- 653 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Buzuki ve Bağlama
Burası hakkında pek çok rivayet var. Fakat gerçek şu ki, bir volkanik hareketlilik oluşmuş yıllarca evvel. Her yer lâvlar altında kalmış. Bu ağaçlar yanıp küle dönmemişler de, taşa dönüşmüşler.
Taş ormanı Yunanistan’ın Midilli adasında. Ada, kaz dağlarının belli bir bölümünden görünüyor. Ulaşım kolaylığı ve yakın kültür yapısı, adanın karşı kıyısından da ziyaretçilerin gelmesine neden oluyor.
Kim bilir hangi aşk hikâyelerini tellerinde biriktiren buzuki, bir yunan çalgısı. Sirtaki gibi hareketli ezgilerin yanında, çok içli melodiler de bu müzik aleti sayesinde kulaklara taşınıyor.
Ne sesinin tonu, ne görüntüsü bizim bağlamaya pek benzemese de buzuki, müzikal aktarım bakımından aynı amaca hizmet ediyor. Hem bağlama hem de buzukinin birleştiği ezgilerse gayet hoş tınılar meydana getiriyor.
Uzo, harika bir yunan rakısı. Bizim rakıya oranla sarhoş edici niteliği azıcık daha farklı. Deniz ürünleri ve hoş sohbet uzoyu kıvamına iyice getirmekte.
Taş ormanda dik ve devrik ağaçlar bulunuyor. Ağaçlar milyonlarca yıl önce nasıllarsa, öylece kalmışlar. Onlar için zaman durmuş sanki. Çanakkele’deyken duyduğum ilk zeytin yağı fabrikasının kaz dağları eteklerinde kurulu oluşu, Akçay’da denizin ortasındaki tatlı su kaynağını gidip yerinde görüşüm, kaz dağları ile ilgili efsanelerin köylüler tarafından anlatılması ve sonra Midilli.
Doğanın ve toprağın biz insanlara söyleyecek daha pek çok şeyi bulunduğuna ikna olmak hiç de zor değil. Fotograf çekemiyor olmak çok talihsizce. Fakat resimleri aklımda biriktirmek güzel doğrusu.
Zeus altarı, zeus sunağı, zeus tapınağı. Aynı yere verilen bu farklı isimler, yukarıdan görünen manzara, oksijenin yenileyip tazeleyen etkisi. Gökçe adada içtiğim vişinada adlı vişne şırası, yanında yediğim cicirya pidesi de bu resmin parçaları. Truva antik kenti, sonra asos liman kalıntıları ve asos antik kenti. Bir cografya hem buzukiyi hem bağlamayı koynunda nasıl da saklıyor diyorum şehitliğe vardığımda. Abide sonradan yapılmış. Ulu önder abidenin yapımını talimatlandırmış, fakat abideyi görememiş. Rüzgâr her yönden şiddetle esmekte. Zaten Çanakkale’nin pek çok bölgesi elektriği rüzgâr gülleri sayesinde elde ediyor. Anafartalar köyünden geçerken hala şehit vücutlarının toprak altında olduğunu öğrenmek iç burkucu. Bigalı köyünün aslına uygun bir biçimde yeniden inşa edilmesi ve Çanakkale destanının yazıldığı tabyaları ziyaret etmek bu iç burkuntusunu hafifletmeye yetmese de, yüreklere su serpiyor.
Bu toprakların bir elinde ay, öteki elinde güneş durmakta adeta. Gecesi göz kamaştırırken, gündüzleri apayrı güzellikte. İç huzuru yakalamak için ideal mekânlara sahip olan bu cografyayı terketmek hayli zor. Yaz güneşinin kavurucu tesiri, rüzgârın serinletmeye yetemeyen savurucu gücüne ekleniyor. İstanbul dim dik ayakta kalsın diye verilen o mücadele ne kadar da büyük.
Dünyanın tüm renkleri burada imal ediliyor sanki. Ama ayrıca dünyanın bütün renkleri, özellikle de insanın rengi burada ihmal edilmiş. Ülkesini korumak isteyenler ile ükelerinden çok uzakta yeni bir ülke olmak için savaşan insanlar burada karşılaşmışlar. İlginç doğa olayları, anlatımına doyulmaz efsaneleri ile bu bölge mutlaka gelinip görülmeli. Taş orman için zahmetsiz fakat hoş bir yolculuktan sonra Midilli adasına uğramayı da unutmadan yalnız.
Bunca güzellik, sonunda kulağımda kalan balalayka ezgileri. Bağlama ve buzukiye inat, ben de buradayım der gibiydi. Kabak reçeliyle birlikte ikram edilen özel kahveyi Gökçe adada içmeden bu yolculuğun yorgunluğu atılmaz. Tatlı bir yorgunluk kalsın varsın diyorsanız, siz bilirsiniz. Esenlikler dilerim efendim...
YORUMLAR
Hoş bir gez, yazısı olmuş.
Bir kaç kez gidip gördüm ama,
oğlum için bir kez daha ziyaret etme niyetindeyim.
Zevkle okudum,
gezi niyetim perçinlendi.
Ne güzeldi kaleminiz.
Fırat Avcı
çok güzel keyifli bir yazı kültürlerin zenginliğinin armonisini sunmuşsunuz bizlere kutlarım
saygı selamlarımla.