hayalet ve ben...
-neyiniz var? Pek iyi görünmüyorsunuz hasta mısınız yoksa?
-yok değilim
Bugün, daha doğrusu yeni
bi hal çöktü üstüme.
-ne gibi? hayır olur inşallah...
-hüzün gibi…
bilmediğin bir renk…
-yaa...
-kolsuz bir elbise gibi…
-ama ne güzel işte...
anlatmak isterseniz...
-ne anlatacağımı bilsem…
-anlatamayarak anlatsanız... karmakarışık... dağınık...
zaten kim anlatabiliyor ki...
-bir aralar bir anda yaşadığım,
ve beni derinden etkileyen, aniden gelen,
hayatımda herşeyi bir düzene sokmuşken,
bir kıvılcımla onca hayali kül eder gibi…
resmi siyaha boyayan, güneşi söndüren,
kalbi Hind’in dişleri arasında parçalanan Hamza(ra)yı hatırlarken Muhammed(sav)in sinesine düşen ateş gibi…
bir acıyı tattım.
o zamanlar çok kötüydü.
uzun zamandır ağlayamayan ben,
göz yaşlarım süzülürken yanağımdan, dudaklarımın da titrediğini gördüm.
şimdilerde alıştım.
Allah diyordu çünkü: Ben kuluma kaldıramayacağı yükü yüklemem.
ama insana alışmak da acı veriyor.
Hiç birşey olmamış gibi yaşamak..
ve bir başına kaldığında tekrar haturlıyorsun acını.
çaresizliiği geliyor insanın aklına, acizliği, küçüklüğü..
işte o zamanlar böyle oluyorum.
bilmediğim bir renge bürünüyor dünya; bulanık..
gözlerim puslu,
kalbimin üstünde kocaman bir taş.
nefes almak ne mümkün!
-ağlayamamak ne büyük mahrumiyet...
-sonra ilahi bir dokunuş kulağıma fısıldıyor;
Rabbin demiyor mu" duanız olmasa ne hükmünüz var" diye
-amenna...
-o zaman hatırlıyorum avuçlarımdaki kudreti
dünyanın en ağır yükünü taşıyabilecek kuvveti.
acizim diye başlıyorum duaya
amin dediğimde kalbimde kocaman bir inşirah hafiflği…
hasılı halim bu;
karmaşık, dağınık...
-elhamdülillah...
YORUMLAR
şivekar
hangi klasik olduğunu hatrladığınızda bana da söyleyin bi bakayım