- 2163 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
DEMOKRAT PARTİLİ YILLAR- ALİ ADNAN MENDERES....
Uluslararası oyunun Türkiye uzantılarından biri de 27 Mayıs darbesidir. Demokrat Parti iktidarı; bir takım söylem ve eylemlerle, Siyonist Yahudi ve onun içerdeki işbirlikçilerini sıkıntıya soktu. Bunun sonucunda da idamlar geldi.
Adnan Menderes yakın tarihin, halk tarafından en çok sevilen liderlerinin başında gelmektedir. Arkasına geniş halk desteğini almasına rağmen Menderes niçin idam edildi?
Ülkede her şey yolunda giderken, Menderes nasıl bir suç işledi ki, darbe ile devrilerek idamla sonuçlanan bir işkence sürecine sokuldu.
Adnan Menderes’i idamına götüren "Bebek" ve "Köpek" davaları mıydı? Elbette değildi. Menderes ve arkadaşlarını idama götüren, milli ve manevi değerlere yakın ilgi duymalardır.
Adnan Menderes’i idama götüren nedenleri Menderes’in kendi beyanlarından dinleyelim.
Adnan Menderes diyor ki: "Ben Müslüman’ım! Müslüman olduğumdan da şeref duyuyorum. Müslümanlığın çağdaşlaşması için çalışmalarımız var. Açtığımız okullar bunun delilleridir. İslâm dininin büyüklüğü, insani yönü, adaleti, ilmi ile en mükemmel dindir..."
Adnan Menderes diyor ki:"Türk milleti Müslüman’dır! Müslüman kalacaktır. İslamiyet’in bütün icabeti vatandaşlarımız tarafından tam bir serbestliğin içerisinde icra olunacaktır."
Adnan Menderes diyor ki:"İnkılâp kanunları halk tarafından benimsenmemişse, jandarma zoruna dayanacaksa, milli vicdanın hilâfına olan bu kanunları kaldırmak, demokratik idarenin başta gelen vazifesi olmak icap eder."
Adnan Menderes, daha birkaç aylık başbakandır. İlk icraatlarından biri milletin sabırsızlıkla beklediği minarelerden aslına uygun ezan sesi duymaktır. Menderes gerekli kanuni düzenlemeyi yapar ve on beş yıl aradan sonra 17 Haziran 1950 günü ezan ülke semalarında Bilal–i Habeşi’nin okuduğu lisan üzere okunur.
O gün Ramazan ayının ilk günüdür. Yıllar sonra minarelerden ezan–ı Muhammedi orijinal hali ile bir mübarek günde duyuldu. Bu hadise çoklarını rahatsız etmişti.
***
OSMANLI VE ADNAN MENDERES..
’1921’in soğuk bir şubat günü… Sarayın son çocuğu doğar. Fatma Neslişah Sultan, derler adına.
Adına atılan 121 pare toptan Boğaz’ın mavi suları titrer. Adına para bastırılır.Üç yıl sonra Osmanlı hanedanına sürgün kararı çıkar.
Soğuk bir mart gecesi, Çatalca İstasyonu’ndan oflaya puflaya acı bir ıslık eşliğinde dönmeye başlar yorgun trenin tekerlekleri.Hanedanı sürgüne götürecek olan trene binmeden hemen önce, üç yaşındaki Neslişah Sultan istasyondaki bir perdenin arkasına saklanarak, “Ben saraya dönmek istiyorum” diye ağlar.
Aşklar, şarkılar, sohbetlerle bezeli güzel geceler son bulur, zaferden zafere koşan orduların uğurlandığı, karşılandığı Yıldız Sarayı’nda geçen güzel günler geride kalır. Hiç kimse nereye gittiğini bilmiyordur.
Çatalca’dan kalkan tren, dumanlarını gökyüzüne savurarak, bağrında bahar barındırmayan bir kışa doğru koşar.
Hanedan erkeklerinin çoğu askerdir. İçlerinde tabip generaller, amiraller, albaylar vardır.Hanedanın “Osmanları” bu kara sabahın rüyasını da görmüş müdür?
Sefaletin, yokluğun, acıların kucağına doğru alıp götüren bu tren o koca çınarın hangi kökünde saklanmıştır asırlarca.O sürgünde sadece hanedanın acı kaderi mi vardır? Yoksa bu gün Suriye hapishanelerinden yazdıkları mektuplarda;
” Sizler sıcak evlerinizde otururken biz buralarda babasının kim olduğunu bile bilmediğimiz çocukları karnımızda taşımaktan bıktık. Gelin bizi kurtarın demiyoruz ama ne olur gelin bu hapishaneleri başımıza yıkın” diyen kızlarımızın çığlıkları da var mıdır?
Balkanlarda kalan, Filistin’de kolu kırılan, Afrika’da aç kalan insanların gözyaşları da var mıdır?
Bilemiyoruz.
Osmanlı’nın en hazin sahnelerinden biri olan o sürgün yollarında kimler yoktu ki…Yad ellerde, “Hiçbir yer, İstanbul’un güzel ve güneşli tepelerine benzemiyor” diyerek ölüp giden, cenazesi, Fransa’da bir caminin avlusunda tam on yıl, vatan toprağına gömülmek için bekledikten sonra, bir yay gibi kıvrılıp Medine’ye ilk halifenin yanına uzanıveren son halife Abdülmecit Efendiler…
Gurbet ellerde yıkayacak hiçbir Müslüman bulamadığı için hasta ve sakat kızı Neriman Sultan tarafından yıkanıp kefenlenerek, bir Hristiyan mezarlığına gömülen Şehzade Mahmut Şevket Efendiler…
Bastonuna dayanarak her gün işe gidip gelirken, bir gün ameliyatta yanlışlıkla dili kesilen ve dilsiz kalmasına rağmen yine de o haliyle; bir gün babasıyla gelen insanların Türkiye’den olduklarını öğrendiğinde;
“Ne olur, beni bu halimle bırakın da babamı vatanına götürün, bu adam yanıp tutuşuyor, eğer bana bir iyilik yapmak istiyorsanız onu vatanına götürün” diye yalvaran Neriman Sultanlar…
Nice’de vefat etmeden önce;“Bir gün müsait olursa beni vatanıma götürün” dediği için, bir kilisede cesedi tam 30 yıl bekletildikten sonra, kilise görevlileri tarafından bir Hristiyan mezarlığına gömülen Sultan Abdülhamit’in kızı, Gazi Osman Paşa’nın gelini Zekiye Sultanlar da vardır…
Sefaletten intihar edenler, belediye izin vermediği için cesedi Manş Denizi’ne atılanlar da vardır…
Mısır bir Müslüman toprağı olmasına rağmen, Türkiye’de işbaşına gelen her iktidara mektup yazarak, her türlü siyasi haktan mahrum olarak ülkesinde yaşama izni verilmesini talep eden;
Boğaziçi’nde kendi halinde balıkçılık yapmaya bile razı olduğunu her vesileyle söyleyen, yıllarca hiçbir cevap alamayınca da, Osman Yüksel Serdengeçti’ye;“Hiç değilse bir zarfın içine bir avuç vatan toprağı koyarak gönderin de bari kabrime koyayım” diyerek, gurbet ellerde “ah vatan, ah vatan” diye diye ölen Neslişah Sultan’ın babası beyefendi Şehzademiz Ömer Efendi de vardır.
San Remo’da sefalet içinde ölen, bakkallara olan mutfak borcundan dolayı, tabutunun üzerine; “bu tabut hacizlidir, borçlar ödenmeden kaldırılamaz” yazısından dolayı damadı Ömer Faruk Efendi tarafından mutfak kapısından kaçırılan Osmanlının son sultanı Vahdettin Hanlar da vardır.
Cihanın topraklarını milletinin ayakları altına seren insanlardan bir karış toprak esirgenmiş, bunca cefa reva görülmüştür.Son yolculuklarında, ne onları omuzlarında taşıyan Müslümanlar, ne tekbir sesleri, ne tabutun üzerine örtülü bir bayrak vardır.
Gurbet ellerde yaşayan hanedanı ilk hatırlayan Anadolu’nun yiğit evladı Adnan Menderes olur.1952’lerde NATO toplantısı için gittiği Fransa da Paris Büyükelçisini yanına çağırarak; “Osmanoğulları Ailesinin Paris’te yaşıyor olması gerek. Bunlar ne yer, ne içer, ne ile geçinir?” diye sorar.
Büyükelçi’nin hanedan hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını gören Menderes öfke ile;
“Sana 24 saat mühlet! Ya Osmanlı ailesinin adresi ile ya da istifanla gelirsin” der.
Elçi adresle gelir.
Hanedanın ziyaretine giden Menderes gördükleri karşısında deliye döner.Devlet-i Aliye’nin ulu Hakanı Sultan Abdülhamit Han’ın 80 yaşındaki hanımı Şefika Sultan, 60 yaşındaki kızı Ayşe Sultan ve diğer Osmanlı hanımları Paris yakınlarında bir bulaşıkhanede Fransızların tabaklarını yıkamaktadırlar.
Menderes gözyaşlarını tutamaz. Şefika Sultan’ın ellerine sarılır. “anne affet bizi, geç geldik” der. Ayşe sultan sürgünden otuz yıl sonra gördüğü bu vatan evladına;“Sen kimsin?” diye sorar.
Menderes, “ben Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanıyım” der. “Ben başbakanım” sözünü duyan koca sultan sevinçten öyle bir çığlık atar ki kalbi duracak gibi olur, bayılır.
Menderes Türkiye’ye döner dönmez doğruca Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a çıkar.“Osmanlı hanımlarını bulaşık yıkarken gördüm. Onların Türkiye’ye dönmeleri için af kanunu çıkaracağım” der. Celal Bayar, “Adnan Bey sus! Sakın bu konuyu bir daha başka yerde açma, malum gazeteler tahrikiyle silahlı kuvvetlerin içindeki cunta Türkiye’de ihtilal yapar” der.
Menderes cebinden çıkardığı bir mektubu masanın üzerine bırakarak dışarı çıkar.Celal Bayar mektubu açar.
“Analarının ve babalarının Fransa da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin Başbakanı olmaktan utanç duyuyorum, istifamın kabulünü arz ederim. İmza: Adnan Menderes”İstifadan vazgeçmesi için Menderes’e sabaha kadar yalvarılır.
Hanedan kadınlarının yurda dönmelerine izin verilmesi şartıyla vazgeçer istifadan.İstanbul’ a dönenler arasında Sultan II. Abdülhamid’in hanımı ve kızı da vardır.Bir sabah erken saatte Teşvikiye’deki evlerinin kapısı çalınır.
Kapıyı Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan açar.Gelen kişi Başbakan Menderes’tir.“Şayet kabul buyururlarsa Valide Sultan’ı görmek istiyorum.”
Başvekil, içeri buyur edilir. Salon tam bir Osmanlı evi gibi döşenmiştir.Başında tülbent elinde tespihliyle zikrini tamamlayan Şefika Sultan;“Berhudar olasın evlâdım, hoş geldiniz…” der Menderes’e.
O da, “Teşekkür ederim Valide hazretleri; hoş bulduk… ” diye karşılık verir. “Beyefendi, niçin önceden haberimiz olmadı? Böyle, hazırlıksız ve gâfil avlandık”
“Zararı yok efendim. Bendeniz elinizi öperek hayır duânızı almak ve bir ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmek için geldim.” Ayrılırken daha sonraları Yassıada da onun da hesabının sorulduğu şişkince bir zarf bırakır.
Rüyaları, aşkları, zaferleri ile koca bir devir geride kaldı. Yaptığı camilerin kandillerini kendi elleriyle yakan, imarethanelerin ilk yemeğini fakir fukaraya kendi elleriyle dağıtan derviş ruhlu sultanlar devri kapandı.
Gurup edeli neredeyse bir asra yaklaşmasına rağmen batışı sonrasındaki aydınlıkla içimizi ısıtan güneşin ufkumuzdaki son ışığı da birkaç gün önce bütün bütün kayboldu.Osman Gazi’nin rüya devleti son buldu.!!!
***
Adnan Menderes’in söylem ve icraatları malum mihrakları harekete geçirdi. Siyonist Yahudi ve onların içerdeki işbirlikçileri ve yardakçısı olan mason locaları harekete geçti. 27 Mayıs darbesinin önemli isimlerinden biri olan Orhan Erkanlı’ya kulak verelim: "İhtilal yapacak olan teşkilatın kuruluşu 1955 yılıdır."
1955 yılında Türkiye’de darbeyi gerektirecek bir hâl var mıydı? Ülkenin dört bir yanına huzur ve güven ortamı hâkimdi. Köylüler, işçiler ve geniş halk kitleleri hayatlarında ilk defa para yüzü görmüş, hakkını arama imkânı bulmuş, kısaca insan olduğunu anlamıştı.
İnsanlar mal ve can güvenliklerinin sağlandığını hissettiler. İlginçtir böyle bir ortamda darbe hazırlığına başlandı.
Orhan Erkanlı: "1956 yılına gelindiğinde ordunun içinde bir sürü gizli kuruluş olduğundan şüphem yoktu."
Birçok darbe teşkilatı, kime ve niçin darbe yapılacak.
Ülkenin iyiye gitmesi birilerinin işine gelmemiş olacak ki, çok sayıda darbe organizasyonu oluşturuldu.Adnan Menderes’in istedikleri gibi olmadığını gören Siyonist Yahudi ve yandaşları darbe için düğmeye bastılar. Gelişmeleri yabancılardan dinleyelim. İspanyol tarihçi ve araştırmacı Prof. Miguel Angel Cabrera:
"1960’a kadar ABD için Türkiye’de her şey iyi gitti. Ama Washington Menderes Hükümetinin ABD’den koparak kendi ekonomik bağımsızlığını kazanmayı hedeflediğini öğrenince duruma müdahale etti ve Gürsel ABD’nin planladığı bu darbeyi kanlı bir şekilde gerçekleştirdi. (..)
Bu tarihten sonra da Washington, kendi politik ve ekonomik menfaatleri nedeniyle birçok ülkede sık sık askeri darbe yaptırdı."
Siyonist Yahudi ve ABD’nin oyununa alet olanlar, ülkeye hizmet ediyoruz, vatan millet edebiyatları ile aslında Siyonist Yahudi ve ABD çıkarlarına hizmet ediyorlardı.
Hiç şüphe yok ki, 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren subayların içinde vatanperver, milletini çok seven insanlarda vardı. Ne yazık ki sağlıklı düşünemediler ve vatana millete hizmet ediyoruz zannı ile Siyonist Yahudi ve ABD’ye hizmet ettiler. Bu sadece 27 Mayıs’a mahsus değil, bütün zamanlar için geçerlidir.
***
Emekli asker Memduh Eren, Masonların 27 Mayıs darbesindeki rollerini anlatıyor:
"Yurt dışında bir takım bağlantılar olmazsa darbenin başarı şansı yok. 27 Mayıs’ı düşünün. Başta Cemal Gürsel olmak üzere, Nasır Zeytinoğlu ve Agahi Şen, hepside evrensel örgütlerle bağlantılıdır. (..) Biz bu evrensel örgütlere Mason ve Bilderberg teşkilatlarına karşı çıktığımız için işkence gördük."
Bugün olduğu gibi Menderes döneminde de Yahudi, Yahudi dönmesi ve Mason gazeteciler görevlerini en iyi şekilde yerine getirdiler. Menderes’in ortadan kaldırılmasına yönelik planın en önde gelen isimlerinden biri Vatan Gazetesinin sahibi ve başyazarı Yahudi dönmesi ve mason Ahmet Emin Yalman’dır. (..)
Yahudi Kiyam Levi, Yahudi dönmesi Naim Tirali, Burhan Arpad, ve aynı zamanda da Mason olan Sinan Korle, Münir Berik, Necmettin Sadak ve Üstad–ı Azam Selim Ragıp Emeç, bu kişiler ortak bir çalışma içerisine girerek yazdıkları veya sahip oldukları dönemin en yüksek tirajlı gazeteleriyle Menderes ve hükümeti aleyhinde düzenli ve sürekli olarak gündem oluşturdular.
Menderes’in basındaki en büyük muhalifi Ahmet Emin Yalman ve sahibi olduğu vatan gazetesidir. Yalman, Menderes’in milli ve özellikle de dini çalışmalarına şiddetle muhalif olmuştur
27 Mayıs darbesini gerçekleştiren askerlerden biri, bir Milli Birlik Komitesi üyesi diyor ki -"ABD, 1960’tan önce ordumuzun her kesimine, en küçük birimine kadar her yere girmiştir. Örneğin bilmem neredeki bir alayda "uzman" sıfatıyla erler vardır. Subaylar, hepimiz er düzeyinde uzmanlara teslim edilirken ordu adına içimiz sızlıyordu."
ABD’nin silahlı kuvvetler üzerinde ki; etkisinin boyutunu tam olarak anlamadan, hadiseleri doğru tahlil yapmak mümkün değildir.
***
Bir CIA ajanı olan Philippe Agee, yabancı ülkelerde ABD’nin nasıl darbeleri hazırladığını şöyle anlatıyor:
1–Başbakan ya da partisini zayıflatmak için, içeride ve dışarıda yoğun propaganda çalışmasına başlanır.
2–Ekonomiyi güçsüzleştirmek için de yurtiçi ve yurt dışında yoğun faaliyet gösterip, kredi imkânları durdurulur.
3–Politik anarşi yaratmak amacıyla siviller arasında özel guruplar kurulup anarşi yaratılır.
CIA tüm dost ülkelerde gerçekleştirdiği askeri darbelerde bu sistemi uygulamış ve binlerce kişinin tutuklanması, işkence görmesi ve politik cinayetlere kurban gitmesinin birinci derecede doğrudan sorumlusu olmuştur.
***
Öncelikle ifade edeyim 27 Mayıs ihtilalini tel’in ediyorum. Bunu söylerken bir tarafı da göklere çıkaracak değilim. Demokrasiye geçişin kapısını aralayan Adnan Menderes hükümetine elbette teşekkür borçluyuz.
O zaman elde edilen en küçük bir kazanım bizim için belki dağlar kadar büyüktü. Çünkü ortalık zifiri karanlıktı, ve o zaman bir kibrit mesabesinde ışık yakmıştı demokrat parti sadece.
Bir mesele var ki bu insanın derununda kanayan bir yaradır. Fransa’nın Cezayir katliamı ve Menderes hükümetlerinin tavrı. Ne yazık ki yapılan beynelmilel toplantılarda ve oylamalarda Türkiye Cezayir’e karşı hep Fransa’nın yanında yer almıştır. Cezayir bu sebepten Türkiye’yle ilişkilerini koparmıştır.
Ömrünü Kur’an hizmetlerine adamış olan Süleyman Efendi hazretleri 1956 yılında kürsülerden halka "Hiç olmazsa Cezayirli kardeşlerimiz için dua edelim" çağrısında bulunmuş, bu çağrısının neticesinde defalarca ifadeye çağrılmış ve bir suçlu gibi ifade vermek durumunda kalmıştır.
1985 yılında Turgut Özal’ın Cezayir ziyareti ve Türkiye’nin tutumundan dolayı Cezayir’den en üst temsilde özür dilenmesi neticesinde ilişkiler tekrar başlayabilmiştir.
Şunu da hatırlatalım Menderes hükümetleri döneminde de Kur’an eğitimi ve dini eğitimlere karşı baskılar devam etmiştir, her ne kadar 30 lu ve 40 lı yıllardaki kadar olmasa da...
***
Masonlar DP’ye daha ilk kuruluş aşamasından itibaren yerleşmeye başladı. Bunun ilk ve en önemli örneği yüksek dereceli bir mason olan Celal Bayar’dır.
Bayar, milli ve dini duygularıyla halkına hizmet etmek isteyen Menderes ve emsallerinin kontrol altında tutulması, yönlendirilmesi ve gerekirse engellenmesi işinde en önemli görevi almıştır.
27 Mayıs darbesinde Celal Bayar idam edilmemiştir. On yıllık demokrat parti iktidarında idam edilecek biri varsa en başta Celal Bayar olmalıydı. Celal Bayar için idam kararı verilmiş ama uygulanmamıştır.
Anayasaya göre yaştan kurtulduğu söylenmiştir. Gerçek bu mudur? Elbette ki değil. Hocaları, şeyhleri idam ederken, yaş sınırı aramayanlar, Celal Bayar’da niçin yaş sınırı aramışlardır. Hangi yasaya göre… O tarihte yasa da, kanun da darbenin yöneticileridir.
Celal Bayar’ı kurtaran, karanlık mahfillerden başkası değildir.
Yıllardır oynanan oyunun şekli, yöntemi ve amacı aynı olmuştur. Değişen sadece zaman ve isimlerden başka bir şey değildir.
***
’Kimse toplanan paraların nereye gittiğini bilmiyordu ve soramıyordu.G.Mustafa Kemal Paşa’dan sonraki Milli Şef dönemi koyu bir istibdat dönemiydi.Aynı yıllarda Rusya’daki Stalin döneminin Türkiyedeki kopyasıydı yapılan işler.
Bir komşumuza altı lira yol parası konmuş,bu fakir komşumuz bunu ödeyememişti.Zaptiye ve icra memuru marifetiyle leğenini,iskemlesini ve bir kaç parça eşyasını alıp gittiler.
O zamandaki korku ve endişeyi hiç bir zaman yaşamadı Türk Milleti.Halk Partililer birer muhbir gibi dolaşıyorlar,hoşlanmadıkları veya kin duydukları birisini polise jurnal edip tutuklatırlardı.İsmet Paşanın Devrinin istibdatının yanında Sultan Abdulhamid devrinin esamesi bile okunmaz.
Demokrat Parti seçimleri kazanınca halk günlerce bayram etti.Halk hür oldu,karnı doydu.Bir anda herşey bol oldu.Ekmek çıktı,hastaneler kuruldu.Bütün camiiler ihya oldu.
Kur’an Kursları ve İmam-Hatipler açıldı.Halk Partisi zamanında kefen dahi yoktu.1946 seçimlerinde Demokrat Partiye oy verenlere İsmet Paşa -Size kefen dahi vermeyeceğim diye bas bas bağırıyordu.
Meclisde bir kere bile Allah adını ağzına almadı.hep tanrı tanrı derdi.
27 Mayıs 1960 Darbesi sırasında halk bilinçsizdi,sindirilmişti.Halbuki hiçbir şey yapmadan evinin önüne herkes oturup beklese idi netice böyle olmazdı.Biz korktuk evlere saklandık e zaman Menderes Eskişehir yolunda yakalandı,halk ümidini kesti.
Demokratlar iktidar olduğunda Halk Partililer -Başlar ayak oldu,demişlerdi.1960 Darbesinde ayaklar baş oldu.İhtilal sırasında subaylar,assubaylar terzi dükkanlarına gelip tehditle bedava kat kat elbise diktiriyorlardı.Devletin kasasındaki 77 ton altın bilinmeyen bir yere kaçırılmıştı.
İlk toplu konutlar Alyans evleridir.İhtilali yapan askerler halkı altınlarını bağışlamaya zorladılar.İnsanların evlerinde zorla yüzüklerini çıkarıp aldılar.
Millet yalan neşriyat yüzünden pencerelerden radyolarını yola fırlatıyorlardı.Halk Partililer tekrar jurnallere başladılar,halkı karakollarda ezdirdiler.
Kadıköy Vapuru’nda bir hadise meydana geliyor.Bir kadın bir subay karısına dikkatlice dakikalarca bakıyor.Subay karısı -Niye bakıyorsun deyince subayın karısının kolundaki bileziği çekip alarak:-Ben bunu sen takasın diye bağışlamadım.Milletin hazinesine bağışladım diyor.Hadise Son Havadiste yer aldı.
İhtilalde Celal Bayar’ın evini basıp bütün kasalarını açıyorlar.Bayar’ı darp ederek,yağmalayıp her şeyi alıp gidiyorlar tıpkı Harekat Ordusunun Sarayı yağmalaması gibi...
Oğlu Turgut Bayarın ölüm nedeni belli değil.27 Mayıscılar öldürdüler.Son Havadis bunu da yazdı hemen toplattılar.
27 Mayıs 1960 İhtilalinde bütün namuslu,akıllıidürüst,çalışkan,milliyetçi subayları emekli ettiler.(Eminsu)1960 İhtilali kansızdı ama vicdansızca yapıldı.
Eminsu’lar Belediye karşısındaki parkta toplanıp-Üniformalarımızı giyip karşınıza dikileceğiz dediler ama kimsenin karşısına dikilemediler.
Yukarıdaki satırlar yine Gazi Hasan Paşanın kızı Güler Ünal Kadınefendi’nin 12.07.1994 tarihinde Akit Gazetesine verdiği mülakattan alınmadır.
***
Tarih 17 Şubat 1959...Adnan Menderes’in de içinde bulunduğu THY uçağı, Londra’da inişe geçtiği sırada düşer..
Uçaktaki 21 kişiden 14’ü hayatını kaybetmiştir...Kurtulan 7 kişiden biri de Adnan Menderes’tir..
Türkiye’ye dönüşünde Sirkeci Garında büyük bir devlet töreni ile karşılanır Menderesi Karşılayanlar arasında CHP Genel başkanı İsmet İnönü bile vardır ama...En ilginç olay bundan sonra...Adnan Menderes perona ayak bastığında insanlar yüksek boyutlu bir dalga gibi gidip gelirler..
O sırada kalabalığı eline bıçakla yaran bir adam ensesinden tuttuğu beş-altı yaşındaki bir erkek çocuğunu Başbakan’ın ayaklarının dibine yatırır...
Herkesin şaşkınlıktan kanı donmuştur…
Bu adam, Menderes’in şaşkın bakan gözlerinin içine diktiği gözlerini devirerek: "Seni bize ALLAH bağışladı. İzin ver oğlumu senin için ALLAH’a kurban edeyim" diye bağırır...
Adamla Menderesin bakışmaları esnasında adam bir an şaşkınlığa düşünce, onun bu şaşkınlığını fırsat bilen emniyet görevlileri yetişir ve çocuğu adamın elinden kurtarırlar.
O olaydan tam 18 ay sonra...Takvimler 17 Eylül 1961’i gösterdiğinde...Adnan Menderes idam sehpasının merdivenlerini çıkar, titrek adımlarla…Ölümle yaşamı birbirine bağlayan sandalyenin konduğu masanın ayakları, olması gerekenden daha yüksektir.Cellât gelip… Menderesin ayaklarının altındaki sandalyeyi çeker, tam sekiz dakika sürer titreyerek ölmesi..
Şimdi durun!...Adnan Menders’in ayaklarının altındaki iskemleyi çeken adam kimdir biliyor musunuz?..
Bilmeyenler için söyleyeyim:Sirkeci Garında çocuğunu Menderes için kurban etmek isteyen adamdır...
Üsküdarlı gece bekçisi Kara Kemal (Ayson)...
Kıssadan hisseyi de siz çıkarın bence..Kanimca Ilk once yalakalar dönerler...Yani cübbesinin önünü iliklemeye çalışanlar mesela...
***
Bir televizyon kanalında dinleyip aldığım notları arşivimde görüp yazıya almışımarşivi tararken nazar-ı dikkatimi celbetti.Bugünlerden o günlere bir gidip geldim.Hiçbir şey karşılıksız kalmamış.
Bin yıl sürecek dedikleri on yıl bile sürmeyen 28 Şubat Postmodern Darbesinin kudretli Paşalarının sonunuda gördük vel hasıl.
Televizyonda dizide A.Menderesin asılma sahnesi öncesi yaşananları gördüm.Duygulanmamak elde değil.Bunu yıllarca bu Millete bize Bayram olarak kutlattılar bir de.
Rahmetli Turgut Özal bu ayıba son verdi.İade-i itibarlarını verip mezarlarını naklettirdi.
Günahı sevabıyla herşey onu yapanlara aittir.
Trajik bir son Menderes ailesinin başına gelenler.Geride kimsesinin kalmadığını biliyorum.Herşey Allahın dilemesiyle olmakta tecelli etmektedir.Ayasofya’yı camii olarak korkmadan açsaydı ne güzel olurdu.
Türkçe ezanı aslına çevirmesi,dini alanda yaptıkları halkımızın kendisini sevmesini sağlamışsa da mukadder sonuç bu şekilde neticelenmiştir.Bugünkü siyasilerin korkak olmaması halkın lehine olacak işlerde korkmadan cesaretli adımlar atması,
Ayasofya’yı bu yıl 29 Mayıs 2014 de ibadete açmasını istemek hakkımızdır zannediyorum.Fırsatlar bir süreliğinedir,tavşan yamacı geçmeden olumlu adım ve tedbirleri almalı hainleri de layık olduğu cezaya çarptırmalıdır.Ayaklar baş olmaz bir daha inşaallah...
Tarih bizde hep tekerrür ediyor.İbret alınsaydı hatalar olmazdı ,tekerrür etmezdi demişler.İnşallah halkımızın başına bundan sonra dini,diyaneti bilen kadrolar gelir,geçen günleri aramayız.Bizi bize bırakmayan dış ve iç hainlerin en bol olduğu Anadolu Toprakları yine kan ve gözyaşlarıyla ıslanmaz umarım.
Her Türk ferdi,kendini bu Ümmete feda eden her müslüman uyanık olmalı ve şuurlu hareket etmelidir.Dostu,düşmanı tanımalı bir tek kez bile hataya düşmemelidir.
Parasını kimlere verdiğini,kimin bu millete tuzak kurduğunu idrak etmelidir.Hoşca ve esen kalınız.
31.01.2014//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU+++
YORUMLAR
Menderes ve Demokrat Parti çok masum muydular.Kasabalarda CHP lilerin kapılarının önünde davul çalıp karınızı alacağız diye bağırmadılar mı CHP li evlerin kapılarına işaret konmadı mı CHP lilerin malları(Ozaman tapu yoktu)hazine malı diye talan edilmedi mi gençler ayaklanmadı mı Menderes sevgilisinin kocası kapıda beklerken içerde sevgilisiyle birlikte olmadı mı Yol yapacağım diye onlarca camiiyi yıktırmadı mı Amerika ya yaranmak için yüzlerce Türk Gencini Koreye yollamadı mı.Lütfen Bu sayfa edebi duyguların paylaşıldığı bir sayfa olsun.Belgeye dayanmayan toplumu bölen ve şirke giren o şöyle yattı felçti gibi anlatımlara girmeyin Yüce Allah bilen ve gözetendir.
Ne dene bilir ki çok acı hatıralar sözde vatan koruyucularının bu ülkeye ve millete ettiği zulmü her halde hiçbir düşman edemezdi.umarım ve dilerim ülkemiz ve milletimiz bir daha o zihniyetlerin zulmüne uğramaz.
çok güzel ve anlamlı bir yazıydı.
kaleminize emeğinize sağlık.
saygı selamlarımla.