalıkta gezinen ölümlülerin diri ruhlarını sayılmasa eğer…
Örümcek ağları, yitik bir zamana tül perde olmuştu onca zaman.Durmuş saatlerin akrebi on ikiye az kala yelkovana selam durmuş. Rüzgar üfürüp mumları söndürmüş, şöminede eskiden kalma küller ve her şeye inat duvar duran taze fotoğraflar… Gülümsemelik pozlarla kadar iyimserler.
Raflardaki birkaç kitabı ısınmak için şömineye atarken kara dönüşmüştü dışarıda yağan yağmur. Gecenin karası, iklimin rengiyle sarmaş dolaş gezinirken; içerde gölgeler, derinde eskinin izleri her seferinde yalpalayıp yalpalayıp ateşe düşüyordu. Küller pencereden içeri sızan yele karışıp orta bir yerde raks ederken, cılız bir IŞIK simi dökülmüş aynaya yansıyordu.Yıllarca insan yüzü görmemiş bir aynanın, mahzundu çehresi.
Ellerini bir iki ısıtıp, avuçlarının içine birkaç kez tükürdü. Tükürüğün sesi duvarlar bulaştı, eskiyen sıvanın artıkları döküldü ahşap zemine. O aldırmadı, ayak bileklerindeki prangalardan kalan pasları silmeye devam etti. Pasların bir kısmı, kabuk tutmuş yaraların tamamı öylece kaldı zincirli zamanda.
Gözlerindeki torbalanan geçmişini aramak adına , kara aldırmadan çıktı dışarıya. Nefesindeki buhar salındı etrafında sonrasında kayboldu bir zamanki geçmişi gibi. Aklına Ağlayan Meryem geldi birdenbire… Sarsıldı dizleri, yürümek Tanrı’nın yolunda güç verir dedi kendi içinde. Doğruldu yeniden.
Kar kaplamış dut dallarının altından geçip, çıktı dışarı…Parmaklıklar arasından gökyüzünü izlediği zamanlar gelip aklına, ısıttı içinin bir köşesini. Ama o hep üşüyen göğsünün zulasına sarılıp yürüdü öylesine.
Kaskatı kayalıklar,yastık niyetine başlara konulmuş taşlar. Bahardan ekilmiş buğdayın kökü, toprağın kabarmış göğsü ve ninni söyleyen kar tanesi uyumakta bir kış ortası…Etrafta suskun çığlıklar, deli türküler, rahiplerin şaraba batırdığı kutsal ekmeğin sessizliği….Arkada kalan yalın ayak kar izleri…
Son perdesi kapanan dualardan olacak ki gelip oturdu bir kenara yarı çıplak. Hücresinde biriktirdiği kelebek ölülerini serpti hiç tanımadığı mezarın üstüne…. Uzamış tırnaklarının içine dolan toprağa gücenmeden tüm gücüyle eşeledi… Zulasındaki fotoğrafı gömüp, çıkıştaki İsa heykelinin önünde eğilip selam verdi…
Bir gece yarısı, ne onu getiren o faytondan izler, ne maziden ezgiler kalacaktı, bir rahibe çalmadan kapıyı girmeseydi eğer, koca bir mezarlık üşüyecekti öylesine bir kış üstü pranga izliyi…
“sallama öyküler, klavye yorgunluğu…”
YORUMLAR
Dilek yıldızı ben şair yazar değilim diyorsun ama güzel yazıyorsun bu ara ben de sizin o dediklerinizden değilim .Kendi çapımda yazıyorum.
Hikayende kilise rahip kelimelerini okuyunca acaba yazarımız gayri müslüm mü diye aklımdan geçirmedim desem yalan olur.
Tebrik ederim saygılarımla.
DİLEK YILDIZI
Rahip , kilise gibi kelimeleri farklılık olsun diye seçiyorum. Bir yandan öyle düşünmeniz benim için sevindirici, yazının az da olsa hakkını vermişim dedim kendi kendime...
Hasan Hocam, içten yorumunuz için çok teşekkür ederim.
En derin saygı ve selamlarımla...
İlginç bir hikaye.
Her hecesini sindirerek okudum.
Her cümlesini bir kaç kez okudum, bir kaç kez gezinip durdu bakışlarım güzel kurguların üzerinde.
Güzel yazılmış, güzel anlatılmış.
Neden hiç yorumcusu yok, şaşırdım doğrusu.
Ben edebiyatçı değilim.
Yazıya eleştiri getirmek de haddim değildir.
Ancak,
hislerimi açığa vurmayı da seviyorum.
Yazar arkadaşların bir kısmı yadırgıyor beni,
bazıları da hakarete varacak cevaplar veriyorlar.
Bir kısmı da anında engelliyor,
selamı sabahı kesiyor.
Oysa ben,
sadece düşüncelerimi yazıyorum.
Biz kendi fikirlerimizi aktardık diye,
yazarın stilini değiştirmesi gerekmiyor ki.
Neyse...
Lafı uzatmayalım,
dikkatimizi çeken hususu belirtelim.
Yazıda,
tüm cümleler devrik kurulmuş sanki.
Çok şekerli kahveye benzettim bu durumu.
Devrik cümle, kullanmasını bilenin elinde gerçekten doyumsuz bir tat oluyor.
Ama,
belli bir seviyeyi aştığında da,
dikkat çekiyor demek ki.
Benim çekmiş mesela...
DİLEK YILDIZI
Başta ilginize, içtenliğinize ve bu güzel yorumunuza teşekkür etmek isterim.
Başkalarının tepkisini ( engelleme, selam sabahı kesme, hakarete varan yanıtlarını) bilmem ama benim en sevdiğim yorumlar sizin şu an yaptığınız gibi olan yorumlardır.
Yorum olumlu olunca herkesin ister istemez gururu okşanıyor illaki. Unutulan şu ki yorum olumsuz da olabilir. ( bir zamanlar alınganlık yaptığım zamanları hatırladım--ne büyük hataymış- )
Ben olumsuz gibi görünen yorumlarda eksiklerimi görmem ve yerine göre bunları gidermeye gitmeyi seçiyorum...
Unutmadan hemen şunu da belirteyim ki ben şair ya da yazar değilim.Bu yüzden de biraz rahatım. Benim için yazmak güzel bir hobi sadece. Buradaki yazılarımın bir kaçı hariç tamamını çalakalem bir anda yazıp siteye atıyorum. Çok defa siteye attıktan sonra okursam ikinci kez okuyorum. (ayrıca iyi bir klavye kullanıcısı değilim)
Yorumunuzda ne güzel demişsiniz şekeri bol kahve, sanırım devriklikler çok olmuş, son paragrafın satırlarından belli. Yorumunuzdan sonra yazımı okuyunca anladım. Bir de bazı kelimeleri sık kullanmışım.
Güzel yorumunuzun bana verdiği bir şevkle, bu yazıya bir bölüm daha yazacağım faklı bir sittille...
Bu tarz yorumlarınız bana yazma yolunda bir IŞIK olacaktır her daim.
Tekrardan teşekkür eder en derin saygılarımı sunarım...
Bir tutam hayat
Demek ki,
meramımızı anlatabildik.
Gayemiz üzüm yemektir, bağcıyı dövmek değil.
Olaya bu türlü yaklaşmanız gerçekten güzel.
Bu arada,
çala kalem diyorsunuz ama,
yazılarınız kendini gösteriyor.